10.05.2000
Mumcu suikastının zanlısı olarak yakalanan Karakuş, Dağdeviren ve Aydın’ın anlattıkları, kayıtlara uyuyor. Ama kafa karıştıran senaryolar bir türlü dinmiyor
Tuncay ÖZKAN
Uğur Mumcu suikastı soruşturmasında yaşanan gelişmeler bizi
olayla ilgili önemli ipuçlarına götürüyor.
Ama şüphe de peşimizi bırakmıyor. Ya bu adamlar onlar değilse? İslamcı basının spekülatif, kafa karıştıran senaryoları her zamanki yerlerinde duruyor. Onlar hep aynı teraneyi yalelli okur gibi dile getiriyor.
“İran ile ilişkilerimizi bozacaklar.”
Sanki iyi ilişkiler varmış da bozulacakmış gibi. İran ile ilişkileri iyi tutmak için mi bunca zaman işlenen cinayetlerin üzeri örtüldü acaba?
Bugün elde bulunan sanıklarla ilgili net bilgiler şunlar:
1- Bekir ve Meryem oğlu Ürgüp 1959 doğumlu Mehmet Şahin,
2- Abdullah-Zeynep oğlu Kuşça doğumlu Mehmet Ali Tekin,
3- Tahir-Şaziye oğlu Orta 1963 doğumlu Talip Özçelik,
4- Hasan-Şems oğlu Kızıltepe 1968 doğumlu Abdülhamit Çelik,
5- Salih-Hanife oğlu Bafra 1960 doğumlu Muzaffer Dağdeviren,
6- Nureddin-Ayşe oğlu Artova 1959 doğumlu Hasan Kılıç,
7- Mustafa-Emine oğlu 1957 Tutuş doğumlu Yusuf Karakuş,
8- Mesut-Şahide oğlu 1966 Doğubeyazıt doğumlu Fatih Aydın.
Ayrıca Kocaeli-İzmit-Servetiye nüfusuna kayıtlı, Hasan-Emine oğ-lu 1936-Servetiye doğumlu Arif Tarı isimli şahıs da Kocaeli ilinde yakalanarak gözaltına alındı. Bu şahıs kapatılan Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’dan partiye katkıları nedeniyle takdir beratı alan, ancak daha sonra Hizbullahçı olduğu ortaya çıkan kişi.
Bu kişilerden Yusuf Karakuş, Muzaffer Dağdeviren ve Fatih Aydın, yakalandıktan sonra itirafçı olmak istediklerini bildirmişler ve olayla ilgili olarak bildiklerini anlattılar. Ve 1991-1993 yılları arasında Hizbullah örgütü Tevhid Grubu içerisinde faaliyet gösterdiklerini, Mehmet Şahin, Mehmet Ali Tekin ve Hasan Kılıç’ın telkinleri ile
İran’a giderek burada siyasi ve askeri eğitim aldıklarını dile getirdiler. Ayrıca 26.12.1992 tarihinde Hasan Kılıç ve Mehmet Şahin’in talimatları ile İran devrimi karşıtı Halkın Mücahitleri örgütü mensubu Abbas Golizade’nin Yusuf Karakuş, Abdülhamit Çelik, Muzaffer Dağdeviren ve Fatih Aydın tarafından İstanbul Kadıköy/Erenköy’den kaçırılması ve yanlarında bulunan İranlılara teslim edilmesi olayını gerçekleştirdikleri ortaya çıktı. Ayrıca bu şahıslar itiraflarında Uğur ağabeyin öldürülmesine ilişkin olarak da özetle şunları söylediler:
“24 Ocak 1993 tarihinde Hasan Kılıç ve Mehmet Şahin’in talimatları ile Yusuf Karakuş, Abdülhamit Çelik ve iki İranlı ajan araca bombayı koyduk.”
