ABD, Irak’ı vurdu vuracak. Türkiye büyük açmazla karşı karşıya. Bölgesinde savaş istemiyor, ancak çevresinde olup bitenlere de seyirci kalamıyor. Birinci Körfez Savaşı’nda izlenen yanlış politikalar ve PKK terörü, bugün Türkiye’nin manevra kabiliyetini sınırlıyor
Türkiye bugün ABD yönetimine vereceği her desteğin kendisi için bir açmaz olarak, hatta kötü sonuç doğurarak yine kendisine döneceğini çok iyi biliyor. İçinde bulunduğu sıkıntıyı da zaten ortaya koyuyor. Irak’ta bir savaş istemiyor. Türkiye’yi bugünkü açmazına sokan en önemli gelişme PKK terör örgütü ve Birinci Körfez Savaşı sırasında izlediği politikalar oldu.
Öncelikle terör olgusunu ele almakta yarar var. PKK terörü Kürt sorununu bölgesel etkinlikle birleştirmekle kalmamış, dünyanın sorunu haline dönüştürmüştür. Sonuçta 35 bin Kürt ve Türk vatandaşın öldüğü, 100 milyar dolar zararın ortaya çıktığı bir terör olayı, siyasette ve ekonomide yarattığı sonuçların ötesinde dış politikada da zayıf bir Türkiye ortaya koymuş, Türkiye sorunlarla boğuşurken bölgesel gelişmeleri etkileyememiş, onlardan etkilenmiştir. Birinci Körfez Savaşı sonrasında PKK lehine gelişmeler olmuş, Türkiye’de iç çatışma noktasına gelinmiştir.
Demirel: PKK’nın değil devletin ve halkın yanında yer alın Başbakan Süleyman Demirel, 10 Kasım 1992 Salı Günü saat 18:00-19:00 arası Konut’ta, HEP Genel Başkanı Ahmet Türk ve milletvekili arkadaşları Mahmut Uyanık (Diyarbakır), Mehmet Emin Sever (Muş), Zübeyir Aydar (Siirt), Orhan Doğan (Şırnak) Mehmet Sincar (Mardin) ve Selim Sadak’ı (Şırnak) kabul etti. Demirel ile Kürt kökenli milletvekilleri arasında geçen diyaloglar şöyle:
Ahmet Türk: Kan dökülüyor. Bunun durdurulması için yapabileceğimiz bir şey varsa, yapmaya hazırız. Bunu konuşmaya geldik.
Süleyman Demirel: Bundan memnuniyet duydum. Bu sene, 500’den fazla vatandaşımızın hayatını kaybettiğini biliyorsunuz. Çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden, bölgedeki insanlar öldürülüyor. Devlet ise, bu cinayetleri durdurmak için vardır. Devlet, sınırını, toprağını, halkını koruyacaktır. Devlet, bunu yapmaya çalışıyor. Devlet, hukukun içinde kalarak, halka müşfik ve adaletli davranarak, huzur ve sükunu tesise uğraşıyor. 8-9 senedir devam eden bir olaydır. Devlet, bu olayı bitirmeye kararlıdır ve mutlaka bitirecektir. Yani, kan dökenleri etkisiz hale getirecektir. Hiç kimse devlete, ‘Bunu neden yapıyorsunuz?’ diyemez.
Devlet olmanın icabıdır. Dünyanın hangi ülkesinde olsa, devlet, bizim devletin yaptığını yapacaktır. Sizin yapabileceğiniz çok önemli bir görev vardır. Ancak, ne kadar serbestsiniz?
HEP olarak sizi Türkiye, ‘PKK’nın siyasi temsilcisi ve uzantısı’ sayıyor. Bu damgadan kurtulmanız lazım. Kan dökülmesine karşı olduğunuzu ilan etmeniz lazım. PKK’nın devamı olmadığınızı
söylemeniz lazım. Halka, ‘Bu adamlara yataklık yapmayın!’ demeniz lazım. Temsilcisi olduğunuz halkın ve illerin bir sorumlusu varsa, bunun çözümünü, kan dökerek elde etmenin mümkün olmadığını söylemeniz lazım. Halkı devlete ısındırmak için yardımcı olmanız lazım. Bakınız; daha dün akşam Hani’de askerlik dairesi basıldı, 12 kişi öldürüldü. Bunu yapanlara bir diyeceğiniz yok mu? Hep susuyorsunuz. Sanki kan dökülmesini tasvip ediyor veya kan dökenlerden korkuyorsunuz.
Ahmet Türk: Biz, kan dökülmesini istemediğimizi söyledik. Biz gerekirse, PKK’nın karşısında da yer alırız. Ancak halka, bir şeyi elde edebileceğimizi söylememiz lazım.
