21 Mart 2003
Savaş başladı mı? Teknik olarak evet. Amerika Irak’a savaş ilan etti. Ama esas anlamda, yani Irak’ın işgali noktasında savaş daha başlamadı. Daha sivil yerleşim birimleri bombalanmadı. Daha Irak’ta Saddam Hüseyin’e bağlı birliklerle Amerikan ve İngiliz askeri unsurları karşı karşıya gelmedi. Şimdi savaşı başlamadan bitirebilecek bir vuruş denedi Amerika, ancak bunda başarılı olamadı. Saddam ve oğulları bundan kurtulmayı başardılar.
Peki savaş başlayınca, ordular karşı karşıya gelince ne olacak? Elbetteki Amerikan ve İngiliz askerleri bu savaşı maliyeti ne olursa olsun kazanacaklar. Sonrası önemli. Bugün artık yarındır diye olayları değerlendirir ve gelişmelere bakarsak, önemli olan bu savaşın sonrasında yaşanacaklardır. Bugünden bakılması gereken yer savaş sonrası. Savaş sonrasında Irak’ın yeniden yapılanmasında kim etkili olacak? Amerika ve İngiltere mi? Yoksa Birleşmiş Milletler mi? Bana sorarsanız en önemli nokta burasıdır.
Türkiye, Meclisi’nden hem Amerika’nın askeri uçakları için hava koridorunu kullanmasına olanak sağlayan, hem de Türk askerinin Kuzey Irak’a gidişini onaylayan tezkereyi geçirdi. Hava koridoru olarak İskenderun üzerinden ve Trabzon üzerinden bölgeye lojistik destek sağlayacak uçuşların da yapılabileceği belirtiliyor. Yani Kuzey Irak’a asker ve diğer ihtiyaçlar Kıbrıs’taki İngiliz üssü dahil kalkacak uçaklar aracılığıyla sağlanmaya çalışılacak. Bunu da iyi analiz etmeliyiz.
Bu tezkerenin geçmiş olması Türkiye açısından bölgesel inisiyatif kullanma noktasında önemli. Çünkü Türkiye, Kürt ve Amerikalı uzmanlar tarafından Irak’ın yeniden yapılandırılması projelerinde en az rol alan ülke konumunda tutulmak isteniyor. Bu gerçekçi değil. Çünkü Türkiye olmazsa bu bölgelerin ve buralardaki Kürt grupların ayakta kalması mümkün değil. Bunu sağlamak için başka yollara sapmak gerek. Buna da Türkiye izin vermemelidir.
* * *
Bu nedenle Türkiye Irak içinde Amerikalılar ve Kürt gruplarla birlikte veya ayrı olarak mutlaka ulusal çıkarlarının gereğini yerine getirecek askeri önlemleri almak durumundadır.
Yani Türkiye, Kürtler istemiyor, Amerika desteklemiyor veya karşı çıkıyor diye Kuzey Irak’ta tarihin oluşmasına, uzak duramaz. Durmamalıdır. Türkiye, Kürt devleti kurulacak mı sorusunun yarattığı girdap içinde kalmamalıdır. Türkiye, yeniden düzenlenen Ortadoğu nasıl olacak, sorusunun yanıtlarını oluşturmak amacıyla bölgesel inisiyatifleri değerlendirmelidir.
Türkiye için kaybedilmemesi gereken en önemli sratejik müttefik elbette Amerika. Amerika ile Türkiye ilişkilerinin bu olayda yeniden kurgulanmakta olduğunu göremek durumundayız. Bu kurguda tarafların birbirlerinin sıkıntılarını, açmazlarını ve duruşlarını anlamaya ihtiyacı var. Bu noktada hiç kimsenin Türkiye’de panik yaratmasına izin vermemek gerekiyor.
Amerikalı yetkililerle, Türk yetkililer her zaman bir masa etrafında oturur. Ya da geçmiş örneklerinde olduğu gibi oturmazlar. Ama aralarındaki müttefiklik ilişkisi bundan zarar görmez.
İkili ilişkilerde dönem dönem Türkiye ile Amerika arasında olaylara bakış ve sonuçlarını değerlendirme noktasında sorunlar yaşandı. 1963 sonrasında Türk-Amerikan ilişkilerinde gözlenen iyi dönemler ile kötü dönemleri alt alta sıralayınca sık sık sorunların olduğu ortaya çıkıyor. Ama bu iki ülkenin birbirine olan yaklaşımını bozmadı. Bozmamalı. Türkiye ulusal çıkarları doğrultusunda hareket edecektir. Bunu hiç kimse yadırgamamalı.
Yönetim anlayışları noktasında ilişkileri bireylerin tutumundan, devletlerarası diyaloglara çekmekte fayda var. Yani Amerikan tarafına bir mesaj gidecekse Türk devletinin bürokratları bunu iletmeli ve yanıtları onlar almalı. Çünkü onlar ‘hayır’ ve ‘evet’ demek konusunda özel eğitimler alıyorlar. Yanıtlamak konusunda eğitimler alıyorlar. Diplomaside nasıl yanıt verdiğiniz, nasıl suskun kaldığınız bile çok çok önem taşıyor. Bunun için bireylerin bürokrasinin önüne geçmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye ile Amerika arasında yaşanan sorunlarda yeni hükümetin bireysel tutum takınan bazı danışmanlarının etkili olduğunu duyuyorum. Bunu ortadan kaldırmak gerekiyor.