16.02.2000
Öcalan’ın yakalanışının 1. yılında Tuncay Özkan açıklıyor
Apo için MİT-CIA protokolü
Abdullah Öcalan’ın ele geçirilerek Türkiye’ye getirilmesinde, Türk gizli servisi MİT ile Amerikan gizli servisi CIA birlikte ve ortak operasyon yapacaklardır. Öcalan sağ olarak ele geçirilip adil bir şekilde yargılanacaktır.
ABD’nin teklifi 4 Şubat 1999 akşamı, CIA’nın Ankara temsilcisi, MİT’in resmi konutundaki randevusuna tam saatinde geldi. Amerikalı casus, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’a, Öcalan’ın ortak bir operasyonla yakalanmasını öneriyor, ancak sağ olarak getirilip yargılanması konusunda güvence istiyordu.
Özel ekip kuruluyor Türkiye, Apo’nun Atina’da olduğunu 1 Şubat’ta öğrendi, Atina inkâr etti. CIA ile protokolün ardından MİT özel bir ekip hazırladı. Ekibe, PKK’yla mücadelede pek çok askerini şehit veren, K. Irak’taki Türkmen örgütlenmesinde görev alan asker kökenli bir MİT mensubu da dahil edildi.

Çağlar’a 200 bin dolar 5 Şubat’ta yedi kişilik ekibe uzun menzilli bir uçak aranmaya başlandı. İşadamı Cavit Çağlar’a ait jet uçağının aranan nitelikte olduğu saptandı. MİT Müsteşarı, Çağlar’ı arayıp, bir yurtdışı gezisi için uçağı kiralamak istediğini söyledi. Ücret olarak da 200 bin dolarda anlaştılar.
ABD vaz mı geçiyor? Hazırlıklar sürerken CIA yetkilisi, Şenkal Atasagun’a, Öcalan’ın Kenya’daki yerini bulamadıklarını söyledi. Yoksa Amerika vaz mı geçiyordu? Atasagun, “Öcalan Kenya’da Yunanistan büyükelçisinin evinde” dedi. Amerikalı, bu noktadan sonra geri dönemeyeceklerini anladı.
Uçakta Öcalan çekimi 10 Şubat’ta Türkiye’den ayrılan uçak 15 Şubat günü Nairobi’ye geçti. Öcalan uçağa girdiği andan itibaren videoyla kayıt yapıldı, toplam 90 dakikalık çekim gerçekleştirildi. Ancak Atasagun basına verilecek bölümleri bizzat montajlayıp yedi dakikaya indirdi. Tuncay ÖZKAN’ın yazısı için…
Öcalan’ı CIA önerdi
Bir yıl önce Öcalan Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirildi ve yargı karşısında hesap verdi. Tuncay Özkan, bu büyük olayın gizlerini ‘Operasyon’ adlı yeni kitabında gün ışığına çıkardı
TUNCAY ÖZKAN
İSTANBUL – 16 Şubat 1999’da Başbakan Bülent Ecevit’in Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp ülkeye getirildiğini açıkladığı tarihi basın toplantısı, Türkiye için bir dönüm noktası oldu. Yıllarca Türkiye’de on binlerce insanın öldüğü kanlı sürecin sorumlusu olarak gösterilen Öcalan’ın sonu 16 Eylül 1998’de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş’in Suriye sınırında yaptığı sert konuşmayla başladı. Sivil otoritenin de sert mesajlarını alan Suriye,
Öcalan’ı topraklarından çıkarmak zorunda kaldı ve 152 gün süren
amansız bir takip başladı. Önce Rusya’ya, ardından da İtalya’ya giden Öcalan, bu ülkenin başına inanılmaz bir dert oldu. Türkiye’den beklemediği bir tepki alan İtalya da Öcalan’ı topraklarından kovdu. Bu süreçte MİT’in nefesini sürekli ensesinde hisseden ve Rusya, Hollanda, Atina arasında gidip gelen Öcalan, Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliği’ne ulaştı. Tüm dünyanın yakından izlediği Öcalan’ın turları İmralı’da sona erdi. Öcalan’ın Suriye’den çıkıp Türkiye’ye getirilişine kadar geçen sürecin perde arkasını ve ayrıntılarını deneyimli gazeteci Tuncay Özkan yeni kitabı ‘Operasyon’da kaleme aldı. Doğan Kitap’ın yayımladığı çalışma, bu nefes kesen operasyonun kamuoyunca bilinmeyen birçok yanlarını da gün ışığına çıkarıyor. İşte kitaptan bazı pasajlar…
CIA ile randevu
4 Şubat 1999 akşamı, Amerikan gizli servisi CIA’nın Ankara temsilcisi, Yenimahalle’de bulunan, Türk gizli servisi MİT’in resmi konutundaki randevusuna tam saatinde geldi. İki gizli servis mensubu karşılıklı nezaket sözcüklerinin sonrasında iş konuşmaya başladılar. Amerikalı casus, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’a çok önemli bir teklifte bulunuyordu.
