07 Ağustos 2001
Dr. Ali Erdemir, sürtünme katsayısını sıfıra yakın bir oranda ortadan kaldıran müthiş buluşun sahibi olan müthiş Türk. Artık Chicago’da yaşıyor. Peki ama Dr. Ali Erdemir neden ve niçin Türkiye’de değil de Amerika’da müthiş Türk oldu? Türkiye’de değil de niye Amerika?
Bu sorunun yanıtları aslında içinde bulunduğumuz açmazın da yanıtlarını içeriyor. Şimdi NASA’nın, Amerikalı bakanların, sanayicilerin ve üniversitelerin peşinde koştukları bu müthiş Türk, az bir zaman önce Türkiye’de ve Türk üniversitelerindeydi. Fark nerede?
Erdemir’i sevgili dostum, değerli bilim adamı Prof. Dr. Süleyman Pampal sayesinde yakından tanıdım. Birlikte oldum. Merak ettiğim bu soruyu ona sorma olanağı buldum. Yanıt şöyle oldu:
“Ben aslında sürtünmeyle ilgili buluşumu Türkiye’de üniversitede iken gerçekleştirmişim. Ama bulduğumun bu şey olduğunu anlamamıştım. Kendim de inanmıyordum. Çünkü burada kimse böyle bir buluşun bizim tarafımızdan gerçekleştirilebileceğine inanmıyordu. Biz de doğal olarak kendimize inanmıyorduk. Oysa buluşun ortaya çıktığı nokta Türkiye. Amerika’da ben neyi bulmuşum diye deneyler yapınca, olay üzerinde yoğunlaşınca, laboratuvara kavuşunca, sağlamalarını yapınca gördüm ki, benim Türkiye’de iken buldum diyemediğim, adını koyamadığım şey, bu buluş.”
Amerika’da mütevazı koşullarda bir laboratuvar, insanca yaşayabileceği bir ücret dışında Ali Erdemir’e fazladan bir olanak sağlanmamış. Ama yaptığına inancı körüklenmiş.
Ali Erdemir sade, abartıdan, gösterişten, uzak bir Anadolu insanı. İngilizcesi duru, Türkçesi Orta Anadolu lehçesinin baskısı altında. Adam gibi bir adam, bilim adamı.
Ali Erdemir Türkiye’de de müthiş Türk’tü. Ama biz içimizdeki müthiş insanlara müthiş demekten korkarız. Üniversitede bile olsa… Çünkü üniversitelerimizi ele geçiren dar kadrocu, bilim oligarşisi ve kurumsal biçimi olan YÖK, kendinden büyük hiçbir şeyi kabul etmemektedir. Yükselen kesilmekte, iyi olan dışlanmaktadır. İçerideki numuneler savunma amaçlı olarak tutuluyor. ODTÜ’de Türkiye’nin en genç ve uluslararası alanda gıda teknolojisi üzerine tek kitap yazmış profesörü Mustafa Özilgen’in başına gelenleri hatırlıyorum da, insan olarak yüzüm kızarıyor. O da yurtdışına çıkmak üzeredir şu sıralar. Tıpkı binlerce beyin göçüne hazırlanan Türk gibi.
Amerika’da “Müthiş Türk” olanlar, Türkiye’de de müthişler. Arada bilgi ve insana, etiğe ve üretilene saygı farkı var o kadar. Arada çetesiz, oligarşisiz çalışma ve yaşama farkı var.
Türkiye’de bir bilim adamına 500 dolarlık maaşı çok görenler, milyon dolarları yandaşlarına peşkeş çekerken hiç acımazlar. Üniversiteleri iğdiş edip YÖK belasını ortaya salanlar özgür fikir ve üretimden korkarlar. Sonrası… Kendi vatanında sürgün “Müthiş Türkler” batar, Amerika’daki “özgür” müthiş Türkler başarıdan başarıya koşar. Arada 300 bin dolarlık laboratuvar, 3 bin dolarlık maaş ve koskoca bir oligarşi farkı var. Yani adam farkı var. Kaynağın bol, adamın kıt olduğu ülke Türkiye. Siyaset ekonomiyi, bu çelişkileri düzeltmeyecek de ne yapacak? Kaynak transferi işi bitti. Bu konularda projesi olan siyasetçi öne çıksın. Diğerlerinin tarihin derin çöplüğünde yerleri çoktan hazırlandı bile.
Haydi sıra sizin mallarda
Albayrak kardeşler, arkalarındaki dümeni sallayan kaşar gazetecileri ile polis – politikacı müsvettelerinin dümen suyundalar. Bana “Mal varlığını açıkla Tuncay Özkan” diye seslendiler de ben de malımı ortaya koydum ya, arkadaşlardan o gün bugündür çıt çıkmıyor. Ne oldu beyler, “müthiş” mal varlığımdan ürktünüz mü? Hayırdır, nerelerdesiniz?
Siz de mal beyanında bulunun da neymişsiniz görelim. Mal varlığınızı açıklamak zorundasınız. Gösterin şu malınızı, mülkünüzü de millet anlasın ne mal olduğunuzu. Takkeniz, takiyenizi kapatmaya yetmiyor artık. Haydi bakalım sıra sizin mallarda! Mızrak çuvaldan taşıyor…