10 Haziran 2003
Türkiye’nin haline bakın. Neresini tutsanız elinizde kalıyor. Dün, bugün, yarın fark eden bir şey yok, böyle gittiği sürece fark edecek bir şey de yok. Dokunulmazlıklar, korumalar, aymazlıklar, cahilliklerin oluşturduğu vurdumduymazlık içinde yolsuzluk, rüşvet, almış başını gidiyor. Kurumlara bakın, halimizi anlar, ağlarsınız.
Adamın birini yeni iktidar genel müdür yardımcısı yapıyor. Adam gidip kurumun ana bayilerine ben sizin adamınızım, arkamda kimse yok, beni kollayan siz olun diyor. Bayiler böyle bir adamı bulunca yapışıyorlar. Adam önce elbise, sonra araba faturalarını bayilere ödetiyor. Birkaç namuslu bayi bakana kadar gidip şikayet ediyor. Adam görevden alınıyor.Yerine, giden geleni aratır cinsten bir atama yapılıyor. Bu sistemde bu hikaye dün olsa ne olur, bugün olsa ne fark eder. Adların da bir önemi yok artık. Soygunla mücadeleyi siyasi düşünceden, adlardan arınıp yapacaksınız.
Çalışmayan doktor
SSK’da kalp kapakçıklarının ölülerden alınıp dirilere takıldığı kalmadı, bir de ilaç ve malzeme skandalı yaşanıyor. Türkiye, kriz içindeyken bile ilaç işverenlerinin parasını ödedi. Sağlıkta malzeme işi yapanlara para verdi. SSK’lılar için mi yapıldı bunlar, o patronlar için mi şimdi ikircikteyim.
Bir doktorla tanıştım. Elindeki belgeyi gösterdi bir ilçede vergi sıralamasında üçüncü olmuş. Berat vermişler. Adam ağlıyor haline. ‘Ben muayenehanemi üç yıl önce kapattım. Benim ödediğimle İstanbul’un bu en lüks semtinde vergi üçüncüsü oluyorsam, Allah acısın bu ülkeye’. Bunlar en eğitimlilerimiz, üstelik Hipokrat yemini etmişler. Ama vergi kaçırmayı yeğliyorlar. Niye? Çünkü sistemde bakıyorlar ki, kaçıranlar rantiyeye yatıyor, yiyor, geziyor; çalışanlar ellerindekini avuçlarındaki vergiye veriyor. Üstelik çalana af var, ödeyene kazık. Bir de çalanın yakasına kimse yapışmıyor. Vur patlasın, çal oynasın düzeni. O zaman çalmak mübah. Olur mu demeyin, oluyor işte. Burası Türkiye, olmazların olduğu ülke. Çalışmayan doktor vergi şampiyonu, çalışanlar arazi.
Ölülerin sırtından maaş
Şimdi kimse SSK niye battı diye sormasın. Ölülerin sırtından emeklilik maaşı alanlar, sahte boşanmalarla emeklilik maaşı, ikramiyesi götürenler başka ülkelerin vatandaşı mı? BAĞ-KUR niye battı diye hiç hayıflanmayın. İlaç işvereni ayrı, malzeme satanı ayrı, doktoru ayrı, çalışanları ayrı, kurumdan yararlananlar ayrı soyarsa, sosyal güvenlik sistemi ayakta kalır mı? Hani Osmanlı Paşası demiş ya, ‘Biz içerden, siz dışardan sallıyoruz hala yıkılmadı bu memleket’ diye. İnanın şaşırıyorum içeriden, dışarıdan bunca düzensizliğe, soyguna nasıl dayanıyor Türkiye? Yıkılmadık mı dersiniz? Bana göre yıkıldık. Yıkılmasak bu düzeni hak eder miydik ki?
İlaç ve malzeme üretenler dışarıdan, diğerleri içeriden kemirmişler sistemi. Hortum değil vidanjör takmışlar emiyorlar. Düşünün hiç kimseye bir kuruş verilmeyip, koca koca holdinglerin batmasına göz yumanlar, ilaç paralarını aciliyetle ödediler. Şimdi bu hastalıklı sistemden şifa bekliyoruz. Olmaz, olmayacak.
Doğruyla yanlış, haklıyla haksız birbirine karışmış. Bataklıkta debelenip duruyoruz. Bu ülkede müfettiş raporları, savcılık fezlekeleri ancak TBMM Araştırma Komisyonu’nda belge oluyor. Yahu bunlar zaten komisyonun göndereceği yerlerde bulunuyor. Niye işlem yapılmıyor? Memurin muhakemat var. Neden tutuklamıyorsunuz? Dokunulmazlık var. Neden değiştirmiyorsunuz, bizim arkadaşlar yargılanıyor, bitsin değiştireceğiz.
Bu düzen böyle gider sananlar, yanılıyorlar. Gitmez.