CIA yetkilisi, MİT Müsteşarı’na, Öcalan’ın ortak gerçekleştirilecek bir operasyonla yakalanmasını ve Türkiye’ye getirilmesini öneriyordu. Saat 21.15 sularıydı. Atasagun olayla ilgili biraz daha bilgi istedi. CIA yetkilisi ne istendiğini anlamıştı. Amerika, Türkiye’ye Abdullah Öcalan’ı teklif ediyordu. Ama şartı neydi? Amerika Öcalan’ı niye Türkiye’ye verecekti?
Amerika’nın şartı açıktı:
“Operasyonu Amerikan ve Türk ekipleri gerçekleştirecek. Ancak ne olursa olsun Abdullah Öcalan Türkiye’ye sağ olarak getirilecek, mahkemede adil olarak yargılanacak ve öldürülmeyecekti…”

Çankaya’da toplantı
Atasagun, Amerikalı temsilcinin sözlerini dikkatle dinledi. Bu konudaki kararı tek başına vermesinin mümkün olmadığını aktardı.
Atasagun, Başbakan Bülent Ecevit’e ulaştı. Ecevit o sırada Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in verdiği bir yemek nedeniyle Çankaya’da Başbakanlık Konutu’nun hemen altında bulunan Dışişleri Konutu’ndaydı. Konu çok özeldi ve hemen görüşmek gerekiyordu. Ecevit, ‘gelin’ dedi. Atasagun’a Başbakanlık Konutu’nda randevu verdi.
Saat 22.45’te Başbakan Ecevit ile MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun baş başa görüşmeye başladılar.
Ecevit, CIA yetkilisinin aktardıklarını duyunca, Cumhurbaşkanı’na bilgi vermek gerektiğini söyleyip, Süleyman Demirel’i aradı.
… Saat 23.10’da olağanüstü zirveye kapılarını açmıştı Köşk.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit ve Şenkal Atasagun konuyu tartışmaya başladıklarında Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu da toplantıdaki yerini aldı. Kapıda gazeteciler yoktu. Toplantıdan bakanların dahi bilgisi olmamıştı.
Gizli protokol
Atasagun kendisine iletilen teklifi aktardı. Amerika’nın şartı kabul edilebilir bulunuyordu. Öcalan, sağ olarak ele geçirilirse, Türk gizli servisinin elemanları kendisini ‘sağ ve sağlıklı’ olarak Türkiye’ye getirecekler ve adalete teslim edeceklerdi. Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, Öcalan’ın ‘teslim edilebilirliği konusuna çok güvenmediğini’ belli ediyordu. Ama bu operasyona girilmeliydi.
Operasyonun bütün sorumluluğu Şenkal Atasagun’a verildi. Operasyon başından sonuna kadar MİT’e ve müsteşarına teslim edildi. Atasagun’un isteği üzerine Genelkurmay İstihbarat Dairesi’nin başında bulunan General Fevzi Türkeri de, çalışmaya dahil edildi.
…Atasagun, Köşk’ten ayrıldıktan sonra yeniden konutuna, kendisini beklemekte olan CIA yetkililerinin yanına döndü.
“Tamam” dedi, “Öcalan getirilecek ve yargıya teslim edilecek. Bağımsız Türk yargısı kendisini en adil bir şekilde yargılayacak.”
Suriye’den sonra
Asrın gizli servis operasyonu işte bu sözlerle başlamış oluyordu. İki gizli servis arasında hemen oracıkta bir kâğıt üzerinde basit bir protokol yapıldı. Protokol içinde şunlar yazıyordu:
“Abdullah Öcalan’ın ele geçirilerek Türkiye’ye getirilmesinde Türk gizli servisi MİT ile Amerikan gizli servisi CIA birlikte ve ortak bir operasyon yapacaklardır. Öcalan sağ olarak ele geçirilip adil bir şekilde yargılanacaktır.” Oturulup bir hazırlık planı yapıldı. Her şey bir anda gelişti. Öcalan, operasyonuna ad bile konmadı.
