KYB liderinden, 1992 yılında Ankara’da üst düzey Dışişleri mensuplarımıza şaşırtıcı sözler: Musul, Türkiye’ye geçerse ülkenizin petrol sorunu kalmaz. Biz de Türkiye ile birleşirsek PKK sorunu da ortadan kalkar
Tarih 26 Haziran 1992. Yer Ankara, Balgat. Dışişleri Bakanlığı ana binası. Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB)’nin lideri Celal Talabani binadadır. 25 Haziran 1992 tarihinde Ankara’ya gelmiştir ve 26 Haziran 1992 tarihinde bakanlık koridorlarını aşarak girdiği toplantı salonunda İstihbarat Araştırma Dairesi Başkanı Büyükelçi Cenk Duatepe ve diğer üst düzey Dışişleri mensupları Burhan Ant, Türkekul Kurttekin ile bir toplantı halindedir. Talabani’ye Ankara’daki İrtibat Görevlisi Serchill Kazzaz da eşlik etmektedir. Görüşme tutanaklara şöyle yansımıştır:
Talabani: Viyana’da düzenlenen Irak muhalif gruplarının toplantısı başarıyla sonuçlandı. Toplantıda çeşitli muhalif gruplardan oluşan heyetlerin temaslarda bulunmak için bazı ülkeleri ziyaret etmeleri kararlaştırıldı. İlk ziyaret edilecek ülkenin Türkiye olmasında ısrar ettik ve bu isteğimizi size ilettik. Ziyaretimin nedenlerinden biri de bu konudaki cevabınızı öğrenmek.
Kurttekin: Devlet erkanının halen Ankara dışında bulunduğunu biliyorsunuz. Biz Viyana’daki Büyükelçiliğimiz’in heyetle görüşmesini öngördük. Ancak anladığımız kadarıyla grup Londra’ya geçmiş. Dolayısıyla görüşme Londra Büyükelçiliğimiz’le yapılabilir.
Talabani: Heyet Londra’da değil, üyeleri Kahire, Riyad gibi bulundukları ülke başkentlerine döndüler. Önemli bir adım olarak gördüğümüz bu girişim için heyetin gidilen ülkede üst düzeyde kabul edilmesini istiyoruz. Oysa sizin bu cevabınız, önerimizin reddi gibi bir mahiyet arz ediyor.
Kurttekin: Talebinizi üst makamlarımıza ilettik. Pratik olacağı gerekçesiyle belirttiğim usulün izlenebileceği talimatını aldık. Ancak grup dağılmış ise, üyeleri bulundukları ülkedeki Türk Büyükelçiliği ile görüşebilirler.
‘PKK, İran ve Ermenistan’ı üs olarak kullanıyor’
Talabani: Esasen biz ziyaret edilecek ilk ülke olarak Türkiye’yi önerdiğimizde birçoğu buna karşı çıktı. Sizin bu tavrınız bu çevrelerin işini kolaylaştırıyor. Heyetin ABD’de Baker ve Kongre üyeleri ile görüşmesi öngörülüyor. Belki de Başkan Bush’un da kabulü söz konusu olabilir. İngiltere’de Major ve Hurd kabul edecek. Türkiye’de de üst düzeyde bir kabul beklerdik. Ben bu cevabınızı önerimizin reddi şeklinde kabul ediyorum. Heyete, ziyaretlerine Arap ülkelerinden başlamalarını telkin edeceğim.
Kurttekin: Pek tabii, ziyaretlerine istedikleri yerden başlayabilirler. Biz de bu ifadelerinizi üstlerimize aksettiririz.
Talabani: Ziyaretimin birinci nedeni, bu durumu size aktarıp, cevabınızı öğrenmekti. İkincisi ise, PKK ile ilgili bazı yeni gelişmeler konusundaki fikirlerimi sunmak olacak. PKK şu anda İran ve Ermenistan’ı üs olarak kullanıyor. Öte yandan bu örgütün Suriye tarafından dışlanmış olduğu konusunda tereddütlerim var. Suriyeliler oyunlarının bir parçası olarak belki şimdilik bu rolü oynuyorlar, ancak PKK’nın bu ülkeden çıktığına inanmak güç. Bir diğer izlenimleri de PKK’nın Türkiye’deki etkisinin giderek kaybolmasıdır. Buna Abdullah Öcalan’ın deliliklerinin de büyük katkıda bulunduğunu söylemeliyim. Kürtler Abdullah Öcalan’ın davalarına zarar verdiğini kabul etmeye başladılar. Bu hem sizin, hem de bizim için çok olumlu bir gelişme. Bundan bir yıl evvel Mehdi Zana ile görüşürken kendisi bana Abdullah Öcalan’ı desteklememiz gerektiğini kararlı bir ifadeyle söyledi. Ben de kendisine, ‘Şam’a gidip Öcalan’la bir görüş, döndüğünde aynı fikirdeysen bundan böyle senin her sözünü dinlerim’ dedim. Gitmiş görüşmüş, döndükten sonra kendisini gördüğümde, ‘Haklıymışsın’ dedi.
