08.04.1999
Kosova ve seçimlerle ilgili yazmayi düsünürken sevgili dostum Gülçin Telci’nin vefat ettigi haberi geldi. Cesurdu, dürüsttü. Gazeteci olarak, kaleminin bagimsizligini her seyin üstünde tutardi. Iyi dosttuk. Bayram sirasinda onunla ‘Kanka’ olduk. Yakalandigi hastalik, yasama tirnaklarini gömen Gülçin’in enerjisini tüketiyordu. Bitkin düsmüstü. Kana ihtiyaci olmus. Benim kan grubum uydu. Kan verdim. Yataginda yorgun, ama o ince zekâsinin gözlerine yansittigi piriltiyla, yumrugunu kaldirip salladi: “Kankam” dedi. Ablasi, benim saskinligimi anlamis olacak açikladi: “Gençler simdi kan kardes olanlara kanka diyor ya…” ‘Kankam’ simdi huzur içinde. Rahat uyu Gülçin. Sevgili dost. Dostlarin ölümlü, ama dostluklarin ölümsüz oldugunu bilen ender insanlardandin. Bir gün nasil olsa o çok özledigimiz güzel dostlarla hep beraber olacagiz. Simdilik elveda. Seçim havasi yok Liderler dahil herkes ayni seyi dile getiriyor: Seçim havasi yok. Ama 18 Nisan’da seçim var. Ya seçmen kararini verdi ve sokaktaki samatayi umursamiyor, ya da umutsuzluk ve kararsizlik sandiktan çikacak sonucu belirsizlestiriyor. Oysa sandik umut olmalidir. Her ne olursa olsun sandikta birlesip belli degerler etrafinda bir koruma duvari olusturmaliyiz. Bu, Türkiye’nin gelecegi açisindan çok önemli. Hukuk, ulusal savunma, laiklik, terör, mafya, yolsuzluk, egitim, ekonominin belli basli konularinda olmazsa olmaz kurallarimiz bulunmali. Toplum olarak siyaset üstü anlayislarla bunlara sahip çikmaliyiz. Örnegin siyasi otoritenin zayiflamasi durumunda ortaya çikacak en önemli sorunlarin basinda mafya olgusu gelmektedir. Mafya ile mücadele edecek polis teskilatinin yeniden yapilandirilarak, siyasi etki ve yönlendirmelerden uzak tutulmasi sarttir. Bunu saglayacak siyasetçilerin Meclis’e sokulmasi gerekmektedir. Yoksa mafya ile kol kola Türkiye’yi yönetmek arzusunda olanlara verdiginiz oylarin basimiza ne dertler açtigi ortadadir. 19 Nisan sabahi mafyanin dirilisine degil, toptan imhasina yönelik bir kararlilikla Türkiye güne baslamali. Meclis’te organize suç örgütleriyle mücadele edecek, yolsuzluk talanina son verecek ve bu anlamda çek, senet, ihale yasalarini yeniden düzenleyecek görüslere oy vermeliyiz. Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin yeniden furya haline dönüsmesine seyirci kalacak, teröristlere devlet adami unvani kazandiracak anlayislarin parlamentodan uzak tutulmasi sarttir. Olmazsa, yeni Susurluk kazalari bekler dururuz. Isverenden isçiye, memurdan issiz vatandasa kadar herkes çetelerden, mafyadan uzak devlet yönetimi istiyor. Ama bunlari kalici kilmanin yolu milletvekillerini, belediye baskanlarini hukuka, dürüst yönetime inanmis insanlardan ve partilerden seçmekten geçiyor. Halkimiz bu degerlere olan inancini sandiga mutlaka yansitmalidir. Yoksa magarasina püskürtülen canavarin sokaga çikmasi engellenemez. Yeni Meclis yargi bagimsizligini, hukukun her kesim üstündeki tartisilmaz üstünlügünü Türkiye’nin her karisina hissettirmelidir. Yasamanin gücü buradan gelir. O zaman yargi da kendi alanindaki olaylara daha farkli bir yaklasim sergileyecektir. Yürütme tarafsiz kalacaktir. Demokrasi denilen sey budur. Türkiye harcinin tutkali olan laiklik inanci ve ilkesinin siki siki korunmasi gelecegin teminatidir. Bu konuda seçmen tavizsiz olmalidir. Sandik önümüzdeyken hatirlamamiz gereken sey ‘her ülkenin layik oldugu sekilde yönetilecegi’ gerçegidir. Sandiktan bize layik olmayacak yöneticilerin çikmasina izin vermemeliyiz. Bölgedeki batakliklar Türkiye’yi bekleyen sorunlarin basinda bölgesel degisimlerin savas senaryolari ile gerçeklesmesi sorunu da bulunuyor. Bu savas senaryolari karsisinda tutumumuzun ne olacaginin belirlenmesi sart. Savas aleyhtari veya destekçisi olmaktan degil ‘kurulmakta olan yeni dünyada yer tayininden’ bahsediyorum. Biz Avrupa’da, Ortadogu’da, Kafkaslar’da, Amerika nezdinde nerede bulunacagiz? Buralardaki destekçilerimiz kimler olacak? Bunu belirlemeliyiz. 