24.09.1999
Cezaevi yönetimi içeriden telefon görüşmesini engellemek için elektronik bir sistem kurdu. Ancak mahkûmlar anten inşa ederek bu sistemi aştı. Yönetimin aylar süren bu çalışmadan haberi olmadı
Tuncay ÖZKAN
Cezaevleriyle ilgili gerçekleri durup durup aynıyla yeniden tartışıyoruz. Tekrarlayalım. Bayrampaşa Cezaevi’nde uyuşturucu ticareti, cezaevinin kontrolünü elinde bulunduran mafya grubunun ihalesiyle yapılır. Cezaevinde bombadan tutun, ağır makineli silahlara, tabancalara kadar her şey alınır, satılır. Cep telefonlarından polis dinlemesinden uzak olsun diye uydu telefonlarına kadar her şey bulunur. Bunların ticareti yapılır. Telefonlar marka marka, kalite kalite dizilip satılır. Herkes yolunu bulur. Babaların koğuşlarında bulunan çelik kasalarda bulunan nakit para, değme bankerin kasasında bulunmaz. Ama bu kasalar nedense aramalarda hiç bulunamaz.
Bu babalar krallıklarının devamı için cezaevlerindeki adamlarını dışardan haraç olarak getirttikleri elbiselerle, yiyeceklerle beslerler. Yüzlerce koyun gelir kesilir, dağıtılır. Tepsilerde balıklar pişer, gelir afiyetle yenir. Babaların aşçısı, berberi, koruması onlarla birlikte cezaevine girer. Koğuşlarda dolar üzerinden aldıkları maaşlarla yaşar giderler. Haydi gel de durdur bu düzeni. Paralar dışardan haraçtan toplanır, korkunun krallığı cezaevlerinden Türkiye’yi idare eder. Gerçek acıdır, ama gerçektir. Gerçekten kaçılmaz. Devlet idare etmek, gerçeklerin üstünü örtmekle veya ‘Hâkim olamıyoruz’ edebiyatlarıyla olmaz. Hâkim olamıyorsanız, hâkim olacaklara yerinizi bırakırsınız. Devletin hizmet koltukları sizden önce de vardı, sizden sonra da var olacak. Önemli olan o koltukları doldurup, dolduramadığınız gerçeğidir.
Bayrampaşa’da cep telefonlarıyla yapılan görüşmeleri engellemek için devletin uyguladığı elektronik perdenin üstünde yayın yapan bir anteni mahkûmlar, cezaevinin içine inşa ettirdi. İnşaat epey zaman almış. Ama devletin elektronik üstünlüğü sona ermiş. Cezaevinde hâlâ bu ‘gizli’ anten sayesinde içerdekiler telefonla istedikleri görüşmeleri keyifle yerine getirebiliyor. Tabii parası karşılığında. Cezaevinin yönetiminden sorumlu olanlar da içerileri basıp mahkûm ne kadar ne verirse onunla yetiniyor. Sonra da çıkıp, ‘bulduk işte’ diyorlar. Bunun neresini düzelteceksiniz? Bu açıklamaları, yapılan göstermelik baskınları nasıl ciddiye alacaksınız? Ben bunlara gülüp geçiyorum.
Gelelim Bayrampaşa Cezaevi’nde öldürülen yedi kişi olayına. Bugün yedi kişi öldürüldü. Yarın yetmiş olursa sakın şaşırmayın. Koğuşlar arasında otomatik ağır silahlarla ateş açılırsa, bombalar atılırsa, bu nasıl iştir demeyin. bunları gerçekleştirecek adamlar ve silahlar cezaevinde mevcut.
Mehmet Ağar ile ilgili iddialarla başlayalım olayı değerlendirmeye. Ağar cezaevine 31 Ağustos 1999 günü saat 15.00’te gitmiş. Ağar’ın ziyaret ettiği kişi İstanbulluların ‘Set Kemal’ olarak tanıdığı ünlü kebapçı Kemal Evirgen. Evirgen, işlettiği kebapçının önünde otopark yüzünden tartıştığı kişileri öldürmekten sanık. Yargılanması devam ediyor. Ağar ile Set Kemal’in dostluğu da malum. Ağar yanında birkaç öğretim üyesiyle birlikte gitmiş cezaevine. Kemal Evirgen ile ilgili ziyaretini sordum kendisine. Bana eski dostluktan bahsetti. Konuyla ilgili olarak Adalet Bakanlığı’na başvurduğunu ve araştırma istediğini aktardı.
