03 Nisan 2002
İsrail, Filistin arasında yaşanan kanlı dövüş ile ilgili yazılarım nedeniyle özellikle yurtdışından, Yahudi çevrelerinden eleştiri mektupları alıyorum. Ne garip (izansızca) içlerinde beni Yahudi düşmanlığı ile suçlayanlar bile var.
Oysa henüz önceki gün, emniyet yetkilileri peş peşe arayıp, “Aman güvenlik önlemlerinizi artırın İslami bir grup sizi Yahudi seviyor diye öldürmek için karar almış, planlarını ele geçirdik 9. Cumhurbaşkanımız Demirel ile Dışişleri Bakanımız İsmail Cem de var hedefleri arasında” dediler.
Savaşa ve teröre karşı olmanın, insan haklarını savunmanın bedeli bu. Kan dökülmesine karşı çıktınız mı, mutlak bedel ödetirler. Ya ölümle tehdit edilirsiniz, ya birilerinin düşmanı ilan edilirsiniz.
Suikast planıyla ilgili haber çıkmasını istemedim. Bana göre sıradan bir şeydi. Alıştım da. Rica ettim kırmadılar, açıklamaya koymadılar. Ama böylesine bir eleştiri alınca, insafsızlığına en güzel yanıtın bu olacağını düşünerek paylaşmakta fayda gördüm.
İnsan olmak
Yaşamım boyunca kökeni, dini, dili, mezhebi, rengi, inancı, mali durumu nedeniyle hiçbir insanı sevmedim. Hiç kimseden de nefret etmedim. Daha ilkokulda iken babamın getirdiği kitaplardan faşizmi öğrendim. Faşizm kötüydü, çünkü Yahudileri toplama kamplarında, gaz odalarında öldürmüştü. Acılarını acım bildim. Aklımdan hiç çıkmayan görüntüleri öğrendim o kitaplardan. Faşistlerin, Yahudilere karşı yaptığı işkence ve kıyımın fotoğraflarıydı onlar. İnsanlık suçunun belgeleri. Hala en yakın dostlarım arasında Yahudiler var.
Bütün bunlar benim bir gazeteci olarak olayları aktarmakta dikkat etmem gereken doğruları değiştirmiyor. Gazeteci savaştan yana olamaz, savaşan taraflardan herhangi birinden yana tavır koyamaz; teröristi destekleyemez, terörizmden yana duramaz, masum insanların öldürülmesine, erkeklerin toplama kamplarına gönderilmesine, kadınların ve çocukların sindirilmesine, insanların kollarının damgalanmasına seyirci kalamaz.
Tekil bakmak
Amerika’dan yazan bir Yahudi okurum diyor ki: “Tuncay Bey; İsrail ve Filistin hakkındaki yazınız, inanılmaz tek taraflı ve İsrail ve Yahudi düşmanlığı ile dolu bir yazı idi. Amerikalı Türk Yahudileri adına çok üzüldüm bu yazınızı okumaktan. Bizler bütün gücümüzle burada 20 senedir Amerikan hükümetinin Türkiye davalarını desteklemesi için uğraş veriyoruz. Milliyette çıkan sizin ve diğer birçok yazının tarafsız gazetecilikle uzaktan yakından alakası yok. Size bir gün önce New York Times’ta Thomas Friedman’in yazdığı yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Dediğiniz gibi terörün her türlüsünü kınamak gerekir, siz acaba İsrail’de intihar saldırılarında öldürülen siviller hakkında yazı yazdınız mı gazetenizde. Hiç düşündünüz mü eğer bu intihar terör saldırı politikası başarılı olursa, bunun ne demek olduğunu? Her bölgesel çatışması olan ülkede hükümetlerin çatıştığı ayrılıkçılar bu yola başvurup istediklerini elde edecekler. Siz nasıl olur da sivil insanların intihar bombaları ile katledilmelerini sert bir şekilde kınamazsınız?
Bu yaştan sonra sizin fikrinizi değiştirecek değilim, ama bilmenizi istedim ki, yazdığınız yazılar dünyanın her tarafında okunuyor. Ben sizin şike yazılarınızı okudum ve çok beğendim. Ancak İsrail, Filistin sorunu hakkındaki bu son derece bilgisiz, dengesiz ve tek taraflı yazınız… “tipik politikacı oy toplama mantalitesinde” yazılmış bu yazı ve birçok yazarın yazılarının hiçbir gazetecilik değeri yoktur.”
Masum insanların katli
Okurum ile aynı frekansta olmam mümkün değil. O Filistin’de yapılanları onaylıyor. Kan istiyor. Bence yanılıyor. Ben terör eylemlerinin tamamını kınadım, kınarım. İster İslamcı olsun, ister Yahudi. İster devlet terörü olsun, ister grup, fark etmez. İsrail – Filistin sorununu ele alan yazılarımın tamamında, İslami Cihat, Hamas gibi örgütlerin bombalı intihar saldırıları hep kınanmıştır. Bunu görmezden gelmeyi anlayamıyorum. Ayrıca Thomas Friedman’in yazısını örnek gösterenlere, ben de yine New York Times’ta 30 Mart 2002 tarihinde yayımlanan İsrail İşçi Partisi lideri Yossi Beylin’in yazısını okumalarını tavsiye ediyorum. Kanı kan ile yıkayanların sonunu daha iyi görmek açısından. Ayrıca barışı kim bitirmiş, kim anlaşmaları çiğnemiş, Arafat ne yapmış, Şaron neyi yapmamış ve şimdi neyi yapıyor iyice anlaşılsın.
Gazetecilik zor, taraf olmak kolay iştir. Önemli olan savaşırken bile insanlığı, karşındakinin insan olduğunu unutmamaktır. Yahudiler içinde bulundukları ortamın görüntü ve yorumlarını beğenmiyorlar ise, onu yaratan ve barışı bitiren İsrail Başbakanı Şaron’u kınasınlar. Onu barışa çağırsınlar. Filistin’in intihar saldırılarını zaten terörist eylem olarak niteliyoruz biz. Aynı şey Şaron için, Filistinlileri kurşuna dizenler için yapılabiliyor mu?