‘Öcalan’ı bırakırsanız Kürtler ondan kurtulma çaresini arar’
Diyeceğim o ki, Öcalan’ı Türkiye’de serbest bıraksanız Kürtler ondan bir an evvel kurtulmanın çaresini ararlar. PKK’ya yaklaşım konusunda aramızda bir fark var. Ben siyasetçiyim, bir devleti de temsil etmiyorum. Benim PKK ile kavgam siyasi düzeyde olur. Ben PKK’yı Kürt milletinin gözünde afişe etmek için caniliğini, barbarlığını, Kürt milletine verdiği zararı, Saddam’la yaptığı işbirliğini herkese açıklayan siyasi bir kampanya sürdürürüm, ama onunla savaşamam. Sizi de anlayışla karşılıyorum. Siz bir devletsiniz ve PKK’ya karşı yumuşak davranamazsınız. Ama silahla da her şeyin halledileceğine inanmak zordur. İngiltere gibi tüm imkanları olan bir ülke IRA’yla baş edemiyor. Kanaatimce İçişleri Bakanınız’ın teslim olan PKK’lı militanlarının hoşgörüyle karşılanacağı yolundaki açıklaması çok olumlu bir tutum. PKK’yı tecrit etmek istiyorsak, daha siyasi davranmak gerektiğini ve onların silahını ellerinden almak gerektiğini düşünüyorum. Ben PKK’ya daha farklı yaklaşabiliyorum, çünkü ben Kürdüm ve onların anlayabileceği lisan ve üslupla düşünüyorum. HEP’lilerle burada yaptığım görüşmelerde hata yaptıklarını söylüyorum. Önceleri bana inanmıyorlardı. Şimdi ise ne kadar haklı olduğumu teslim ediyorlar. Onlara SHP’den ayrılmalarının hata olduğunu söyledim. Şimdi bana hak veriyorlar. Zaten bizde Türkmenler tarafından söylenen bir atasözü vardır: ‘Bir Kürdün beyninin ancak olaydan sonra çalıştığı’ tasvir ediliyor. Diğer taraftan PKK’nın işlediği cinayetlere ilişkin olarak hazırlanan kasetler de çok faydalı, bunların televizyonlardan yayınlanması halkı etkiliyor. Biz Kuzey Irak’ta bunu yapıyoruz ve netice alıyoruz.
‘Araplar’la olmayız, belki bağımsız bir devlet kurarız’
Duatepe: Yeri gelmişken söyleyeyim. Talebiniz üzerine PTT ve TRT teknisyenlerinden oluşan bir ekibi Kuzey Irak’a gönderdik. Ancak adı geçenler Kuzey Irak’ta bizim anladığımız tarzda bir televizyon yayın şebekesi olmadığını, kısıtlı ve bölgesel yayın kapasitesi olan 3 verici bulunduğunu, TV yayın şebekesinin tam anlamıyla kurulmasının ise büyük bir proje hazırlanması, bunun da yüklü bir bütçeyle desteklenmesiyle mümkün olabileceğini bildirdiler. Bu görevliler ayrıca, kendilerine yakın ilgi gösterilmediği gibi, tecrit dahi edildiklerini bildirdiler.
Talabani: Kuzey Irak’ta 4 istasyon ve her biri 1 kw/s gücünde dört vericimiz var. Bunlar Kerkük’teki Irak vericisinden daha güçlü ve 200 km2’lik bir alana yayın yapabiliyor. Bizim sorunumuz bunlardan üçünün devre dışı bulunması. Bunların yedek parçalarının karşılanmasını istiyoruz. Büyük projeye gerek yok. Bu yedek parçaların bedelini de ödemeye hazırız. Bu teknisyenlere ilgi gösterilmediği, tecrit edildikleri iddiasına gelince, ben kendilerine evimde yemek verdim. Gittikleri her yerde de yakın ilgi gördüklerini söyleyebilirim.
Kurttekin: Benim dikkatinizi çekmek istediğim bir husus da Avrupa’daki gazetecilere verdiğiniz demeçlerle ilgili. Bu demeçleriniz belki de basın organlarınca tam yansıtılmıyor ve tutumunuzda dalgalanmalar olduğu izlenimi yaratıyor. Örneğin İtalyan ‘La Republica’ Gazetesi’ne verdiğiniz demeçten (Roma Büyükelçiliği’nin 740 sayılı açık teli) Irak’ta sadece Kürtler ve Araplar’ın yaşadıkları gibi bir netice ortaya çıkıyor. Yine bu demecinizde yarın bir gün Kürdistan’ın bağımsızlığına kavuşabileceğini söylüyorsunuz. (Sayın Kurttekin daha sonra makalenin metnini okumuştur.)
Talabani: Bu makalede yer alan her şeyi söyledim ve bugün bana aynı sorular sorulsa aynı şeyi söylerdim. Her şeyden önce benim Irak’ta sadece Kürt ve Arapların yaşadığı gibi fikir öne sürmem imkansız. Ben Türkmenler’in talebi üzerine onların da sözcülüğünü yapıyorum. Bunu Türkmenler’e sorabilirsiniz. Kürdistan’ın bağımsızlığı konusuna gelince; cümleyi tam okursanız benim, ‘Eğer bir gün Araplar birleşirse Kürdistan bu ülkenin bir parçası olmayacaktır’ dediğimi göreceksiniz. Biz Irak’ın bölünmesini istemiyoruz, ayrıca gerçekten de yarın bir gün Araplar birleşirse, Kürtler Araplar’ın bir kolonisi olmayacaktır. Belki Türkiye’yle birleşmeye karar verir, belki bağımsız bir devlet kurarız, ama artık hiçbir zaman Arap sultasında yaşamak istemiyoruz. Samimi olarak ifade edeyim ki, şimdi Irak’ın bölünmesi için en müsait vakit. Buna rağmen biz Irak’ın bütünlüğünün korunmasına taraftarız. Eğer bölünmeyi isteseydik çoktan harekete geçerdik. Bizim tavrımız çok açık. Bu bakımdan makalede yazılanların hepsinin doğru olduğunu ve bizi anlayışla karşılamanız gerektiğini düşünüyoruz.

 

06 Şubat 2003