Sütçü cinayeti kavga sonucu
Bir de olayla ilgili olarak ortaya atılan Ecevit Sütçü cinayeti olayı var. Bayrampaşa’da özel koğuşta kalan uyuşturucu kaçakçılığı suçlusu Ecevit Sütçü’nün gerçek soyadı Özdemir. Gaziantepli. 9 Eylül 1999 günü cezaevinde öldürülen Sütçü, PKK’nın uyuşturucularını taşımakla da suçlanıyordu. İçerde öldürülmesi olayının ise bir kavga sonucu gerçekleştiği belirtiliyor. Sütçü cinayetinin babalar savaşında bir önemi yok. En azından benim araştırmalarım sonucu ulaştığım kanaatim bu.
Son olayın öznesini oluşturan, Kenan Ali Gürsel’in öldürülmesi İkinci Müdür Müslüm Teke’nin odasının önünde oluyor. Ne hikmetse sanat dünyamızın ünlü simalarıyla Alaattin Çakıcı arasındaki güçlü bağ burada da devrede. Çakıcı ile yakınlığı artık ‘eniştelik’ düzeyine ulaşan Hakan Ural, Gürsel’i ziyarete geliyor. Gürsel ziyaret için gelince, özel bir bölümde 19. koğuşta tutulmakta olan Çillioğlu, kafasını demirlere vurarak, yaralandığını ileri sürüp revire gitmek istiyor. Yani birileri Çillioğlu’na, Kenan Ali Gürsel’in hedefe geldiğini bildiriyor. Bunu oradaki gariban gardiyanlar yaptı diyelim. Çillioğlu’nun bulunduğu yerden çıkartılması işini de mi gardiyanlar yaptı? Bu işe bulaşan cezaevi yöneticisi bu sorular sorularak neden bulunmuyor?
Kenan Ali Gürsel ile Çillioğlu arasındaki ihtilaf, olaydan birkaç gün önce Gürsel’in, Çillioğlu’nu kendi koğuşundan atmasıyla doruğa tırmanıyor. Amaç Çillioğlu’nun cezaevinden çıkartılması. Gittiği yerde de Çillioğlu öldürtülecek. Bunun için özel bir bölüm olan 19. koğuşa alınıyor.
Çillioğlu, Gürsel’i öldürdükten sonra, adamları da ellerindeki otomatik silahlarla Gürsel’in yanında bulunanları öldürüyor. Silahlar o kadar güçlü ki, aradaki demir kapılar mermilerle parçalanıyor. Ölenlerin hepsi Çakıcı’nın adamı değil. Örneğin Bilal Coşkun, poşete koyduğu bir cesetle birlikte polise teslim olan katil. Hüseyin Çalışkan bir uyuşturucu kaçakçısı.
Bu arada Alattin Çakıcı yakalandıktan sonra Almanya’da ele geçen ve Çakıcı’nın silahlı etkinliğindeki önemli unsurlardan biri olan Sedat Şahin’in de bu olayda devrede olduğu iddia ediliyor. Şahin’in kardeşi Vedat Şahin Bayrampaşa’da özel tip cezaevinde kalıyor. Vedat Şahin’in, Çillioğlu olayıyla ilgili olarak idarede görüşmeler yaptığı kaydediliyor. Ancak bunlar Şahin ailesinin avukatları tarafından yalanlanıyor. Bu olayla ilgili olarak hiçbir görüşmenin olmadığı belirtiliyor. Kenan Ali Gürsel ile Şahinlerin bir çelişkisi yoktur. Ama Çillioğlu ile bundan sonra ne yapacaklar o meçhul. Olayların gelişimini bu grupları idare eden ve dışarda bulunan büyük güçler belirleyecek bundan sonra. Sedat Şahin hâlâ Türkiye’ye getirtilemediği için gelişmelerin o yönü hakkında şimdilik bilgi sahibi değiliz.