Türkiye, Abdullah Öcalan’ın Suriye’yi terk ettiğini öğrendikten sonra onun peşinden uzun süre koştu. İtalya’da kaldığı süre içinde onu etkisiz hale getirebilecek yöntemler üzerinde de uzun süre çalışmalar yapıldığı biliniyor.
Türkiye, Öcalan’ın Atina’da olduğunu 1 Şubat 1998 günü öğrendi. Batılı bir gizli servis Öcalan’ın Hollanda’ya girmek için çabaladığını, ancak bunu başaramayıp, geldiği yer olan Atina’ya dönmek zorunda kaldığını bildirdi. Bunlar Yunanlıların ellerinde oradan oraya dolaşmakta olan Öcalan’la ilgili son dönemde elde edilen ilk bilgilerdi ve anlamı da Öcalan’ın Yunanistan’da olduğuydu…
Amerikalı yetkililer 2 Şubat günü alarma geçmiş bir halde Ankara’da Öcalan sorununun bir Türk – Yunan savaşı sonucunu doğurup doğurmayacağını soruşturuyordu. Yanıtlar Amerika’yı telaşlandırmıştı. Amerika’nın öncelikleri değişiyordu. Amerikalı yetkililer Yunanistan’a ‘Derhal Öcalan’dan kurtulun’ mesajları iletiyorlardı. Yunanistan’daki panik havası Ankara’dan izlenmeye başlanmıştı.
3 ve 4 Şubat günlerini Yunanistan ile Öcalan’ın ne yaptığını öğrenmekle geçirdi Ankara. Öcalan’ın Kenya’ya yol aldığı öğrenilmişti. Amerikan gizli servisi gerekli izlemeyi yapıyordu. İsrail gizli servisi MOSSAD bu dönemde hiç devreye girmedi… MOSSAD uzunca Türkiye’yle geliştirilen ikili anlaşmalar uyarınca hem yakalama ve kaçırma operasyonları için eleman eğitiminde, hem de Öcalan’ın izlenmesinde etkindi… Ancak İsrail gizli servisi yakalama aşamasında hiç devrede olmadı…
4 Şubat 1999 gününe Rusya’nın aksine Ankara, olağan alarm durumuyla girdi. Öcalan izleniyordu. Akşam saatlerinde CIA’nın Ankara istasyon şefi, Atasagun’a Öcalan’ı teklif etti ve Türk devleti
Amerika’nın şartını kabul edince oturulup bir protokol hazırlandı. Öcalan, operasyonuna ad bile konmadı. Amerikalılar Öcalan’ın Yunanistan’da olduğunu ve sonraki aşamalarda neler yapılması gerektiğini anlattılar. Hemen MİT içinde bulunan özel eğitilmiş gruplardan bir ekip hazırlandı. Bu ekipte çoğunluk MİT Anti-Terör Dairesi’nde yetişmiş daha sonra yakın koruma konusunda uzmanlaşmış genç elemanlar vardı.
Bu elemanların eğitimine özellikle 1996 yılından sonra başlanmıştı… Bunlar İsrail ve diğer Batılı ülkelerin gizli servislerinde operasyon için eğitim aldılar.
Bu operasyon için seçilen eğitimli personelin arasına asker kökenli bir MİT mensubu daha konuldu. Bu MİT mensubu PKK’yla mücadelede emri altındaki pek çok askerini şehit veren, Kuzey Irak’taki Türkmen örgütlenmesinde görev alan bir MİT mensubuydu. Ekipte asker görevli olarak sadece bir tabip yarbay bulunması kararlaştırıldı. Bu yarbay da GATA Kardiyoloji Bölümü’nden seçildi. Diğer beş kişi özel olarak yetiştirilmişlerdi. Yakın koruma, çatışma ve savunma uzmanıydılar.
Çağlar 200 bin dolar aldı
Takvimler 5 Şubat 1998 gününü gösterdiğinde hazırlanan bu yedi kişilik ekibe uzun menzil uçabilecek bir uçak aranmaya başlandı. Uçak hiç yakıt almadan uzun uçuş yapabilmeliydi. Hızlı olmalıydı. Dikkat çekmemeliydi. Yapılan aramalar sonucunda işadamı Cavit Çağlar’a ait jet uçağının aranan niteliklerde olduğu saptandı. MİT müsteşarı, Çağlar’ı aradı. Kendisinin çıkacağı bir yurtdışı gezisi için uçağı kiralamak istediklerini söyledi. Çağlar bunu memnuniyetle karşıladı. Uçağın kiralanmasının bedeli olarak 200 bin dolar fiyat biçti. MİT, Çağlar’ın teklifini kabul etti ve karşılıklı olarak uçağın 200 bin dolara MİT
için kiralanması konusunda anlaşıldı. Çağlar parasını kuruşuna kadar aldı. Bu ödenen para, Öcalan operasyonunda dışardaki bir kurum veya kuruluşa ödenen tek para oldu. Ne Kenyalı yetkililere, ne de operasyona yardımcı olan Amerikalılar ile diğer ülke teşkilatlarına Öcalan için bir tek kuruş dahi para ödenmedi. Rüşvet veya hizmet karşılığı olarak herhangi bir ödeme yapılmadı.
