07.09.2000
Sayıştay son 15 yılda sistemli bir irticacı kadrolaşmaya kurban verildi. Bugün yanan binaya ve evraka mı acımalı, yoksa devleti denetlemekle görevli koca kurumun içine düştüğü duruma mı?
Tuncay ÖZKAN
Sayıştay’ın daha içine bile oturulamayan yeni binasının arşivi yandı. Hepimizde bir feryat figan, “Yolsuzluk dosyaları kül oldu! Hırsızlar ellerini kollarını sallayarak gezecekler!”
Yapmayın yahu…
Bir de meşhur ‘Balina’ operasyonumuz var ya, onun gibi onlarca hayali ihracat dosyası artık aydınlatılamayacakmış… Bakın siz…
Bu ülkede Sayıştay şimdiye kadar kaç hayali ihracat dosyasını aydınlattıysa? Sanki o dosyalar yanmadan önce Sayıştay var korkusuyla bütün hırsızlarımız işten el çekmiş, tövbekâr olmuşlardı…
Sayıştay’ın denetleyerek ortaya çıkarttığı kaç yolsuzluk var? Hatırlıyor musunuz? Zorlanmayın, hatırlamazsınız. Çünkü böyle bir şey yoktur. Çünkü Sayıştay bugün değil, son 15 yıldır sistemli ve düzenli olarak gerçekleştirilen irticacı bir kadrolaşma hareketine kurban verilmiştir. Çünkü Sayıştay denetçiliği, üyeliği gibi ‘kalite göstergesi’ kavramlar tüketilmiştir. Bir ucube ortaya çıkartılmıştır.
Yaratılan o korkunç hantal ve iş göremez oligarşik bürokrasisiyle Sayıştay, artık ne yazık ki denetim kurumu olmaktan çıkmıştır.
İçinde elbetteki direnenler, işlerini ve mesleklerini ayağa kaldırmak için çabalayanlar vardır. Umudum onların başarılı olmasıdır. Ama bugün Sayıştay kurumu için umut etmekten öte şeylere gerek var.
Adama göre denetçi uygulaması
Türk-İslam sentezi diye bilinen o meşhur kafa, Türkiye’nin en köklü denetim kurumunu 12 Eylül hukukuyla el ele verip, Turgut Özal sayesinde tüketmiştir.
Arşivlerimiz bunların olay örnekleriyle doludur. İşe göre değil, adama göre denetçi uygulaması yapılmıştır. Kafalarına uymayan rapor yazan denetçiler sürülmüş, horlanmış, zorla emekli edilmiştir. Denetçilerin suçlu buldukları dosyalar üyelerin oylarıyla aklanmıştır. Hem de ne numaralarla.
Şimdi Sayıştay dosyaları denetleyecekmiş… ama dosyalar yanmış… mış… Sanki yanmasalar denetlenebilecekler. Denetlenebilinen dosyalar yıllar itibarıyla yüzde 10’u aşmıyor. Bütçeden ayrılan paraların denetimi yapılamıyor, ama ortada boş laf kol geziyor.
Belediyeleri aklayıp paklıyor
En önemli denetlenmesi gereken yerler belediyeler. Ama buralarda da Sayıştay onayları otomatiğe bağlanmış. Ankara’da bürolar kurulmuş, gelsin evraklar, gitsin evraklar. Belediyelerimiz birer temizlik abidesi olarak toplumumuzda boy atıyor. Sayıştayımız yıkıyor, belediyeler pırıl pırıl parlıyor. Siz hiç Sayıştay’ın aklayıp, paklamadığı belediye duydunuz mu? Bunca yolsuzluk içinde hangisini Sayıştay ortaya çıkarmış? Ben birkaç tane husumet dosyası biliyorum. Ama suçlananlara yazık, o yüzden onların rapor diye tuttukları talimat yazılarını ben buraya koyamıyorum. Sayıştay’ın bugünkü durumuna gelmesinde büyük katkıları olan o anlı şanlı eski başkan, yeni milletvekili Vecdi Gönül’ün gönlü rahattır herhalde? Geceleri yatağa yattığında vicdanı yastık, icraatları yorgan uyuyordur.
Nasıl yandığı bilinmeyen ama Sayıştay’dan bile daha meşhur hale gelen o koca binanın nasıl yapıldığını mimarından okuyunca, insan bütün Sayıştay yansa kaç yazar demeden duramıyor. Keşke yanıp sıfırı tüketse de yeniden kursak. Belki o zaman virüslerden de temizlemek olanağı doğar…
Bakınız, o binayı yapan ama denetleyemeyen, binada olması gereken yangın söndürücülerin devreye girmemesine ise bir türlü akıl sır erdiremeyen mimar Ziya Tanalı bu konuda neler söylüyor:
“İşi aldığımda, elimde 450 metre uzunluğunda, 34.5 metre genişliğinde bir yapı alanı buldum. 9 adet apartman alanı birleştirilmiş ve Sayıştay binasının arsası ortaya çıkmıştı. Yeryüzünde dikey büyük yapı çoktur. Az sayıda yatay büyük yapı vardır. Sayıştay’ın bir kâğıt deposu olduğunu da o günlerde fark ettim. Değişime, çağdaşlaşmaya, örneğin mikrofilm ve bilgisayar teknolojisine direnen…”
İnanılmaz değil mi? Kâğıt deposu olan kurum bilgisayar teknolojisine direniyor. Neden mi? Çünkü bilgisayar, hırsızı da, namussuzu da daha kolay yakalıyor. Bilgiyi saklamak da kolay, yok olmasını önlemek de… Her yıl yurtdışı bilgi ve görgü artırma gezilerine verdikleri parayla Sayıştaycılarımız bilgisayar teknolojisine çoktan geçerlerdi. Ama
olur mu? Devleti denetleyen Sayıştay denetimsiz ve sahipsiz kalınca böyle oluyor.