Cezaevlerinde akrabalık ilişkisi tutmayan bir kişi ikinci müdürün odasında bir hükümlü veya tutukluyla görüşüyor? Aslında bu yasak. Bunu kimler, nasıl sağlıyor? Hangi yönetici bunun gerçekleşmesinde iradesini kullanıyor? Yoksa gardiyanları suçlu çıkarmakla bu işlerin altından kalkılır mı sanılıyor? Bir tanıdığım, cezaevinde kalmakta olan Çakıcı’nın bir adamıyla görüşmeye gittiğinde kendisini onlarca adamın kapıda karşıladığını ve cezaevinde düzenin onlar tarafından sağlandığını anlatmıştı. Görüşme, müdürlerden birinin odasında gerçekleşmişti. Rahat, sessiz ve mafya güvenliği içinde. Şimdi bu infaz senaryosunu incelemekle meşgulüz.
Gürsel’in ölümünde Sedat Peker ile Çillioğlu bağlantıları dilden dile dolaşıyor. Ancak ikisinin bir arada bulundukları bir cezaevi geçmişleri yok. Çillioğlu’nun daha önce verdiği ifadelerde Peker’in adı hiç geçmiyor. Peker ile Çakıcı arasında kavgaya yol açacak bir gelişme de bilinmiyor. Şimdilik bu bağlantı ile ilgili bir bilgi yok. Ama birilerinin bunun üzerinde durması olayın büyüklüğü hakkında bir bilgi veriyor bize.
Önümüzde duran çete başı Hakan Çillioğlu, Ankara’da halen aranmakta
olan, ama ne hikmetse bir türlü bulunamayan Adem Halim Sarıalioğlu’nun korumalığını yapıyordu. Sarıalioğlu pek çok olaydan savcılıklara gidip gelen bir adam. Aranması devam ediyor. Bulabilene aşk olsun. Çünkü ardında devletin güvenlik güçlerinin forsu bulunuyor.
Sarıalioğlu neden yakalanamaz?
Bundan sonra bu ikili arasındaki ilişkiler hangi düzeyde ve nasıl devam edecek bunları iyi gözlemek lazım. Dün de dediğimiz gibi yeni bir baba doğuruyorlar. Azıcık sancılı olur, ama olur. Şimdi devletin görevi bu cezaevi cinayetiyle ilgili olarak yapılan araştırmada, infazın gerçekleşmesinde yardımcı olan görevlileri öncelikle ortaya çıkarmaktır. Bunlardan kastım gardiyanlar değil. Onların üstünde kimler var bir onları görelim. Sonra Sarıalioğlu neden yakalanamaz, nasıl yakalanamaz bunun üzerinde duralım. Bununla birlikte Çillioğlu ile Sarıalioğlu arasındaki ilişkide onları birbirlerine bağlayan devlet görevlileri var mıdır, kimlerdir, bunları açığa çıkartalım. Bakın bu işleri yapıp üstüne gidersek, yarın sokakları haraca kesecek bir çetenin doğuşunu daha başından engellemiş oluruz. Ama bu istenir mi, orasını bilemem. Benim bildiğim Bayrampaşa gerçeğiyle (cezaevi sorunuyla), bu cinayetin birbirinden ayrı olmadığıdır. Cezaevi sorunuyla, babalar savaşı olayı birbirini tamamlayan bir etki ortaya çıkartıyor. Birinin eksiğini diğer sorun tamamlıyor. Babalar savaşını yukarda dediğim gibi bastırırsınız. Arkadaki destekleri çökertir, olayı söndürürsünüz. Ama cezaevi ateşi sönmezse, yeni babalar ve yeni kavgalar hep yaşanır. Bu nedenle belki sokaklardan bile önce cezaevlerinin denetim altına alınması çok önemlidir.
Bakalım bundan sonra karanlıklardan hangi sesler gelecek. Bu sesleri
devlet duyacak mı? Yoksa sokaklara kan ve barut kokusu sinene kadar bekleyecek mi? Bundan kimler ne yarar umuyor? Karadeniz mafyası yeniden yapılanırken, yeni babalar doğarken, aslan payı kimde kalacak?