Uçakta hiçbir ülkenin veya Türk tarafının taşeronu kullanılmadı. Uçakta operasyon sırasında hiçbir Amerikalı bulunmadı. Sadece Çağlar’ın uçak mürettebatı da operasyonda zorunlu olarak hazır bulundu.
Atasagun CIA’yı ikna etti
Operasyon bittikten sonra da Cavit Çağlar, “Soğudum, uçak üzerinde tehdit var” diyerek, uçağı MİT’e satmak istedi, ama bu istek MİT tarafından benimsenmedi. Daha sonra aynı amaçlarla kullanılmak üzere başka bir jet uçağı MİT tarafından satın alındı.
Operasyon için ayrılan ekip, ne için seçildiklerini bilmiyordu.
Ekip Amerikalı uzmanların gözetiminde Antalya’ya götürüldü. Antalya’da üç kişilik MİT uçuş personeli ile Çağlar’ın uçağının üç kişilik pilot ekibi de bulunuyordu.
Uçağın üzerindeki bütün numaralar, bayraklar ve Türkiye’yi çağrıştıracak işaretler yok edildi. Uçak uzun yolculuğa hazırlandı.
Antalya’da, gözlerden uzakta Amerikalılarla birlikte Kenya’da gerçekleştirilecek operasyonun benzeri senaryolar sürekli olarak denendi. Ekip eğitimli hale getirildi. Bu sırada Amerikalılar MİT elemanlarına operasyon için gerekli olan bütün teknikleri gösterdiler. Ancak tam bu sırada CIA yetkilisi, Atasagun’u ziyarete geldi. Öcalan’ın Kenya’da olduğunu sanıyordu. Ama yerini bulamadıklarını iddia ediyorlardı. Amerika vaz mı geçiyordu? Atasagun bunun üzerine çok güvenilir kaynaklarından öğrendiği Öcalan gerçeğini Amerikalı casusa söyledi:
“Öcalan Kenya’da, Yunanistan Büyükelçisi’nin evinde.”
Amerikalı yetkili şaşkındı. Türk gizli servisinin Öcalan’a bu kadar yaklaşabilmesi onu korkutmuştu. Operasyonun bu noktasında Amerikalı yetkili Türk tarafına Öcalan’ın ele geçirilemeyeceği mesajını vermek istiyordu. Ama aldığı mesaj, Öcalan’ın takibinde MİT’in kararlılığını göstermişti. Öcalan Kenya’da Türk ajanları tarafından her an bir suikasta da kurban gidebilirdi. Amerikalı yetkili daha sonra Öcalan’la ilgili Atasagun’un verdiği bilginin doğru olduğunu teyit etti. Amerika vazgeçilmez bir noktaya gelindiğini anlamıştı.
Operasyon tarafların anlaştığı gibi devam edecekti.
Uganda’ya gidildi
… 10 Şubat 1998’de uçak Türkiye’den Öcalan’ı almakla görevlendirilen ekiple birlikte havalandı. İlk rota Mısır üzerinden Uganda’ya göre çizilmişti. Uçakta yolculuğu belgeleyecek video çekimleri yapıldı. Ekip Uganda’ya ulaştığında, Öcalan’ı almakla görevli olan yedi kişi uçaktan hiç çıkmadı. Hep talimat beklediler. Hareketlerine Amerikalılarla birlikte Ankara’dan gelecek emirler yön veriyordu.
10 Şubat’ta Uganda’ya ulaşan ekip 14 Şubat akşamına kadar haber bekledi. Bu sırada tam iki kez Öcalan’ın alınması için harekete geçirildi. Ancak Öcalan Kenya’da baskılara karşı direniyordu. Amerikalıların ve Yunanistan’ın bastırmalarına karşın Yunan Büyükelçiliği’ni terk etmiyordu.
14 Şubat akşamı uçağa Nairobi’ye hareket etmesi emri verildi. 15 Şubat Pazartesi günü Nairobi’de geçirilecekti.