Genel sekreterin görkem anlayışı
Sayıştay binasının mimarı Tanalı, ‘o’ kafayı bakın nasıl aktarıyor bizlere:
“İşe başlarken, Sayıştay Genel Sekreteri elinde mecmuadan kesilme bir fotoğraf taşıyordu. Apartman gibi bir yapının zemin katından birinci katına iki kollu bir merdiven çıkıyordu, dışardan, girişi sağlayan… Ona benzesin istiyordu, bu onun görkem anlayışıydı. Öyle bir yapıyı layık görüyordu kendilerine. Değil genel sekreter, daha kimler aşılmadı, bazıları da aşılamadı, istediklerini yaptık. Proje beş kez değişti. Değişikliklerden bir tanesi çok ana bir değişikliktir. Yapıyı dikine keserek içinden geçen trafik yolu kaldırıldı. Yerine, cafcaflı kocaman bir şeref kirişi eklendi. Ayrıca her farklı statüde olan kişi için farklı girişler, farklı ölçülerde odalar oluşturuldu, başka bir deyişle bürokratik hiyerarşi kuruldu. Zira arada Sayıştay yönetimi değişmişti. (Şimdiki Fazilet Partisi milletvekili
olan, o dönemin Sayıştay Başkanı Vecdi Gönül göreve gelmiştir.) Yapılan değişikliklerle, yapıda yaşayan herkes artık haddini bilecek!..”
Herkese haddini bildirdi!
Evet, Gönül esaslı adamdı doğrusu. Herkese haddini bildirdi. Kimine yurtdışı görev, kimine bilgi görgü artırma olanakları, kimine büyük büyük odalar, kimine yerlerden yer beğendirtti. O cafcaflı protokol girişi, o Sayıştay oligarşisinin sembolü olan protokol yolu, Gönül’ün en çok övündüğü şeydi. Oralarda yandı mı bilmiyorum. Yandıysa Vecdi Bey’in yüreğine iner vallahi.
“ANAP yönetimi gitmeden köşedeki alanı cami olarak ayırdı, tahsis etti. Bundan Sayıştay yetkilileri dahil herkes pek mutlu oldu. Sebebi, inşaat alanında, hemen yakınındaki cami imamının kaldığı bir oda bulunmasıydı. O önce mescide, sonra camiye dönüştü. Caminin yapılması garantisini almadan inşaatı başlatmadılar. Mimar Ziya Tanalı böyle diyor.
Şimdi o binaya ve yanan evraka mı acıyalım, yoksa devleti denetlemekle görevli koskoca kurumun içine düştüğü duruma mı?
Bugün Meclis’in denetim birimi gibi faaliyet gösteren Sayıştay, yaralarını saramaz durumda. Şimdilerde iyileştirme çabaları var ama nafile. Sayıştay bugün yanmadı ki aleve su dökelim. Sayıştay 10 yıldır yandı, bitti, kül oldu. Olmadı diyen varsa, buyursun da görelim.
NOT:
Geçen haftaki yazım nedeniyle çok sayıda okurumdan olumlu-olumsuz eleştiri aldım. Ortaya koyduğum Türkiye tablosunun çok daha ağır örneklerini bana yollayanlar oldu. Yazıda bahsettiğim iki arkadaşımdan da kendilerini iyi anlayamadığım ve aktaramadığım eleştiri geldi. Mimar ve şehir planlamacısı olan dostlarım, yazının içinde kendi yorumum olarak dile getirdiğim ‘Mandacı’lık kavramının çok uzağında bulunduklarını ve buna dair bir düşünce veya duygu içinde olmalarının mümkün olmadığını belirttiler. Yazımın her iki arkadaşımın düşünce ve duygu dünyasına tutulmuş bir ayna olmadığı kesin. Ama içinde bulunduğumuz koşulların bir yüzünü yansıttığına inancım tam. Yazıya gelen eleştirilerden de bu anlaşılıyor. Bir de yazının son bölümündeki kurumsal ve uluslararası analistlere dönük eleştirilerim, arkadaşlarıma yönelik gibi algılanmış. Bunu düzeltmek istedim. İki dostuma da, katkılarını esirgemeyen okurlarıma da teşekkür ediyorum.