28 Mayıs 2001
Ben Cumhuriyet okulundan yetiştim. Benim için İlhan Selçuk çok farklı duyguları ifade eder. Geçen gün bir yazımdan dolayı övmüş beni köşesinde. Sağ olsun. Ben de onun yazılarını hep keser saklarım. Hele bir tanesi var ki, masamın üzerinden eksik etmiyorum. Çünkü konu edindiği “Şıllık”, iftira ve çamurun lağıma dönüştüğü kanalların en gözde sermayedarı…
* * *
Nereye baksanız onu görüyorsunuz. Çıkarı için yapmayacağı şey yok gibi. İlhan Selçuk 2 Haziran 1981 tarihli Cumhuriyet’te Şıllık başlıklı köşeyazısında sanki onu anlatıyor. Birlikte okuyalım:
“Şıllık kokuşmuş yaşam biçiminin rezillik tiyatrosunda başrole çıkmaya özenen hayat kadınıdır. Ama, çoğu hayat kadını saygıya değer de şıllık bir başkadır. Şıllık sürtünür, bulaşır, siftinir; her dakika kendisini sorun yapmak ister. Aldırmazsan büsbütün bozulur; insandan sayarsan ödetir; bir şey söylemeye kalksan çamurlaşır. Görmezlikten gelsen ağzında şişirdiği kirli çikleti balonlaştırıp patlatır; çıldırıp yerlerde debelenmeye başlar; edepsizleşip yırtınır:
“- Bakın bana saldırıyor…
“- Polis yok mu poliiis..
“- Seviyesiz adam..
“Otuz yıldan beri çürüyen toplumun karanlık sömürü bölgelerinde üreyen yeni zenginlerin yanında epey şıllık türedi. Bunlar toplumsal rezilliğin gübresiyle beslenirler..
“Peki ne yapalım?
“Ne yapacağız, şıllık işte…
“Şıllıkla baş edilmez…
“Boş vereceksin.”
* * *
“Kim bu şıllık” diye soruyorsanız yanıtım İlhan Ağabey gibi olacak: Boş verin…
O kendini biliyor nasıl olsa…
Samimiyet
Yaşasın… Artık temiz toplum için neyi nasıl yapacağımızı öğrendik. Amerika’dan sadece kurtarıcı değil, bir de uzman yargıç getirtip sorduk:
Sayın ABD’li yargıç sizde bu işler nasıl oluyor? Sizin bankalarınız neden sizi dolandıramıyor?
Amerika’da 10 bin doların üzerindeki bütün nakit para hareketleri takibe alınır. Ayrıca ticari sır kavramı bu durumlar için geçerli değildir. Savcı ister, bu işle ilgili birimler ister, bilgiler derhal gönderilir. Bizim yasalarımız bu konuda çok net ve gelişmiştir.
Evet gördüğünüz gibi ABD’de aymaz olduklarından değil, işi hırsıza bırakmadıklarından, yasalarla kendilerini korudukları için bankaları sağlam kalıyor. Bunu biz de söylüyoruz, daha iyisini bilen hukukçularımız var ama, onları boş verin! İlla bir Amerikalı lazım. Ama aklın yolu bir: Yasa ve şeffaflık işi çözüyor.
Türkiye’de ne oldu? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu iki bankayla ilgili işlem yaptı, başına gelmedik ne kaldı? Önce yasası delindi, özerkliği fiilen ortadan kaldırılıp Kemal Derviş’in alt kurulu bir duruma getirildi. Şimdi de bankalarla ilgili soruşturma kararları veren üyeler görevden alınıyor.
Ama gelin Amerika’dan yeni birilerini çağırmadan önce kendimize soralım, samimi miyiz? Gerçekten hırsızlıkla, yolsuzlukla mücadele etmek mi istiyoruz, yoksa “Türkiye’de bir on yıl da benim ve adamlarımın borusu ötsün, güç bizde artık diyelim” kavgasında mıyız?
