08 Haziran 2003
Yer, TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu… İçerde büyük bir sessizlik var. Çıt çıkmıyor. ( Bu bölümleri lütfen kısık sesle ve loş ışık altında okuyun) 200 bin sayfalık müfettiş raporları didik didik ediliyor. Her şey büyük bir merceğin altında. Herkes ifadeye çağrılıyor. Inınınınnnnnn… Ve Komisyon’a bir polis, yolsuzluklarla amansız mücadele veren bir polis, Şerafettin Bural geliyor… Inınınınnnnnnnn. Komisyon’un üyelerinin ne yaptıklarından habersiz oldukları kanısına kapılmış ki, üyelere şöyle bir bakıyor ve onlara ‘Önemli işler yapıyorsunuz’ diyor. Böyle demese milletvekilleri önemsiz oldukları hissine kapılabilecekler. Bural devam ediyor:
– Haberiniz var mı, bilmiyorum. Ancak, şu anda dünyanın beş büyük istihbarat örgütü sizi izliyor!
Komisyon üyeleri kaygıyla soruyorlar:
– Peki, hayati tehlikemiz var mı?
Bural: (Gözleri kısık ve sesi derinden) ‘Hayır’ diyor. (Çünkü bu beş büyük gizli servis çalışmalarını ve kimleri nasıl yok edeceklerinin bilgisini hep Bural’a verirler. Ondan çok korkarlar…) Bural bakıyor ki işler sarpa sarıyor devam ediyor:
– Şu anda yok.( Ne olur ne olmaz yani…)
Yolsuzluksavar polis
Komisyon üyelerinin canı bu yanıta çok sıkılmıştır. Hem dünyanın en önemli gizli servislerinin takibinde ol, hem can güvenliği problemin olmasın, hem de önemli iş yap!??? Oldu mu şimdi. Yolsuzluksavar polis Şerafettin Bural bence bu kısımda psikolojik unsurların tatmini bakımından hata etmiş.
Zaten hatayı gören Başkan Azmi Ateş araya girmiş:
– Gülben Ergen’in bir şarkısı var. Herkes kendi kaderini yaşar! Kadere iman eden, kederden emin olur.
Üyelerden Nimet Çubukçu, ‘Gülben Ergen’in tek şarkısı o değil’ diye araya girmiş:
– Gülben Ergen, aynı zamanda ‘Arka sokaklarda neler oluyor?’ diye de soruyor.
( Bu bölümü Hababam Sınıfı filminin cuvci cuvi ciiiiii cuvi diye devam eden müziği eşliğinde okuduğunuzu düşünün lütfen)
Tıksınlar içeri
Komisyon’un bir diğer dinlediği kişi bir dönem makbul işadamıyken, sonra devletin kağıtlarından fazla götürme hırsına mağlup olan, şimdilerin bir garip işadamı Halit Cıngıllıoğlu. O da devleti suçlamış. Haklı valla, adam kağıdına yatırım yapmış, ama zarar etmiş. Bu devlet, Cıngıllıoğlu’nun zararını mutlaka ödemeliydi. Ayıp ediyorlar, zararı ödemeyen devlet olur mu? Bütün bu ‘zavallılar’ı tutup, bunlarla ilgili işlem yapanları, yazı yazanları tıktıralım içeriye. Bakın bir daha oluyor mu yolsuzluk. O zaman herkes rahatlar. Panik de sona erer.
Değerli okurlarım, bazen şaka gibi gelir ama bunlar olur. Olamaması gereken yerde, yaşanmaz denilenler yaşanır. Türkiye’nin yolsuzluklarını dünyanın gizli servisleri izler, hayati tehlikeler gündeme getirilir (nedense) ve işler uzar gider.Türkiye’de bu kafalarla ve devlet görevlileriyle ne yolsuzluk biter, ne de yolsuzluğun trajikomik araştırmaları.
Madem şarkılı türkülü yapacağız yolsuzluk araştırmalarını, yazının sonunu da bir şarkıyla getireyim:
‘Mani oluyor halimi takrire hicabım’.