29 Mayıs 2001
Yaşasın… Artık temiz toplum için neyi, nasıl yapacağımızı da öğrendik. Amerika’dan sadece kurtarıcı değil, bir de uzman yargıç getirtip sorduk. Yanıtımızı aldık:
“Amerika’da 10 bin doların üzerindeki bütün nakit para hareketleri takibe alınır. Ayrıca ticari sır kavramı bu durumlar için geçerli değildir. Savcı ister, bu işle ilgili birimler ister, bilgiler derhal gönderilir. şeffaflık esastır. Bizim yasalarımız bu konuda çok net ve gelişmiştir.”
İlla bir Amerikalı lazım bazılarına. Kompleks işte… Ama aklın yolu bir: Yasa ve şeffaflık işi çözüyor. Buna yüreği yeten siyasetçi var mı? IMF’nin yaptığı reçetelerini gösterip işin kolayına kaçmayacak yönetici arıyorum. Çünkü IMF kendi talan düzenine yol açıyor, başka bir şey değil.
Bir yasa çıkarttık ne oldu? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu iki bankayla ilgili işlem yaptı, başına gelmedik ne kaldı? Önce yasası delindi, özerkliği fiilen ortadan kaldırılıp Kemal Derviş’in alt kurulu bir duruma getirildi. Şimdi de bankalarla ilgili soruşturma kararları veren üyeler görevden alınıyor. Kim istiyor? IMF. O yüzden IMF kimseyi kurtarmadı, bizi de kurtarmaz. Yanılmayın.
Ama gelin Amerika’dan yeni birilerini çağırmadan önce kendimize soralım, samimi miyiz? Gerçekten hırsızlıkla, yolsuzlukla mücadele etmek mi istiyoruz? Halkın samimiyeti ortada. Ama bu genel söylem bireysel kurtuluşa geldi mi, her şey mubah. Sistemi elinde bulunduranlarla kol kola soygun da olur, hortum da. Yılan dokunmasın da neyi çalacaksa çalsın! Emlak Bankası hortumlanırken, sendika ve çalışanlar neredeydi? Hırsızlıkları protesto için neden bağırılmadı? Bu inançsızlığın, samimiyetsizliğin, güvensizliğin nedeni sadece insan eğitimimizdeki eksiklik değil elbette. Sorunun çözümü yasalarla şeffaf bir toplum olmayı başarmakta gizli. Bana inanmayan, bassın dolarları Amerikalılara, getirtsin konuşturtsun, duyalım.
Şıllık şeytan…
“Kim bu şıllık” diye soruyor bazı okurlarım. Kimisi de erkeğinin adını söylüyor. Yok diyorum bu “boyalı saçlı, iğdiş bakışlı” olanı değil. O bunun yanında çırak çıkar. Ama çoğu bir seferde biliyor.
İlhan Ağabey “şıllık” demiş ya, tam üstüne basmış. Bu şıllık gerçekten inanılmaz. Önceleri ağzından çıkanı kulağı duymuyor sanmıştım. Sonra bütün o söylediklerinin, yazdıklarının ağır kokusunu alınca, ne menem bir adi olduğunu anladım.
Şeytanın temsilcisi demişti geçenlerde bir arkadaşım. Yanılıyorsun dedim, şeytanın ta kendisi. Yalan, iftira, çamur ne ararsanız var onda. Sadece İlhan Selçuk’tan değil, kendisini Uğur Ağabey (Mumcu)’dan da yeterince dinlediğim için, şerbetli sayılırım ayıplarına. Ama yaptığı, yazdığı, söylediği birkaç şey var ki yaşadığım sürece ellerim yakasında. Şıllık şeytan kahpelikte de, puştlukta da, kumpasta da en öndedir. Kimselere kaptırmaz sırasını. Kırk kocanın artığı, bakire numarası yapar. Ayıplarını başka ayıplarla kapattığını sanır. Tükürseniz kar etmez, sövseniz kar etmez. Çünkü ar – haya duyusu yoktur. Bakışlarındaki sinsilik yılanları korkutur. Şimdi kürsüde kusuyor yalanlarını. Ama nafile, maskesi elimizde.