Uçak hazır
Nairobi Havaalanı’ndaki Türk ekibine öğleden sonra her en hazırlıklı olması için gerekli talimat ulaştırıldı. Bunun üzerine herkes uçak etrafındaki görev yerine geçti. Sorun çıkması beklenmiyordu.
Akşam 19.20 sularında havaalanının özel bölümündeki tel kapıların açıldığı görüldü. Beklenen an gelmişti. Uçağın içindeki ve etrafındaki Türk görevliler hazır bekliyorlardı. Aralarında Amerikalı yoktu. Etrafta Kenyalılar bulunuyordu. Havaalanında ve Öcalan’ın gelişinde Amerikalılar sıkı bir izleme faaliyeti gerçekleştiriyordu.
Hiç şüphelenmedi
Öcalan’ı getiren otomobil aprona girdi. Türk ekibini taşıyan uçağın yanına kadar geldi.
Öcalan, Kenyalı yetkililerle birlikte gayet rahat ve neşeli bir biçimde elindeki çantasıyla uçağa doğru yöneldi. Hollanda’ya gideceğini sanmaktaydı. Uçağa şöyle bir göz atmış, ama dikkatini çekecek hiçbir şey görememişti. MİT ekibi nefesini tutmuş, olanları izliyordu. Öcalan hızlı adımlarla uçağın merdivenlerine yöneldi. Kapıda duran uzun boylu, sarışın, yeşil gözlü Türk görevliyi hafif bir gülümsemeyle selamladı. Fiziki görüntüsü Batılıları andıran görevli kendisine gülümseyerek karşılık verdi. Rahat bir biçimde uçaktan içeriye girdi. Hiç şüphelenmemişti.
Öcalan’ın içeriye girmesiyle, MİT görevlilerinin Öcalan’ın üzerine atlamaları bir oldu. Öcalan bir anda, bir eşya gibi özel bir bant ve kelepçeyle paketlendi.
Abdullah Öcalan uçağın içinde hiç karşı koyamadı. Yere yatırıldığında da, sonrasında da hiç direnmedi. Türk görevliler kendisine karşı zor kullanmadılar.
Elleri, ağzı ve gözleri anında bantlandı. Askeri doktor sağlık kontrollerini yapıyordu. Öcalan iyiydi. Ama yakalandığını anladığında şoka girmişti. Kendisine de bir zarar vermemesi için olağanüstü dikkat gösteriliyordu.
Kasedi Atasagun bizzat montajladı
“Öcalan uçağa girdiği andan itibaren videoyla kayıt yapılmaya başlanmıştı. Uçak yolculuğu boyunca toplam 90 dakikalık çekim gerçekleştirildi.
Öcalan’ın bu konuşmaları ve basına dağıtılan yedi dakikalık kaset aslında 90 dakikalık çekim bantlarından hazırlandı. Bu kasetten verilecek görüntülerle Öcalan’ın konuşmasından seçilecek bölümleri MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun bizzat kendi elleriyle montajladı.
Öcalan uçakta geçen 6.5 saatlik yolculuğuyla ilgili olarak daha sonra şunları anlattı: “İlk kararım tavır koyma yönündeydi. Yemeyecektim, içmeyecektim, konuşmayacaktım. Ama daha sonra bazı gerçeklerin gizli kalacağını düşündüm. Barış için yaşayacağım dedim. Uçak Mısır’a, İsrail’e veya Kıbrıs’a indi. Yine üç yere indiğimizi daha sonra helikopterle Anadolu topraklarına geldiğimizi sanıyorum. Benim yanımdakilerin niteliğini bilmediğimden (çünkü gözlerim kapalıydı), ‘Bir faili meçhule uğrar mıyım?’ diye sordum. Bu sözlerime çok tepki gösterdiler ve ‘Sana o şansı vermeyeceğiz’ dediler.”
…Uçak Öcalan’ın söylediklerinin aksine hiçbir yere uğramadan doğruca Türkiye’ye yöneldi. Uçak bunun için seçilmişti zaten. Kenya ekibi Ankara’yla direkt olarak görüşüyordu. Öcalan’ın yakalandığı operasyonu bizzat Şenkal Atasagun yönetiyordu. Atasagun önce operasyonun başarıyla gerçekleştiği mesajını aldı. Ardından da 15 Şubat’ı 16 Şubat’a bağlayan gece Öcalan’ı taşıyan uçağın Türk hava sahasına girmesini bekledi. Amerikalılardan da çek edilmişti, operasyon başarıyla tamamlanmıştı.
(Radikal)