04 Şubat 2002
Ankara’da yeni dönem siyasetçiler arasında kim liderlik koltuğuna oturacak? Şimdi bütün siyaset oyuncuları ile kurumları bu sorunun yanıtını arıyor. Kemal Derviş, İsmail Cem ve diğerleri, bu noktada büyük bir çekişme yaşıyorlar. Dış destek, yani Amerika’nın tutumu da yeni siyaset oyuncularının en önem verdikleri konu.
Ankara’da Amerika’nın desteğini alabilme noktasında hatta almış olma noktasında en önde ipi göğüsleyecek olan elbette Kemal Derviş. Ama onu sıkıştıran, gizli ataklarıyla zorlayan bir başka kişi de Dışişleri Bakanı İsmail Cem. Her ikisi de Bülent Ecevit sonrası DSP liderliği noktasında heyecanlı ve istekli. Şimdi sorsanız “zinhar yalan” derler… Kemal Derviş’in yalanlama sicili olağanüstü kabarık zaten bildiğiniz üzere. Bu nedenle şimdilik mahçup mahçup sürdürdükleri çabalarını sonra hızlı ve sert ataklarla gündeme getirirler. O zaman konu daha bir iyi tartışılır. Bu sırada ANAP ve diğer partilerde de yeni lider adaylarının hazırlıklarını gözden kaçırmamakta fayda var.
Powel’ın gelişi ve isteği
Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powel asker, istihbarat uzmanı, ekonomist kimlikleri ön plana çıkan Amerika’da bir siyah ırk temsilcisi olarak pek çok ilkleri gerçekleştiren yetenekli devlet adamı. Yıllarca Amerikan Online gibi bir şirketin yönetici kadrosunda bulundu.
Powel’ın Türkiye ziyaretinde bugüne kadar su yüzüne çıkmayan bir gelişme yaşandı. Bence Türkiye’deki iç siyaset mücadelesinin bir yansıması. Powel Ankara’da Türk ekonomisinin durumuyla ilgili bilgi de alabilmeyi çok istedi. Bunun için de en doğru adres Kemal Derviş’ti. O da “Ankara’da Kemal ile bana bir görüşme ayarlayın, baş başa konuşalım” dedi. Ama Ankara’daki yetkilileri onu uyardılar, “bu görüşme Kemal Derviş’i sıkıntıya sokabilir, çok eleştirilebilir” diye. O, da “çare bulun o zaman” dedi. Amerikan Büyükelçiliği de çareyi tüm ekonomi bakanları ile birer görüşme olarak buldu. Powel da bunu kabul etti. Amerikalılar isteklerini Türk Dışişleri Bakanlığı’na ilettiler. “Powel Türk ekonomisiyle ilgili de görüşmeler yapmak istiyor, bu kapsamda Devlet bakanları Kemal Derviş, Tunca Toskay ve Maliye Bakanı Sümer Oral ile görüşme arzusundadır” diye.
Siyasetin geleceği ve liderleri
Türk Dışişleri Amarikan mektubunu aldı. Okudu ve ne yapacağını bilemedi. Çünkü Powel ile Ankara’da siyaseten görüşecekler belliydi. Ev sahibi olarak Dışişleri Bakanı İsmail Cem de böyle çok parçalı bir siyasal etkiyi istemiyordu. Ev sahipliği mührünü vurmalıydı geziye. Uzun değerlendirmeler sonrasında Türk Dışişleri Bakanlığı Amerikan Dışişleri Bakanı Powel’a “isteğin yerine getirilemeyeceğini” bildirdi. Bir de gerekçe yazdı:
“Görüşme talebinde bulunulan bakanlar Kemal Derviş, Tunca Toskay ve Sümer Oral gezi tarihlerindeki programlarının çok dolu olması nedeniyle randevu verememişlerdir…”
Yaaaa… Bir de Amerikalılar her istediklerini alırlar diyoruz değil mi? Kazın ayağı hiç de öyle değil işte… Bakanlarımız Powel’a bile randevu vermeyebiliyorlar. Çünkü programları çok dolu…
Ankara’da bizim hariciye koridorlarından çok iyi haber alan bir arkadaşımdan öyküyü dinleyince şaşırdım demesem yalan olur. Powel randevu istiyor, bizimkiler vermiyor… Olacak iş mi? Arkadaşım uyardı, “Yahu bakanların haberi bile olmamıştır, olaya böyle bakma” dedi. Nasıl bakayım diye sordum. “İsmail Cem’in politik penceresinden bak. Olayları Cem’in siyaset kesesine koyacağı artılar ve eksiler diye değerlendir” dedi.
Öyle bakınca da şaşkınlığım azalmadı ama, demek ki geleceğin de bir gün geleceğini, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu bilecek kadar birikimli ve deneyimli bir devlet adamımız olan İsmail Cem, Powel’ın bu görüşme talebinde bir sıkıntı sezmiş, önlemini almış. Ne diyelim vardır bir bildikleri…
Aykut Barka’ya…
Prof. Dr. Aykut Barka adını Ankara’dan bir bilim adamı arkadaşım vermişti. 17 Ağustos sonrasıydı. O bilir demişti. Buldum. Şehir dışında deprem bölgesindeydi. Akşam canlı yayına geldi. Önce istemedi. Ama halkın bilgi açlığını vurgulayınca razı oldu. Televizyonlardaki ilk canlı yayını idi. Sade, duru, billur gibi bir adam. Adam gibi bir adam. Bildiğini sonuna kadar ortaya koyup tartışan bir bilim adamı. 20 yıl önce yazdığı yazıların gölgesine sığınıp, aldığı unvanlarla hocalık yapan bir bilim adamı değildi. Hep araştırıyor ve yayımlıyordu. Bu nedenle de konuştuğunda dinleten bir bilim adamı idi. O kızıp ayağa kalktı mı diğer hocalar susuyordu. Sonrasında onlarca yayın yaptık Kanal D’de. Onlarca kez konuştuk telefonla. Hep sahada olurdu. Deprem faylarının peşinde. Aykut Barka Türkiye’de işini yapan, popülizm bataklığına düşmeyen, kalıcılığın üretimde ve üretimin kalitesinde olduğunu bilen bir bilim adamıydı. Arkadaşlığımız kısa sürdü. Dostlarının onun arkasından döktüğü gözyaşını o kadar iyi anlıyorum ki. İyi ki vardın Aykut hoca… Hep var olacaksın…