Tüm ayrıntılar tamam
Bunlar olayla ilgili anlatımların özeti. Polis bu operasyona başlarken Hizbullah’ın İlim kanadının lideri Hüseyin Velioğlu’nun yok edemediği disketlerden çıkan bir raporu kaynak olarak aldı. Orada Mumcu suikastını gerçekleştirdiği iddia edilen kişilerden Yusuf Karakuş bir rapor yazarak Velioğlu’na Mumcu suikastini kendilerinin gerçekleştirdiğini anlatmıştı. Bu raporu ele geçiren polis, operasyonlarını başlattı ve sonuç ortaya çıktı.
Velioğlu bu kişileri ayrıca 10 Eylül 1994 tarihinde Hizbullah örgütü Menzil grubu lideri Fidan Güngör ve arkadaşı Sebahattin Talayhan’ın öldürülmesi eyleminde de kullandı. Yusuf Karakuş ile halen cezaevinde bulunan Veysi Tali, Burhan Aslan ve Murat Filiz, Sebahattin Talayhan’ın boğularak öldürülmesi ve Fidan Güngör’ün öldürülmesi için Batman’dan gelen örgüt mensuplarına teslim edilmesi eylemlerini gerçekleştirdiler.
Şimdi gelelim olayla ilgili acabalara. Bu acabalardan biri olayın üzerinden yedi yıl geçtikten sonra yakalanan Yusuf Karakuş’un verdiği ifadedeki bazı çelişkiler. Bunlar öncelikle Uğur Mumcu’nun evi ve arabasıyla ilgili şeyler. Polis bu çelişkileri ortadan kaldırmak için Karakuş’a olay sırasında Mumcu’nun evinin önündeki araçların nasıl durduğunu sormuş. O da hepsi dikey olarak park edilmişti diye yanıt vermiş. Sonra Uğur Mumcu’nun aracının nasıl park edilmiş olduğunu sormuş. O da yola paralel olarak demiş. Bunun üzerine ben dosyalardan olay yeri krokilerini çıkarttım. Ve anlatıldığı şekilde olduğunu gördüm. Ayrıca, Karakuş anlatımında bombanın konulduktan sonra patlamadığını, birkaç gün sonra patlamanın olduğunu duyduğunu söylüyor. Bu da doğru. Çünkü öğrendiğim kadarıyla Ankara’daki sorguda elde edilen başka ve çok önemli bilgiler var. Bunlara göre olaya katılanlar Ankara’ya olaydan üç gün önce geldiler. Yani 20 Ocak 1993 günü Ankara’daydılar. Polisin bununla ilgili önemli bilgilere ve belgelere ulaştığını öğrendim. Ama bunları yazamayacağım.
Ayrıca sanıklar otel yetkililerine teşhis de ettirilmiş. Bunlar benim sorgudan edindiğim bilgiler. Peki ama olay nasıl gerçekleşmiş?
Bomba arabaya konulduktan sonra patlaması için neredeyse iki gün geçmiş. Bu aracın cuma günü akşamından sonra kullanılmadığı bilgimizi teyit ediyor. Ayrıca bomba konulduktan sonra sanıkların İstanbul’a dönmeleri ve birkaç gün sonra patlamadan haberdar olmaları bilgilerini de doğruluyor.
Şimdi sanıklardan Abdülhamit Çelik’in eşi 24 Ocak günü düğün yaptıklarını, evlendiklerini, eşinin de düğünde bulunduğunu, üstelik de video ile görüntülerin kaydedildiğini söylüyor. Kayıtları kimin yaptığını tahmin edin bakalım? Bilemediniz. Olayın azmettiricisi olarak gözaltında tutulan Mehmet Şahin. Polis bu video kayıtlarına el koymuş. Dün de kendisini tutukladı. Bu iddia ile ilgili olarak yaptığım araştırmada da polis bu konuyu bildiğini aktardı. Polis yetkilileri diyor ki:
“Abdülhamit Çelik ve eşi olaydan yaklaşık 2 yıl önce imam nikâhı ile evlenmişler. Sonra da olay günü böyle bir senaryo ile tekrar nikah kıymışlar.”
