Bu satırları yazmak için bilgisayarımın başına geçtiğimde, aslında bambaşka şeyler vardı aklımda. Ama kapı açılıp da içeriye SHOW TV’nin haber ekibinden muhabir kardeşim Ahmet Arpad girince, her şey değişti. Ahmet elini uzatarak bana yaklaştı;’ Ağabey hakkını helal et, Bağdat için vizemiz çıktı, gidiyorum. Gidiş var sonu belli olmaz, çok emeğin var, hoşçakal’ dedi.
Burnumun direği sızladı. Savaşa evlatlarını gönderen ailelerin hissettiklerini hissettim. Savaşa bir gazeteci gönderiyordum. Yüreğimi bir el aldı sıkıca kavradı. Gözlerime zor söz geçirdim.
Ahmet’i daha 7 yıl önce stajyer olarak işe ben başlattım. Yurtdışında eğitim için izin aldı gitti. Geldi birlikte çalışmaya devam ettik. Sonra çok, daha çok çalışmasına yol açtım. Şimdi çok iyi yetişmiş bir haberci olarak Bağdat’a gidiyor. Yutkundum durdum. Ne demeli?.
Sustum öylece kalakaldım bir süre . Önce kalkıp elini sıktım. Sonra sarılıp öptüm; ‘Helal olsun canım. Çok iyi habercilik yapacağına eminim, sen başarırsın. Ama unutma en iyi gazeteci savaş yerinden merkeze her zaman haberlerini ulaştıran, sağ kalmayı başaran gazetecidir. Can güvenliğini asla tehlikeye atmadan çalış…’ diyebildim.
* * *
Gencecik daha 27 yaşında, İngilizce ve Fransızca konuşabilen, aslan gibi bir delikanlı Ahmet. Ahmet gibi tam 10 gazeteci arkadaşımız daha var savaş bölgesinde. Hepsinin görevi size olayları aktarmak. Çukurova Medya Grubu olarak onları savaşlara yollarken saçlarını okşamayız. Sırtlarını sıvazlamayız. Çoğu kez artık otomatiğe bağlanmış makineler gibi hareket ettiğimizi gözledim. Oysa onlar için yaptığımız toplantılarda öyle çok önlem konuştuk ki. Ama nedendir bilmem onları gönderirken yeterince duygusal olmadığımız kanısına kapıldım. Belki de dünkü atmosfer bana bunları düşündürdü.
Oysa savaş konusunda insanlar çok hassas. Sadece Türkiye değil dünyada her yerde eylemler, savaş karşıtı. Hiç tanımadıkları insanların savaşmaması, ölmemesi için feryat, figan bağırıyorlar. Savaş olsun diye bir eylem yok. İnsan olduğumuzu bize hatırlatan en önemli olaylardan biri savaş. Çünkü savaş insanı yok ediyor. Bundan daha yalın ve gerçek ne var ki?
* * *
Savaşa gidenleri, dönenleri, dönemeyenleri gördükçe, okudukça bugünlerde burnumun direği sızlıyor, gözümün yaşı akıyor, vicdanım titriyor. Hepsini Allah korusun.
Aynı duyguları oğullarını savaşa gönderen anneleri, babaları gördüğümde de hissediyorum. Davul-zurna gürültüsü ve o vatan, millet sevgisinin tezahürü seremonilerin hemen yanında boynu bükük, gözü yaşlı analar, elleri başında soru işareti olmuş yüzleriyle babalar ve acılarla dolu gülümsemeler içindeki kardeşler duruyor. Her göz onları o an için seçip göremiyor, ben onlara da dayanamıyorum.
Olayları nasıl değerlendireceğiz? Milliyetimiz, dinimiz ne olursa olsun savaşa giden insanlara nasıl bakacağız?
Savaşların bitmesini, barış kültürünün egemen olmasını insan olduğumuz için istiyoruz. Ama istemek yetmiyor. Savaş bir gerçeklik olarak kapımızda. Bundan sonra ne iyi niyet mesajları, ne temennilerimiz bizi bu kapının eşiğinden geri çevirebilir.
Türkiye’nin ve yeni yönetimin; Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak savaşıyla ilgili olarak elinde büyük kozlar olduğuna inanıyorum. Bunu kullanabilirse, daha doğrusu kullandırtırlarsa ‘Savaşa karşı’ olduğunu her fırsatta dile getiren Erdoğan belki de başarır. Başarısı Türkiye için, Türkiye’nin geleceği için inanılmaz bir kazanım olur. Erdoğan da dünya çapında bir lider.

13 Mart 2003