06.02.1999
Başsavcı Ferzan Çitici, Bayrampaşa Cezaevi’ndeki mafya hâkimiyetinden haberdar ama çaresiz. Cezaevinde ‘el bombası’ olduğu iddiasını abartılı bulan Çitici içeride silah olduğunu kabul ediyor
Bayrampaşa Cezaevi’yle ilgili olarak dün bu köşede yazdıklarım çok tepki aldı. Bu tepkilerden anladım ki, devletin bütün kademeleri, cezaevinin mafyanın hâkimiyeti altında olduğunu gösterir bilgi, belge ve raporlardan haberdar. Haberdar ama o ölçüde de çaresiz. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ile uzun uzun Bayrampaşa Cezaevi’ni konuştuk. Sayın Çitici, yazıda iki şeye itiraz ediyor. Diğerlerini ise saklanamayacak kadar önemli gerçekler olarak görüyor.
İtiraz noktalarından birincisi, cezaevinde Kalaşnikof tüfeğinin bulunduğu bilgisi. Diğeri ise el bombası. Çitici, bu iki silahın cezaevinde ‘olmayacağına’ inanıyor.
“Kesin yoktur demiyorum, çünkü böyle bir şey için kapıda benim durmam lazım. ama olamaz. Bu abartılmış. Diğer konulara gelince; esrar, uyuşturucunun diğer türleri, cep telefonları, silahlar, buzdolapları, televizyonlar, yiyecekler, giyecekler konusu doğrudur. Çünkü biz bunları yaptığımız aramalar sırasında buluyoruz.”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın Bayrampaşa Cezaevi ile ilgili bakış açısı çok önemli. Ama kendisiyle konuşmamızdan benim çıkardığım sonuç olumlu değil.
Ferzan Çitici olumsuzlukların düzeltileceğini, yeni atanan yönetimin orada disiplin sağlayacağını söylüyor. (Şimdiki müdürün olumsuzlarda payı yok. Yeni geldi. Özellikle cezaevinde yaşanan mahkûmlara kadın ayarlanması olayına karışan kişi değil. Bu kişiler hakkında daha önce soruşturma açılmış. Diğer idari eleştirileri de düzeltmesi bekleniyor.) Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne cezaevinin sorunlarını çok iyi bilen bir genel müdürün atandığını anlatıyor. Tıpkı bundan bir yıl önce yaptığı gibi, hatta daha önce yaptığı gibi. Sorumluluk duygusu bunu gerektiriyor olabilir…
Bence bütün anlatımlarından Bayrampaşa sorununun yıllardır çözülememiş olması karşısındaki umutsuzluğu belli oluyor:
“Bütün uyarılarımıza karşın bu konuda bir arpa boyu yol alınamadı” diyor.
Doğru söylüyor. Eğer uyarılar karşısında devletin diğer birimleri gereğini yapsaydı, bugün Bayrampaşa Cezaevi barındırdığı çete suçlularının değil, devletin kontrolünde olurdu. Peki ama yerine getirilmesi gereken önlemler nelerdir? Ferzan Çitici’yi dinleyince bunlar çok iyi anlaşılıyor.
“Cezaevi kentin içinde kaldı. 3 bin 300 kişi kalıyor. Her koğuşta 120 kişi barındırıyoruz. Havalandırmaya 240 kişi birden çıkıyor. Kontrolü zor bir cezaevi. Türkiye’de çete suçlularının hemen tamamının kaldığı tek cezaevi. Havalandırma sırasında mahalle içinden bir şey atılsa, bunu bile kontrolde yetersiz kalıyorsunuz. Öyle kolay bir iş değil cezaevi yönetmek. Üstelik Bayrampaşa’nın dünyada emsali yok. Taşımak istiyoruz, Hazine cezaevi yapacak yer veremiyor. Taşımaya çalıştığımız bölgenin insanları istemiyor.
Biz yemek ve giyecek konusunda Ankara’dan gelen talimat doğrultusunda izin veriyoruz. Çünkü 300 bin liraya yemek çıkartıyoruz. Parasal sorunlar var. Dışardan yiyecek ve giyecek geliyor. Ama bunların her koğuşa dağıtımının eşit yapılması konusunda genelgemiz var. Ben Sedat Peker konusunda böyle bir genelge çıkarttım. Gelenlerin sadece kendi adamlarına değil, bütün koğuşlara dağıtılması konusunda. Ama Sedat Peker cezaevinde hami olmuş. Bunu önlemek konusunda çabalıyoruz.
Televizyon da var, buzdolabı da var. Bunlar var. Ben bunların fotoğraflarını çektirip dağıttım geçmişte.
Cep telefonu kullanımını ne yazık ki tüm çabalarımıza karşın önleyemiyoruz. Cep telefonu var. Ama buna yakın zamanda kesin çözüm getireceğiz. Silah da giriyor.
Cezaevinde kalanlarla ilgili olarak da dağıtımlar var. Ama örneğin Murat Topal, can güvenliğinin gideceği yerde sağlanması konusundaki sıkıntılar nedeniyle Bayrampaşa Cezaevi’nde kalıyor. Sorun ortadan kalkınca bir yere gidecek.
Sedat Peker için de geldiğinde sevk yazısı geldi. Ama henüz uygulanamadı. Bunlar karşılaşılan sorunlar yüzünden böyle oluyor. Sedat Peker çıban başı oldu. Bayrampaşa’da yaşanan sorunlar mecburiyetlerden, fiziki koşullardan kaynaklanıyor. Bütün bu sorunlar, koğuş sisteminin terk edilmesi ve oda sistemine geçilmesiyle çözülür. İki üç kişilik odalar sorunları büyük ölçüde çözer.”
Cezaevi gerçeği Türkiye’nin adalet sisteminin üzerindeki kara buluttur. Suçlu var da ceza yoksa, orada adaleti aramak mümkün olabilir mi?
Cezaevinde hâkim olamayan devlet, sokakta bu adamlarla nasıl baş edecek?
Bu sorunları ortadan kaldıracak siyasi ve adli gücü-kararlılığı mutlaka açığa çıkartmamız gerekiyor.
Türkiye’de yoksulluk sınırı olarak 230 milyon lira belirlenmiş durumda. Altında kazancı olanlar yoksul sayılıyor. Peki ama trilyonlara hükmeden çete liderlerine disiplin uygulayacak olan gardiyana kaç para veriyorsunuz? 60 milyon lira. Enflasyon ne kadar? Yüzde 50. Peki devlet olarak Sedat Peker’in zenginliğini kontrol edebiliyor musunuz? Hayır. Gardiyanınızın maaşını yoksulluk sınırının üstüne çekebiliyor musunuz? Hayır.
Bugün karşımızda duran cezaevi sorununu kim çözecek? 60 milyon lira maaş alan gardiyan. Biraz komik olmuyor muyuz?