Bayan Çelik ise 24 Ocak günü imam nikâhıyla evlendiğini, daha sonra 1995’te resmi nikâh yaptığını anlatıyor. Evde bulunan çocuklardan birinin doğum tarihi 10 Eylül 1993. 24 Ocak 1993 düğün tarihi olduğuna göre tarihle doğum arasındaki süre 9 ay 10 günü tamı tamına dolduruyor. Ne rastlantı değil mi? Ama işin ilginç yanı çocukların nüfusa kayıt edildikleri tarih. O da 20 Ağustos 1997. Çocuğun adı Meryem Çelik.
Sırada diğerleri var
Abdülhamit Çelik’in eşinin adı resmi kayıtlara göre Hülya Çelik. Ama kendisi göbek adı olduğunu iddia ettiği Tuba adını kullanıyor. İmam nikâhı davetiyesinde de Tuba Akbulut adı yer alıyor. Nüfusa kayıtlı olduğu yer Gaziantep. 1971 doğumlu. Çok ilginç Hülya Çelik arkadaşlarımızla konuşurken hangi imama nikâh kıydırdığını, hangi camiden geldiğini hatırlamıyor. Ayrıca imam nikâhının şahitlerini de hatırlamıyor. Ama resmi nikâhın şahitleri belli. Resmi nikâh 23 Ocak 1995’te kıyılıyor. 11.30’daki nikâhta şahitler gazeteci olduğunu beyan eden Nadir Ersoy ile öğrenci olduğunu beyan eden Hatice Taş. Ben ve arkadaşlarımın dün yaptıkları araştırmalarda bulduklarımız bunlar. Şimdi bu ilginç rastlantılarla ilgili olarak soruşturma yapılır ve her şey ortaya çıkar.
Uğur Mumcu suikastının bombası da ilginç bir özellik taşıyor. Bu bombanın benzeri olan bazı bombaların Konya, Aksaray, Ankara gibi illerde Hizbullah içi örgüt çatışmalarında kullanıldığı saptanmış. Ayrıca bu bombanın araca yerleştirilmesi noktasında polislerin yaptıkları denemeler de itirafçıların dile getirdikleri bir dakikanın altındaki süreyi 27 saniyeyi doğrular düzeyde. Mumcu’nun aracına konulan bomba ile ilgili şema incelendiğinde ortaya çıkan tablo olayın uzman bombacılar tarafından gerçekleştirildiğinin kanıtı. Bu amaçla Hizbullah İlim kanadının eylemleri ve bunların sonuçlarıyla ilgili olarak daha dikkatli ve duyarlı araştırmalar yapıldıkça pek çok gerçek ortaya çıkacak gibi geliyor bana. Örneğin Ankara’da yabancı misyonlara dönük bombalama eylemleri gibi.
Ankara’da süren sorgulamalar sırasında gözaltında bulunan Yusuf Karakuş’un 15 gündür ortalıkta gözükmediği belirtiliyor. Karakuş ve diğer sanıkların ortak özelliklerinden birisi de Afganistan, Çeçenistan ve Bosna savaşlarında bulunmaları.
Ayrıca Selam gazetesinin eski sahibi olan Hasan Kılıç, İran ile ticari ilişkileri de olan birisi. Çay alışverişi yapıyor. Abdülhamit Çelik’in de Almanya üzerinden İran ile ilişkili ticari faaliyetleri var. Farsça konuşmayı biliyor.
Uğur Mumcu suikastının gelişen safhalarında Ankara’dan çok önemli haberler gelecek. Türkiye bir dönemini karartan cinayetlerle ilgili çok önemli bilgi ve bulgulara ulaşacak.
Ama hep söylediğim gibi önemli olan bunları çözerken gizli kalmayı başarabilecek ellere ve yerlere ulaşmaktır. Olayın yüreğine inebilmektir. O zaman gerçekler karanlıkları silip geçecektir.