1905’te Balkanlar bütündü ve Ortadogu dahil o genis cografya Osmanli’nindi. Amerika yeni ve daha gelismekte olan bir ülkeydi. Zamanin yarattigi degisime bakin. Bu degisimlerin merkezi Osmanli topraklari oldu. Biz biraktik, kavga sürdü. Sovyetler kuruldu ve yikildi. Degisim devam ediyor. Oyunun ayrintilarina dikkat etmeliyiz. Seytan ayrintida sakli. Onun için Sirp veya Arnavut demeden insan haklarinin yaninda olmaliyiz. Üzerlerinde soykirim uygulanan Kosovali Arnavutlarla aciyi paylasmaliyiz. Onlarin ihtiyaçlarinin karsilanmasinda, can ve mal güvenliklerinin saglanmasinda geri durmamaliyiz. Ama bunun nasil olmasi gerektigini iyi planlamaliyiz. Örnegin Kosova bagimsiz bir ülke olmali midir? Bu tür gelismelerde statüko tayinlerine katkimiz ne olacak, hangi tezi savunacagiz? Bunu planlayacak bir parlamentoyu olusturmaliyiz. Seçimler, bu yüzden önemli. Türkiye’nin ekonomisini, demokrasisini, kurumlarini yapilandirmasi sart. Bunu ancak seçimlerde kullanacagimiz oylarla saglayabiliriz. Biz parlamentomuza sahip çikarsak parlamentomuz da bize sahip çikar. Siyasi iradenin güçlü ve kararli bir sekilde olaylarin arkasinda durmasi, sorunlarin çözümünün baslangici olacaktir. Balkanlar 1910’dan itibaren Ingiliz ve Fransiz çikarlarinin çarpistigi, Osmanli’nin parçalanmasi için sürekli milliyetçilik kazaninin kaynatildigi bir bölge. Bugünkü senaryolarin, Sirp atakliginin arkasinda da Bosna gerçeginde oldugu gibi yeni milliyetçilik ideolojileri bulunuyor. Bu milliyetçilik akimlarini destekleyenler, bugün çizmeyi asan Sirplari bombalayan uluslar. Bu ne perhiz, ne lahana tursusu demek geliyor insanin içinden. Ama uluslararasi iliskileri bu kadar kolay açiklayabilmek olasi degil. Kuzey Irak’ta Kürt devleti, ordusu, gümrügü, bakanliklari, parlamentosu ile hazir. Bir Barzani ile Talabani arasindaki PKK kavgasi sona ermiyor. O da önümüzdeki günlerde biter. Balkanlar’da yepyeni devlet olusumlari, Irak’ta parçalanan bütünlük içinden çikartilan Kürt devleti gerçegiyle karsi karsiyayiz. Bunlari Türkiye’nin çok ama çok iyi degerlendirmesi gerek. Sahin olmadan kendini sahin yerine koyanlar, güvercinlerden daha kolay av olurlar. Gücümüzü ve dengeleri iyi tartmaliyiz. Etrafimizdaki batakliklardan gelen savas naralarina karsilik vermeden önce iyi düsünmeliyiz. Bataklikta saplanip kalmak da var. 2000 yilinda dünyayi yeniden yapilandirmak arzusunda olan Amerika ile Avrupa arasindaki kavga bu bakimdan çok dikkate deger. Amerika ve Avrupa karsilikli olarak birbirlerini kollayarak kendilerine yeni çikar alanlari yaratiyorlar. Bu yüzden Tacikistan, Afganistan, Türkistan ve diger Kafkas ülkelerinde çikar savaslari bütün hiziyla devam ediyor. Biz enerjiye dayali bu çikar kavgalarinin neresindeyiz? Rolümüz ne? Ortadogu’da çok parçali kavimler, Balkanlar’da parçalanan federatif devletler, Kafkasya’da ayni kökten gelen ama ayri ayri milletler mozayigi bize bazi seyleri hatirlatmali. Ulusal Kurtulus Savasi’ni vereli daha yüz yil olmadan, hakli gerekçelerini ortaya koymadan, siyasi kararlarla Türk askerinin yeni maceralara çekilmesi son derece sakincali olur. Kosova’da Türk askerini gözü kapali batakliga sürmeye kalkan siyasi liderlerin, daha Montrö Anlasmasi’ni bilmeden Bogazlar’dan geçen Rus gemilerine karsi mavra atanlarin biraz tarih ve strateji dersi almasi lazim. Bu konuda en iyisi, Türk Silahli Kuvvetleri’nin uzman kadrolarinin sesine kulak vermek ve onlari iyice anlamak. Çünkü ülkemizde bilgi ve kaynak degerlendirmesi bakimindan olaylari en iyi gözleyen uzmanlar ordu bünyesinde bulunuyor. Bu uzmanligi destekleyecek siyasi otoriteyi yeni Meclis’i olustururken yurttaslar da sandiga koyarsa, Türkiye 2000’li yillarin çalkantilarini gögüsleyecektir. Sandiktan çalkanti çikarsa isimiz zordur. Iste bu yüzden sandiga, kaderimize sahip çikmamiz lazim.