Türkiye her cepheden diplomatik ve ekonomik saldırılar altında. Türkiye’yi Irak savaşında istedikleri gibi kullanamayacaklarını anlayanlar ile Kıbrıs’ı bu en dar günümüzde bırakmamamızdan rahatsızlık duyanlar, ellerinde ne varsa onunla vuruyorlar.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, şu an en zor nokta. Hem AB’de hem de Amerika’da bir hesaplaşmayla karşı karşıya. Biriktirdikleri neleri varsa hepsini Türkiye’nin en sıkışık olduğu bugünlerde ortaya koyup, ne alabilirlerse koparmak için mücadele ediyorlar. AB, Türkiye’yi bir daha kapısında görmemek için saldırıyor. Kıbrıs’ı ele geçirmek istiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Abdullah Öcalan ile ilgili olarak bu tür bir kararın çıkmasında etkin olan anlayış nedir sizce?
* * *
Amerika’nın, bugüne kadar elçiliklerine sokmadığı ve el altından terörist saydığı Papadopulos, Kıbrıs’ın Rum kesiminde Cumhurbaşkanı seçiliyor, çıt çıkmıyor. Amerika bugüne kadarki tutumunun aksine, Kıbrıs sorununun Türkiye ve Denktaş yüzünden çözümlenemediğini açıklıyor. AB sözcüleri Türkiye’yi işgalci konumunda görüp, gerekirse Avrupa toprağını işgal eden ülke gibi muamele edeceklerini bildiriyorlar.
Şimdi bunlara IMF’nin yoksullaştırdığı Türk halkını idare etmek için içimizde bulunan Dünya Bankası’nın yaptıklarını, IMF’nin sıkıştırmalarını da ekleyin, bakın manzara nasıl ortaya çıkacak. Bu fotoğrafı okuyamamak için, insanın aklen malul olması veya Türkiye üzerine başka ilişkilerinin bulunması gerek.
Türkiye ile görülmek istenen hesap, Irak savaşıyla beraber giderek hızlanacak. Bugüne kadar Amerika, Avrupa dengesinde rahat eden diplomatlarımız bundan sonra rahat edemeyecekler. Dün saklandıkları bu dengenin aslında dengesizlik olduğunu görüp, şimdi bambaşka politikalar yürütmeleri gerekecek. Dostlar düşman artık. Diplomasimiz buna göre tutum belirlemeli. Gecikmeden lütfen.
* * *
Irak ile ilgili TBMM kararı, dünyanın gelişmiş ülkelerince idare edilen karar mekanizmalarını çok şaşırttı. Batılı güçler bize istediklerini dayatıp, elimizdekileri de alabilmek için öyle çok yüklendiler ki, bugünkü direncimiz onları şaşkına çeviriyor. Ekonomik olarak tükenmiş, siyasal ve kamusal kurumları çürümeye yüz tutmuş bir ülkede bu denli bir direnç aslında olamaz. Ama anlamadıkları bir güç ile karşı karşıyalar.
Türkiye’nin her köşesinde, her kurumunda, Türkiye’nin ulusal sorunlarının, ulusal çözümlerini üreten, tartışan insanlar var. Bunlar sağcı, solcu, İslamcı veya diğer siyasal görüşten olmalarına bakmaksızın, sorunları Türkiye için çözmenin peşindeler. Bunu göremeyenler bugün olduğu gibi yarın da aldanacaklar. Türkiye’nin umudu o hep yok sayılan, eğitimsiz ve küçük görülen insan malzemesinde yaşıyor ve o umut mutlak Türkiye’yi kazanacak.
Türkiye üzerine bu kadar gelinmesini, dostluk elini uzattıklarının bu denli acımasız davranmasını hak etti mi? Hak etmedi. Ama unutmayın devletlerarası ilişkilerde dostluk değil, çıkarlar geçerli. Biz verdik onca tavizi. Biz bugün bize yapılanları hak ediyoruz. Örnek mi; halkın iradesinde bunca kaybetmişliklerine rağmen, artık gideceğiz diye seçim öncesi açıklamalar yapmalarına rağmen Türkiye’de hala Bülent ve Rahşan Ecevit çifti DSP gibi bir kurumu bırakmamak için direniyor. Genel Kurul yapmıyorlar. Türkiye’de hala değişimin önünde bir duvar gibi duranlar var. Onlara kalsaydı TBMM’den ilk tezkere geçerdi. Bunlar tutumlarıyla bize yapılanları hak ettiğimizi göstermiyorlar mı?
Türkiye artık değişen dünyanın en önemli bölgesinde olduğunu kavramalı. Bu emperyalist güçlerin oyunlarına en iyi şekilde karşılık veremezsek artık umutlar da biter. Onun için kaybetmemek durumundayız. Onun için Ankara’yı yüreklendirmek ve bu saldırılar karşısında Türkiye’nin ulusal çıkarlarına göre davranmak zorundayız.

14 Mart 2003