06 Mayıs 2002
Siyaset yapmak, politikacı olmak; tüketmek üzerine kurulan bir oyun haline geldiği ve bu nedenle kendini tükettiği için, bizim ülkemizde artık itibarsız işlerin başında geliyor.
Bizim siyasetçilerimiz birbirleri hakkında hiç kimsenin söyleyemeyeceklerini söyleyip, sonra “bunlar unutulur” mantığıyla hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Siyaset kurumunun danışmanları ve diğer yardımcı unsurları da çatışmayı, bu iğrenç kör dövüşünü ellerinden geldiğince körüklüyorlar. Bundan daha aşağısı yok ki, düşebilsinler.
Bunlar dün Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan’ın basın toplantısında dağıtılan metin ile ilgili olarak arkadaşlarım bilgi verdikten sonra aklıma geldi. Neden mi?
Üzeri karalanmış yazı
Recai Kutan’ın bu basın toplantısı metninde üzeri karalanmış bir bölüm var. Bu bölümü büyük olasılıkla Recai Kutan, son dakika görüp, kendisi karalatarak çıkartmış olsa gerek. Çünkü okumadı. Zaten aksini düşünmek bile istemiyorum.
Toplantıda Recai Kutan metni okuyor:
“Sayın Ecevit sindirim sorunları ile kıvrana kıvrana gece yarılarına kadar Meclis Genel Kurulu’nda oturdular; ortakları ile beraber yasanın (RTÜK) çıkması için her gayretin içine girdiler.”
Kutan bu cümlenin ardından metinde yer alan şu cümleyi okumadan atlıyor:
“Kendisi şimdi rahatsız, Allah’tan acil şifalar diliyorum. Doktorların ifadesine göre, bir bağırsak iltihabı geçiriyormuş.”
Oysa bunu söylese siyaset ve siyasetçi inanılmaz oranda itibar kazanacak. Ama bir şifa dileğini bile öfkesine, kızgınlığına yem ediyor. Bence kendisi kaybediyor.
Okunmayan bu cümleyi takip eden cümle ise, basına dağıtılan metinde okunmayacak şekilde üzeri karalanmaya çalışılmış kısım. Meraklı gözler oturup bunu okuyor. Ne mi yazıyor o üzeri karalanan bölümde? İnsanı siyasetten ve siyasetçiden bir kez daha soğutacak düzeysizlikte bir cümle:
“Bu kadar abur – cubur yemenin, bu kadar hazımsızlık sorunu yaşamanın sonucu budur.”
Ayıp ötesi bir durum
Yazık. Çok yazık. 75 yaşında bir insan: Başbakan. Hastanede yoğun tedavi altında. Ne olacağı belirsiz. Bu laflar nasıl edilebiliyor, hayret. Bunların ayıp olması, günah olması, bir insana karşı bu denli büyük bir ayıba imza atılmasının ötesinde ima edilen şey de Bülent Ecevit açısından sadece “abes ile iştigal” o kadar.
Bu ülkenin Başbakanı’na pek çok eleştiri getirmek siyasetçinin, hele muhalefet partisi liderinin en doğal hakkıdır. Bu hükümet pek çok icraatıyla eleştirilerin büyük kısmını da hak ediyor bana göre. Ama ne olursa olsun bu düzeysizliği kimse siyaset yapmak diye açıklayamaz. Hele bir Başbakan’a karşı asla.
Siyasi itibarı olan kişi
O Başbakan ki, siyasi itibar konusunda Türk politikacıların en önde gelenlerinden biridir. Bülent Ecevit adı sadece Türkiye’de değil, dünyada saygınlık unsurudur.
Yazıyı oluştururken Erbil Tuşalp ile birlikteydik. Politik saygınlık konusunda inanılmaz bir örnek verdi; Ecevit ile ilgili bir küçük anı.
Kıbrıs harekatı sırasında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, olağanüstü bir çalışma temposu içinde, uykusuz geceler geçirir. Ama kapıda bekleyen dünya basını ona öylesine bir gözle bakmaktadır ki, o sadece Türkiye’de bir efsane Karaoğlan değildir. Dünya basını da Ecevit’e müthiş saygı duymaktadır. Çünkü o karşısındaki insanlara büyük saygıyla yaklaşmaktadır.
Bir gün Başbakanlık merdivenlerinden inerken, ayağı kayar ve merdivenlerden yanındaki yabancı misafirlerinin gözleri önünde yuvarlanır. Orada bulunan onlarca foto muhabirinden yerli, yabancı hiçbiri elini makinesine götürmez. Bir tek flaş patlamaz. Kimse o yorgun ama demokrat ve saygın politikacının düşme anını görüntülemez. Ertesi gün bu konuda hiçbir haber çıkmaz.
Adam gibi adam olmak
Erbil Tuşalp’in anlattıkları bir politik saygınlık ve sevgi ötesinde, bir insana karşı duyulan inancı gösteriyor. Politik fikirlerin insan olma özelliği karşısında nasıl da eriyip gittiğini anlatıyor.
Aklıma Ankara’da geçen çocukluk günlerimden anılar geldi. Babam matbaa işçisiydi. Ulus gazetesinde birlikte çalıştıkları Bülent Ecevit, öylesine bir beyefendiydi ki, çocukluğumdan hatırlarım, CHP Genel Merkezi’ne giderken yolda gördüğü Ziya ustasına selam verir, hal hatır sorardı. Belki o zaman da Başbakan veya ana muhalefet lideriydi. Ama adam gibi adamdı.
Ecevit bu saygınlık ve sevgiyle bugünlere geldi. Keşke daha önce politikadan çekile bilseydi. Daha çok sevilir, sayılırdı. Ama olmadı.
Onu bugün herhalde en iyi anlayan insanların başında yaşı ve politik geçmiş yakınlığıyla Recai Kutan geliyordur. O cümleleri basın toplantısında okuyamamasının bir nedeni de, yazanların aksine hala vicdanının bulunuyor olmasıdır.
Üslup bazen içerikten önemli oluyor. Kimi zaman içerikte niyet bozuk olsa da, üslup işi kurtarıyor. Üslubuna en dikkat etmesi gerekenlerin başında da politikacılar geliyor. Ne zaman üslubuma yenilsem, bir sevdiğimi kırarım. Bu nedenle de çok korkarım.
Umarım SP’liler de , Recai Kutan da aynı duygular içindedir.
Size geçmiş olsun Sayın Bülent Ecevit, Başbakan ve Türk siyasetinin en centilmen adamı…