Amerika, Dublin’de Kürt grupları bir araya getirmişti. Kuzey Irak’ta kurulacak yerel yönetimlere yabancıların dahil edilmesi öngörülüyordu. Türkiye’nin sınır kapısı olan Habur gelirlerinin toplanmasına İngilizler de katılacaktı
Erbil’in silahsızlandırılmasına yabancılar dahil edilecekti. Amaç, Türk askerini ve Türkmenler’i etkisizleştirmekti. Türkiye şiddetle karşı çıktı. Türkiye tutumunu sertleştirince Amerika bunları metinden çıkarttı ama aklında tuttu
Irak’ta Birinci Körfez Savaşı’ndan, yeni cehennem günlerine nasıl gelindi?.. Süper güçlerin iştahını kabartan petrol kavgası… Kuzey Irak’ta yaşayan etnik gruplar… Amerika ve Türkiye’nin bölge politikaları… Usta gazeteci Tuncay Özkan bugüne kadar hiç yayınlanmamış belgeleriyle Irak sorununun geçmiş 10 yılına ışık tutuyor. Bu yazı dizisi Tuncay Özkan’ın piyasaya bugün çıkan Bush ve Saddam’ın Gölgesinde Entrikalar Savaşı kitabından derlendi.
Kuzey Irak, Türkiye için bir çıbanbaşıydı. Amerika’nın 1996 seçimi için gayretleri vardı. Türkiye bu gayretleri dikkatle izliyordu. Bunlar Bosna’daki savaşı bitirebilme, Kuzey Irak’taki durumu bitirmeye yönelme, Kıbrıs’a yönelme ve Ortadoğu Barış Süreci olacaktı. 1996’da PKK, Kuzey Irak’ta bir kurtarılmış bölge veya kendisine bir yeni bölge yapma faaliyetine girişmişti. Türkiye bu noktada PKK karşısında Barzani’ye destek olmayı kararlaştırmıştı. PKK’nın elinden Barzani’yi Türkiye kurtardı. Gerçi yukarısı bıyık, aşağısı sakal bir kurtarmaydı bu. Bu sırada Amerika, Dublin’de bir toplantı düzenleyerek Kürt grupları bir araya getirmişti.
Türkiye: Bizimle işbirliği ABD’nin menfaatinedir
Toplantıda Kuzey Irak’ta kurulacak yerel yönetimlere yabancıların dahil edilmesi öngörülüyordu. Türkiye’nin sınır kapısı olan Habur gelirlerinin toplanmasına İngilizler’in dahil edilmesi isteniyordu. Habur Türk değil Kürt kapısı olacaktı. Garantör de İngilizler’di. Erbil’in silahsızlandırılmasına yabancıların dahil edilmesi öngörülüyordu. Burada amaç Türk askerlerini ve Türkmenler’i etkisizleştirmekti. Türkiye bunlara şiddetle karşı çıktı. Amerika, Türkiye’nin tutumunu sertleştirmesi üzerine bunların metinden çıkarılmasını sağladı ama aklında tuttu. Türk Dışişleri, Amerikan diplomatlara, ‘Sizin Kuzey Irak’a ulaşabileceğiniz yegane yer Türkiye’dir. Ne İran’dan, ne Irak’tan, ne Suriye’den ulaşmanız düşünülemez. O bakımdan Türkiye ile işbirliği yapmak Amerika’nın menfaatinedir’ demişlerdi. Amerika da sıkıntıyı görünce kerhen ‘olur’ yanıtını vermişti. Ama toplantı sonrasında Amerika’nın Kuzey Irak’ta PKK’yı da anlayışla karşılayacak gibi göründüğü ortaya çıkmıştı. Öyle de oldu. Ve Amerika bölgesel bir tutum değişikliğine gitti. Amerika, Irak’ın ‘toprak bütünlüğü’ kavramını kullanıyordu, ama artık ‘egemenlik’ lafından söz etmiyordu. Ankara kaygılıydı. Amerika acaba Bosna Hersek’teki gibi bir modele mi kayıyordu? Türkiye 1996’da Kuzey Irak’ta Amerika’nın bir Kürt Federe Devleti planladığına artık inanmıştı. Ama çaresizdi. Dönemin bir kuvvet komutanı şöyle anlatacaktı Türkiye’nin çaresizliğini:
Belki de bu konuda bizim için müttefik olabilecek tek ülke Irak. Ama nasıl? Aşiret bazında liderliğin uzun sürmeyeceği de artık emare olarak görünmeye başlamıştır. Belki de Irak’ta Kürt Sosyalizmi doğacaktır. Bunun da emareleri 4-5 sene evvel başlamıştır. Mesut Barzani, özellikle Urumiye’de İran Cumhurbaşkanı ile görüştükten sonra, KDP yetkilileri son bir haftadır DOHUK ve ZAHO merkezlerinde ilişkilerini asgari seviyeye indirmişler, artık bizimle görüşmüyorlar. Gene kanaat o ki, çatışmalarda KDP giderek işi zayıflatıyor, yani bölgeyi terke hazırlanıyor. Gene çatışmaların sonunda önemli bir bölümün PKK kontrolüne geçtiğini raporlar gösteriyor bize. Bir yandan bizim KDP ile temaslarımız var. Bizimle temaslarında, yazılı veya sözlü, üslupları terbiyeli değil, bölgedeki komutanlara veya diğer kurumlara fevkalade mütecaviz bir üslup kullanıyorlar. Hatta yardımı az buldukları için reddettikleri oldu. Yardım verdik ellerine almadılar, reddettiler, bu azdır almayız diye. Ondan sonra karşımıza bu temasta çeşitli tipler çıkıyor. Bakıyorsunuz siyasi sorumlu diye bir zat geliyor başka şeyler söylüyor, askeri sorumlu diye gelen bize başka, dışarıda başka şeyler söylüyor. Herhalde siyasi olayların siyasiler tarafından, askeri olayların askerler tarafından yürütülmesinde fayda var.
Çiller: Clinton bana söyledi, ABD Kürt Devleti istemiyor
Başbakan Tansu Çiller ise farklı düşünüyordu. Çiller’e göre Amerika, Kürt devletinden yana değildi:
Amerika’nın önceliği federe bir devlet kurdurmaktan daha çok, Saddam’ın ne olacağı konusunda düğümleniyor. Herkes görüyor ki orada de facto, fiili bir durum var. Hatta eğer bu petrol krizi vs. olmasa idi orada bir federe devlet belki bugün kurulmuş olacaktı. Saddam çünkü bunu kabul etmişti. Kendi aralarındaki ilişkilerde bu vardı. Şimdi önemli olan, bana göre, seçimlere kadar ne yapabiliriz; ayrı bir strateji olarak almamız, seçim sonrasında ne yapılacağının da mutlaka düşüncesi içinde olmamızdır. Seçim sonrasında Amerika buraya bir çözümle gelecektir. İtilecektir veya itilmeyecektir, ama gelecektir. Bunu bizzat Sayın Clinton da bana söyledi. Aslında burada bir bağımsız Kürt Devleti’ni istemiyor. Kendi ilişkileri belirlemeyecek, Batı’nın ne düşündüğü belirleyecek, daha fazla. Onun için Türkiye Batı’nın içinde kalarak buradaki gücünü uzun vadede etkin kılabilir. Ben Saddam’ın statükosunun devam ettirilmesinden yana olduğu intibasındayım. Amerika açısından bu böyle, belki Batı için de böyle. Yani ne gitsin, ne kalsın, ama erisin gitsin. O olduğu müddetçe çözüm olmasın. Barzani ve Talabani ile ciddi temasları sürdürmek, Talabani’ye daha fazla yardım değil, Barzani’ye daha çok ekonomik yardım sağlamak ve güç dengesini devam ettirmek, bu siyasi oluşumun içinde Öcalan’ın olmamasını sağlamak, ama orada bir toprak bütünlüğü içinde bir yapılanmada en az bağımsız türde bir oluşumun olması için azami bir güç ve baskı kurmak ve bu oluşum içinde Türkiye’yi etkin kılmak, bence gerçekçi bakış budur.
03 Şubat 2003