02 Nisan 2003
Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerde, yeni bir dönem başlıyor mu? Hayır. İşler eskiden kaldığı yerden devam ediyor. Colin Powell’ın Türkiye ziyareti de bu kapsamda kalan işlerin devamı niteliğinde gelişmelere sahne olacak. Amerika ile Türkiye arasında bundan sonra ilişkiler daha da artacaktır. Daha önce de yazdığım gibi Türkiye, Amerika açısından vazgeçilemezdir. Türkiye’de kim olursa olsun, nasıl iktidar olursa olsun, Amerika bundan hiçbir zaman vazgeçmedi, vazgeçmeyecek.
Türkiye için bu ziyaret, devam eden ve kötü gidişat gösteren Irak Savaşı’yla ilgili konuşma ve görüşmelerin sürdürülmesi ve sonuçlanması açısından çok önemli. Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerde, Türkiye’nin saygınlığını, onurunu ve çıkarlarını koruyacak yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyor. İlişkilerin AB’yi de kapsayacak düzeyde yeniden oluşturulması şart. Bu noktada Türkiye ile ABD arasındaki ortaklığın gelişmesi Türkiye için yararlı olur. Ama bu ilişkilerin sağlıklı olması için Türkiye’nin hassasiyetlerini de kapsayacak şekilde yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
* * *
ABD ile Türkiye arasındaki ilişki ‘stratejik ortaklık’tan çok ‘stratejik işbirliği’ niteliğinde. Bunun ortaklık olması için her iki tarafın ama özellikle ABD’nin yapması gereken çok şey var. ABD’de ortalama bir akademisyen veya uzmana ‘ABD’nin stratejik ortağı hangi ülkelerdir?’ diye sorulduğunda, verilecek yanıt İsrail ve İngiltere’dir. Yaşamakta olduğumuz Irak Savaşı’na baktığımızda bu savaşın en temel itici gücünü Anglo-Sakson (ABD-İngiltere-Avustralya) ittifakın oluşturduğunu görmekteyiz. Yahudiler’in de ABD’nin kurucu unsurlarından olduğu genel olarak kabul görüyor. Çünkü Amerikan ekonomisi ve sosyal yaşamında etkinlikleri tartışılamaz bir düzeyde.
* * *
Stratejik ortaklık gereği bu ülkeler birbirlerini koruyor. Ama söz konusu Türkiye olunca her şey lütuf haline dönüşüyor. Hemen her yıl ‘Ermeni soykırımı’ ile ilgili bir yasa tasarısı Kongre’ye geliyor. Türkiye ve ABD ilişkilerinin temel niteliğini belirleyen unsur güvensizliktir. Oysa stratejik ortaklar arasında bahis konusu olacak son kavram bu olmalıdır. Türkiye’nin stratejik işbirliği birçok yerli-yabancı yayında görüldüğü üzere ‘güvenlik-askeri’ konularla sınırlı. Öncelikle ABD’nin bölgedeki çıkarları ve bölge ülkelerine bakışının- İran, Suriye- Türkiye ile farklı olduğunun altı çizilmeli. Bu noktada Amerika şimdi daha iyi tanıdığı bölgesel ve ulusal özellikleri ve hassasiyetleri Türkiye açısından da değerlendirmeyi başarmalı.
Irak Savaşı öncesi ABD ile gerçekleştirilen ve ortaya konulan ‘mutabakat metni’ bu görüş ayrılığının somut kanıtı. Türkiye’nin olmazsa olmazları dikkate alınmadı. Buna göre: Türkmenler’in Irak’ın asli unsuru olduğu kabul edilmedi. Türk Ordusu’nun K.Irak’ta serbest hareket etmesi engellendi. Irak’ta federal bir çözümün olup olmayacağı yönünde mutabakat metninde somut ifadeler yer almadı. Hala Kuzey Irak ve Kürtler Türkiye için büyük sorun. Ama Amerika buna kulak asmıyor. Oysa İran ve Suriye’yi de içine alacak bir çatışma ortamında veya gerginlikte Amerika’nın Türkiye dışında bölgede müttefiki var mı?
* * *
Türkiye, I. Körfez Savaşı sonrası dönemde bölgede İran ve Irak’a yönelik ‘çevreleme’ stratejisinin yeterli olduğu inancında idi ve politikalarını bu yönde şekillendirdi. İlerleyen dönemde Kürt kartını Türkiye’ye karşı oynaması yüzünden ABD’nin şiddetli muhalefetine rağmen, Irak ile yeniden diplomatik ilişki başlattı. Türkiye, geleneksel politikası çerçevesinde bölgede statükonun korunması ve terörizmin önlenmesi taraftarıydı. Amerika buna da dönüp bakmadı. Abdullah Öcalan’ı ortak operasyonla Türkiye’ye verirken, bölgedeki Kürt kartlarını devreye soktu. Öcalan da Amerika’nın bölgesel kartları olan Barzani ve Talabani için büyük tehditti.
Amerika’da, Clinton dönemi ile Bush dönemi birbirinden o kadar ayrı ki! Clinton döneminde Türk-Amerikan ilişkilerini güçlü kılan statükolar ve dengelerdi. Şimdi ABD’nin ‘Yeni Amerikan Yüzyılı’, ‘Önleyici Savaş’ ve ‘Uluslararası sistemin yetersizliği ve yeniden düzenlemesi gerektiği’ gibi kavram ve yaklaşımlarla yaşadığımız olay statüko ve dengelerin Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verdiği gerçeği. Yeni Amerikan yaklaşımı bölgesel durum ve Türkiye’nin geçmiş tutumları yüzünden uygulanması olağanüstü zor bir olgu. Oysa Türkiye’de bazı çevreler bunu çok kolay zannettiler. Amerika’yı da yanılttılar. Gerginliğin kaynağında bu yatıyor.
* * *
Bush; ‘Demokratik olmayan ülkelerde muhalif unsurlarla daha fazla çalışacağını’ açıkladı. Bu muhalif unsurlar arasında hiç kuşkusuz K.Irak’taki Kürtler’in öncelikli bir yeri oldu. Yine İran’daki Azeri muhalefetinin en güçlü temsilcisi GAMOH başkanının 2002 yazında gerçekleştirdiği ABD ziyareti; ABD yönetimi ile yaptığı görüşmeler ve strateji kuruluşu CSIS’teki konferansı o zaman çok önemsenmemişti. Türkiye’yi kendi görüşleri ekseninde rotaya oturtmaya çabalayan Amerika, bunda başarılı olamadı. Çünkü Türkiye’nin bu denli çabuk yön değiştirmesi mümkün değil. Zamana ve yeni ortaklıklara ihtiyacı var. Colin Powell çantasında bu yeni ortaklıkların ve tanınacak zamanın taslaklarıyla geliyor. Çünkü Türkiye giderek daha da vazgeçilemez oluyor.