18 Nisan 2002
Okurum soruyor; “Tuncay Bey dünyanın hangi ülkesinde bir hisse senedi ihraç olup da 2 ay içinde % 66 değer kaybeder? Bunun hesabını nasıl soracağız? Beşiktaş Futbol Kulübü’ne mi, yoksa bu hisseyi zavallı küçük yatırımcıya çok yüksek fiyattan değer biçenlere mi dava açalım? Hangisi, hangisi, hangisi… Bu kadar sahipsiz miyiz?” diyor.
Evet. Bu ülkede spor da, sporcu da, kulüpler de o kadar sahipsiz. Bu ülke de bu kadar denetimsiz ve keyfi yönetilmekte. Siz sorsanıza SPK’ya, borsaya bu işlemlere nasıl izin verdiniz diye? Bakın yanıt alabilecek misiniz? Bizde hukuku uygulamak, hak aramak ve yurttaşın hakkını savunmak takım tutmaktan sonra geliyor. Artık bunu anlayın.
Deprem çıkmazı
Türkiye depremle yeni tanışmadı. Ülkemizin birçok yerinde yıllardır depremler olur. 1999 depremleri ekonomimizin can damarı olan Marmara Bölgesi’ni vurup, istanbul’un kapısına dayanınca iş daha ciddiye alınmaya başlandı. 1999 depremlerinin bilançosu ağır oldu. 90 bin bina yıkıldı veya ağır hasar aldı. 190 bin bina orta veya az hasarla depremden kurtuldu. Depremin ekonomik zararı 14 milyar dolar oldu. Can kaybı daha vahimdi; 20 bin insan öldü, 50 bin kişi yaralandı. 600 bin insan yerini yurdunu terk etti (OECD verileri).
Şimdi hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Hiç ders almamış gibi. Afet işleri dahil bütün kurumlarımızı unutmuşuz. Onları bize Dünya Bankası hatırlatıyor. Bunları çalıştırın yoksa size kredi vermeyeceğim diyor. Herkes topu birbirine atıyor. Daha herhangi bir partinin deprem ile ilgili programını gördünüz mü? Örneğin İstanbul’daki binaları ıslah ederek, bazı yerleri boşaltarak, insanları taşıyarak daha az can kaybına dönük bir palanı var mı siyasilerimizin? Belediyelerin bu konuda bir çalışması var mı?
Deprem bir çıkmaz olarak karşımızda duruyor. Oysa olası depreme karşı binaları ve insanları koruyacak donanımlar için yeni kaynaklara ihtiyaç var. Dünya Bankası ve IMF kaynakları bunun için yetmez. Burada tembellik olamaz.
Deprem bir çıkmaz değildir. Depremi çıkmaz haline biz getiriyoruz. Çözümsüzlük bizim kadrolarımızda. Deprem konusundaki çözümsüzlük ölüm ile yaşam arasındaki ayrım kadar net. Eğer Türkiye İstanbul’u yeniden inşayı başaramazsa bu kenti ve yüz bin insanını kaybedecek. Ekonomisini kaybedecek. Siyaset bunun için proje üretmezse, ne için üretebilir ki?
Mafya ve adalet
Yargıç, Balkan kardeşler cinayetinde olayı aydınlatacak tanıkları mafya korkusu nedeniyle mahkemeye getirtemeyince isyan etmiş, “Gücümüz yetmedi” demiş. Mafya mahkemeyi ezmiş. Adalet zedelenmiş. Hukuk uygulanamamış. Neden? Çünkü mafya daha cinayetin başından itibaren sırtını parayla ve güçle elde ettiği kamu otoriteleri sayesinde egemen kılmış. Bir cinayet olayı düşünün ki; katiller sokakta, parayla tutulmuş adamları onların yerine mahpus olsun. Bunun adı ne? Bu adaletsizliği doğuran polis soruşturması hiç incelenmesin. Bu olacak iş mi?
Yermez’e dikkat!
Aynı sorun Üzeyir Garih cinayetinde de yaşanacak şimdi. Bakın orada daha neler olacak neler. Şimdi Yener Yermez cinayeti ben işlemedim diyecek. Ortalık nasıl karışacak. Yermez’in arkasındaki güçler olayları birbirine ekleyip ortalığı öyle bir toz dumana boğacak ki, göreceğiz. Bu cinayet işinde korkum, Yermez konuşamadan ona karşı bir suikastın gerçekleşmesi. Bence cezaevinde Yermez’i çok sıkı kontrol altına almak gerek. Biliyorsunuz, buradan defalarca yazdım. Mafya, polisi de adaleti de yanıltıyor. Ülkede hukuksuzluk egemen oluyor. Yermezin donundaki parayı kimse açıklayamıyor. Askerken Bursa’da gerçekleştirdiği mafya saldırısına kimse dönüp bakmıyor. Bu fukara adamın don lastiğine sarılı dolarlar, Yermez ile ilgili mafya bağlantısını güçlendiriyor ama kimin umurunda.
Mafyanın adaleti hukukun üstünde tıpkı kara bulutlar gibi dağılıp toplanıyor, toplanıp duruyor..