Süleyman Demirel: Kan dökülmesi başka, ‘Kürt Sorunu’ dediğimiz olay başkadır. Hem, kan dökerek bir şey elde etmenin mümkün olmayacağını kabul ediyorsunuz, hem de bu sayede bir şeyler koparmanın peşinde gibisiniz. Kan dökülmesi durmadan hiçbir şey olmaz.
Ahmet Türk: İspanya’da birtakım gelişmeler oldu ve kan dökülmesi de geniş çapta durdu.
Süleyman Demirel: Devlet, silahlı harekete taviz vermez. O anlama gelecek hiçbir işin içinde de olmaz. ‘Ne yapabiliriz?’ diye soruyorsunuz. Halkı, devlete yaklaştırmada yardımcı olmak, görevinizdir. Devlet adam öldürüyor diyemezsiniz
Mehmet Emin Sever: Halk, PKK’ya söz söyletmiyor.
Süleyman Demirel: Yani halk; Bitlis’in Cevizdalı Köyü’nde 38 kişiyi, Van’ın Çatak Yaylası’nda 7 çocuklu kadını öldürenleri, yol kesip, otobüsten, minibüsten adamları indirip kurşunlayanları tasvip mi ediyor? Bunu düşünmek istemiyorum.
Ahmet Türk: Devlet de bu çeşit işler yapıyor.
Süleyman Demirel: Bunu kabul edemem, şayet, bir bildiğiniz varsa, üstüne gidelim.
Ahmet Türk: Evet. Bu hususları getireceğiz…
Süleyman Demirel: Güvenlik kuvvetleri, dünyanın her tarafında, bir büyük olayı bastırmaya yöneldiği vakit, o görevleri yapan kişinin eğitiminden, yaradılışından, ruh halinden doğabilecek birtakım hoşa gitmeyen olaylara sebep olabilirler. Bunu tasvip ediyor değilim. Sadece gerçeği ortaya koyuyorum. Sadece, hiçbir şikayetim olmaması için olayın durması ve normal nizama dönülmüş olması lazımdır. Buna yardımcı olursanız, şikayetler kalkar.
Ahmet Türk: Alanya’da, Fethiye’de bazı olaylar oldu. Bunlardan endişe ediyoruz.
Süleyman Demirel: Güneydoğu’da şehit olan insanların cenazeleri, ülkenin diğer köşelerine gönderiliyor. Bunlar orada, büyük bir infial yaratıyor. Bu infialin, Türk-Kürt ayrımına sebep olmaması için beyanlar verdim, çağrılar yaptım. Cinayeti işleyenlere, ‘Kürt’üz’ diyenleri ayırın,’ dedim. Devletin de altından kalkamayacağı bazı olaylarla karşılaşmaması için fevkalade tetikteyiz.
Ülkenin diğer kesimlerinde yaşayan bazı doğu kökenli vatandaşlara yönelebilecek husumetten endişe ederim. Devlet, bu işi olağanüstü hal ile bitiremezse, daha sert tedbirlere gitmek mecburiyetinde kalır. Nihayet, HEP olarak size karşı, Meclis içinde ve Meclis dışında büyük tepkiler doğar. Bu tepkiler halen vardır. Benim grubumda da vardır. Partiniz kapanır. Mesele oraya kadar varır. Sizi tehdit ediyor değilim. Bizi de aşabilecek bazı durumların hasıl olmasından duyduğum endişeyi belirttim. Bölgedeki sözü geçen insanlara, size, bölge dışındaki muteber kişilere; ‘Bu PKK işinin bir çıkmaz olduğu’nu halka anlatmakta görev düşüyor. Türkiye içinde kalacaksanız, Türk Devleti idaresinde yaşayacaksanız, bu görevlerinizi yapın. Devlet, nasıl olsa bu işi bitirecektir. Bu iş bittiği zaman, bölgenin ve halkın mutluluğu için talepleriniz olacaksa, bu talepleri yapmaya yüzünüz olsun.
Şu anda devlet, elinde silah olan adamla veya onun temsilcisi durumunda bulunan adamla, hiçbir şeyi görüşmez. Sizin temsilcisi olduğunuz bölge halkı, bizim de vatandaşlarımızdır ve kardeşlerimizdir. Devlet olarak biz, onların hukukunu çiğniyor değil, o hukuku koruyoruz. Ayrıcalığa karşıyız. Aynıcılığı savunuyoruz. Sizinle her zaman görüşmeye hazırım. Devlete yardımcı olmak, kanı dökülen halka yardımcı olmak anlamını taşır. Bölgenize gidiniz. ‘Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü, huzur ve güven içerisinde yaşayan bir Türkiye’nin yararını’ anlatmaya çalışınız.

03 Şubat 2003