Halkın samimiyeti ortada. Kitle soygun istemiyor. Ama bu genel söylem bireysel kurtuluşa geldi mi, her şey mubah. Sistemi elinde bulunduranlarla kol kola soygun da olur, hortum da. Yılan dokunmasın da neyi çalacaksa çalsın! Emlak Bankası hortumlanırken, sendika ve çalışanlar neredeydi? Hırsızlıkları protesto için neden bağırılmadı? Demek ki susunca olmuyormuş.
Bu inançsızlığın, samimiyetsizliğin, güvensizliğin nedeni sadece insan eğitimimizdeki eksiklik değil elbette. Yasal düzenlemelerdeki eksiklikler, keyfi ve hukuk dışı kullanımlar da ön planda. Eğitimi dışlayan, çıkarcılık ve köşe dönmeciliği özendiren her şeyi alkışlayarak çağdaşlaştıklarını sananlar, karşı görüşleri bastırmak için polisi ve baskıyı güçlendirdiler. Türkiye polis devlet anlayışını güçlendirerek temiz yönetime ulaşamaz. Kirliliğin nedeni polis devlet ve baskı.
Sorunun çözümü yasalarla şeffaf bir toplum olmayı başarmakta gizli. Bana inanmayan, bassın dolarları Amerikalılara, getirtsin konuşturtsun, duyalım.
Yaşlar ve başlar
Mustafa Kemal’in hayat öyküsünde önemli tarihler var. Bunlara şöyle bir bakacak olursak gençlik dinamizminin ona nasıl güç kattığını daha iyi anlayabiliriz:
1881 Doğum
1905-24 yaşında Kurmay Yzb. olarak mezuniyet.
1911-30 yaşında 38. Piyade Alayı’na komutan. Binbaşılığa terfi.
1914-33 yaşında Yarbaylığa terfi ediyor.
1916-35 yaşında 16. Kolordu Komutanı. Tuğgeneral oluyor.
1917-36 yaşında 2. Ordu Komutanı
1918 -37 yaşında Karargahı Adana’da bulunan Yıldırım Orduları Komutanı.
1919-38 yaşında Samsun’a çıkıyor
1923-42 yaşında Cumhur Başkanı
1938-57 yaşında ölüm.
Şimdiki durumumuz ortada. Fazla söze ne gerek var. Cumhuriyet’i kuranlar ile şimdiki yöneticilerin yaş karşılaştırmasını yapın, ama her alanda, fark ortada.
Değişelim ama ne için?
Cumhuriyetimizin temel eksikliklerini reformlarla gidermek, yenileşmek değişmek ve gelişmek kaçınılmaz bir gerçek. Değişim öylesine bastırıyor ki geçmiş yıllarda karşısında olanlar bile, değişim diyor. Ama nasıl değişim?
Patronlar artık kendi partileri olsun istiyorlar. Oysa onların çıkarlarını savunan partiler hep vardı, iktidardı. Sivil toplumun karşısına da en çok onlar dikildi. Ama keser döndü sap döndü, hesap da döndü. Şimdi iş güvencesi yasasına karşılar, ama demokrasi adına değişim diyorlar. İşçi ve memuru boşverin, çiftçilerle birlikte hortumcularla aynı kefeye kondu bile. Değişimcilerin büyük kısmı onlara karşı. Global düzen; çiftçiyi, örgütlü işçiyi ve memuru istemiyor.
Yani değişim istemek, demokrat veya cumhuriyetçi olmak demek değil. Değişim isteyenlerin hepsi de, Cumhuriyet’in demokratik unsurlarını geliştirelim, refah toplumu olalım demiyor. Bir kısmı daha çok kazanmak, gücü daha iyi kontrol etmek için değişim diyor. Cumhuriyet’i yok etmek adına istenen değişimler de var. Telefonları daha iyi dinlemek için, interneti kontrol etmek için, polisin yetkilerini artırmak için, değişim diyenler var. Her değişim diyen demokrat değil yani. Aman dikkat! Her değişimci kahraman olmayabilir. Kurtarıcı da olmayabilir. Kurtarıcı kahramanların da kurtardıktan sonra ne yapacakları bilinmez.