15 Ocak 2002
Türkiye’de siyaset sahnesinin yeni oyuncuları konusunda giderek daha da netleşen bir gelişme izleniyor. Bugünkü ekonominin yöneticilerini, yani Kemal Derviş ile arkadaşlarını önümüzdeki dönem siyaset yıldızı olarak göreceğiz.
Kemal Derviş’in kadrosu, Vural Akışık dahil olmak üzere, aslında ekonomik sistemi ve özel sektörün siyasetle olan ilişkilerini gayet iyi gözlemiş bir topluluk. Ama her şeyin ekonomiyle başlayıp bitmediği de ortada. Halk ve isteklerini unutmamak gerekiyor.
Kaldı ki özel sektörüyle, kamu maliyesiyle Türkiye’de ekonomi yapanlar ve yönetenler, bugünkü tıkanma ve çöküntünün de sorumlusu değiller mi?
Derviş’in kadrosu
Kemal Derviş’in bir de eski arkadaşları ve parti kadrosu var. Gerçi o kadro yani Cem Boyner ve ekibi (Derviş de o ekipteydi) halktan hiç de beklemedikleri kadar büyük bir olumsuz yanıt aldılar. Partilerini kapatmak, kadrolarını tasfiye etmek durumunda oldular.
Bugünkü ekonomik sıkıntılar ve siyasetin açmazları, Kemal Derviş’in önderliğinde, bazı takviyelerle bu eski ekibe yeniden bir toparlanma olanağı sunar mı? Hiç kuşkunuz olmasın, çözüm olarak aranılan formüllerden biri de budur.
Kemal Derviş ve ekibinin siyaset yapma arzularında en çok kullandıkları araç ekonomi. IMF sopasıyla istedikleri siyaset ve dolayısıyla da ekonomik yapıyı kurmaya, anlayışları oturtmaya çalışıyorlar. IMF kimi zaman havuç, kimi zaman kalınca bir değnek oluveriyor ellerinde.
Özalvariler
Bankacılıkla ilgili düzenlemeler bunun en güzel kanıtıydı. Bankacılık yasa tartışmaları aslında Kemal Derviş’in pragmatizminin ve amaç noktasındaki kararlılıkta kullandığı araçları hiç de önemsemediğinin bir göstergesi. O kafasındaki ekonomiden çok, bana göre siyasetini oturtmaya çabalıyor.
Bankalar yasası yeni siyaset oyuncularının istediklerini ele geçirmek noktasında yapamayacakları çok az şey olduğunu da gösterdi bize. Onlar ilkesel veya araçsal sıkıntıları olmayan, sonuçsal beklentileri olan adamlar. Ben, bu yeni kadroyu Turgut Özal’ın yaklaşımlarıyla özdeşleştiriyorum çoğu zaman. O da parlamentoyu, yasaları, hatta Anayasa’yı, genelde de hukuku ve geleneksel kurumları yapacaklarının karşısında engel gibi görürdü.
Bunlar bir nevi seçilmiş krallar. Koruma zırhları, olanakları kullanma yöntemleri ve uygulamalarıyla Özalvariler. Ama ondan daha ileri düzeyde pragmatist oldukları da bir gerçek.
Onlara karşı siyasetin klasik oyuncuları, reformistleri ve gelenekçileri yakında atağa geçerler. Devlet Bahçeli’nin bugünkü tutumu, Derviş’ten çok bu yeni siyaset anlayışınadır. Bankalar yasası Meclis’te bu kadronun yapabileceklerine karşı önemli bir muhalefet olacağının göstergesi. Örneğin Mehmet Ali İrtemçelik. Derviş anlayışını şöyle eleştiriyor:
İrtemçelik’in eleştirisi
“Halkın haklı duyarlılıklarının ısrarla hiçe sayılması, hükümetin TBMM’ye “çantada keklik” gözüyle bakması ve maalesef TBMM’nin de bu saygısızlığı sineye çekmesi, sivil siyasetin işlevselliğinin de, rejimin işlerlik ve verimliliğin de temelden sorgulanmasına neden olabilecek son derece sakıncalı bir tablo oluşturmaktadır.
Bu bağlamda son bir örnek olarak, “bankacılık sektörünü güçlendirme” gerekçesine dayandırılan yasa tasarısının kanunlaşma sürecinde Meclis çatısı altında fütursuzca sahnelenen “oldu, bitti”nin, halk ile siyaset kurumu arasındaki kopukluğun daha da tehlikeli bir noktaya ilerlemesine neden olacağından kaygı duyuyorum. Öyle ümit ediyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanımız onaylarına sunulan metni Meclis’e iade ederek, TBMM’ye kendi eliyle bir kez daha zedelediği saygınlığını onarma imkanını bu kez de vereceklerdir.”
Siyaset yeni oyuncularıyla artık olabildiğince hareketlenecek.