06 Temmuz 2001
Aldığım mektup yüreğimi dağlayarak şöyle devam ediyor:
“Sayın Özkan; acılı bir kardeş olarak son çırpınışlarım, son haykırışlarım bunlar. Lütfen elinizi vicdanınıza koyarak bir düşünün, evlatlarımız göz göre göre ölüme gitmekte. Lütfen aydın ve demokrat bir kişi olarak bir şeyler yapmaya çalışın. Daha fazla ölüm, daha fazla acı yaşanmaması için bir şeyler yapın. Çare sizlersiniz. Abim şu an Armutlu’da, direnişinin 204. gününde. Daha fazla geç kalınırsa bir süre sonra canımızdan bir can kopacak. Lütfen sizden acılı bir kardeş olarak diliyor ve umuyorum. Onunla temasa geçin.”
Bu ülkenin o çocuklarına karşı kin, nefret ve intikam (Neden olduğunu anlamadığım) duygularıyla dolu olan yöneticilerine sesleniyorum. Ölümden medet umulur mu? Bırakın artık bu insanları evlerine veya hastanelere gitsinler. Ölürken onları rahat bırakın. Ailelerine teslim edin. Onları örgütlerinin ölüme mahkum ettiğini söylüyorsunuz. İyi de onlar öldükçe onları ölüme götürenlerden farkınız kalıyor mu? Sivas’ta 37 insanı yakanlara karşı gösterdiğiniz müsamahanın binde birini esirgemeyin bari bu çocuklardan. Tarih herkes için ayrı bir not defteri tutar, bunu unutmayın.
Bizi kim satın alıyor?
Türkiye’nin kurumlarını, kuruluşlarını birileri satın alıyor farkında mısınız? Şimdilerde İtalyanlar oluk oluk para akıtıyor. Sonra Fransızlar geliyor arkadan. İngilizler ile Almanlar seyrediyor. Yakında yerli banka kalmayacak. Böylece finans sistemimiz globalizm adlı yeni emperyalist dalganın boyunduruğuna girecek.
Sonrasında sistemimizi bu yolla kolumuzu büke büke düzenleyecekler. Birileri bunda ne var canım diyor ya, onlara sakın kanmayın. Türk milleti 80 yıl önce ulusal bağımsızlık mücadelesini sırf bu nedenle verdi. O zamanlar da Düyun – ı Umumiye’nin bakanları, memurları ülkede cirit atıyorlardı.
Senaryo diye yazdı Emin Çölaşan, ben gerçek olduğu konusunda ciddi ciddi düşünüyorum. Son uygulamalar konusunda elbette ki IMF ve Dünya Bankası’nı Kemal Derviş uyarmıştır. Uyarması şarttır. Çünkü adamın işi bu. O Türk ekonomisini idare ile görevli kayyum. Patronları da IMF ile Dünya Bankası. Bunda şaşacak bir şey yok.
Benim anlamadığım, bizim şirketleri almak konusunda İtalyanlar ve Fransızlar dışında kimsenin sesinin soluğunun çıkmaması. Bence bunlar aralarında anlaşmışlar. Görevlendirdikleri ilk gruplar İtalyan ile Fransızlar. Sonradan büyük oyuncular Almanlar ve Amerikalılar çıkacak sahneye. Hele Kemal Derviş şu IMF işini çözüp Süpermen gibi bir dönsün. Daha başımıza gelecekler var. Sırayla. G7’ler bağlamında bir sarmalın içine çekiliyoruz. Sonrası malum. Şarkıda ne diyordu: Değişmezsen değiştirirler gülüm…
Kumarcının savunusu
Ben bu hanımefendiyi anlamıyorum. Kendisini DSP uzun uğraşlardan sonra bulup milletvekili yaparak toplumumuza kazandırmış. Ama kumar konusunda söylediklerinin hepsi ülkenin de, dünyanın da doğruları ve gerçeklerinden uzak. İstanbul milletvekili Perihan Yılmaz kumar yazılarıma yanıt göndermiş. Diyor ki: “Söylediklerinin hepsi yanlış.”
Çünkü: “Tahsilatımızı tam yapalım. Devlet acz içinde değildir. Eğer gereken işletme ve çalışma şartlarını tam koyarsak kurallara uygun olarak çalışmayanları rahatlıkla kapatabiliriz.
Kafamızı kuma gömmeyelim. Gerçekleri görelim. Denetim zor değildir.
Mali ve idari yönden kuralları oluşturarak turizm sektöründe bu kuruluşlar yer almalıdır. Kıbrıs’ta casinoya gitmekten korkmayanlar ülkemizde neden kumar oynamaktan korkuyor? Yurtdışında servetinin kaynağı sorulmadan, finansmanını nasıl yaptığını açıklamadan kumar oynamak, başka ülkelere vergi vermek kimlerin işine geliyor? Hangi melanet çeteleri adı ve sanı belli, servetinin kaynağı belli olmayan Türklerin başka ülkelerde kumar oynamalarına ses çıkarmazken ülkemizde oynamasına karşı çıkar? Denetim ve kontrol kimleri korkutur?”
Yanılıyorsunuz hanımefendi. Devlet kumar konusunda acz içindedir. Daha kumar baronlarından alacaklarını tahsil edemiyor. Şu kumarcıların savunusunu bırakıp gidin de 5. vergi dairesinde olanlara bakın.