24.10.1999
Kışlalı suikastı Türkiye’yi olduğu kadar İran’ı da sarsacak. Askeri kaynaklar olayda İran destekli örgütlerin etkinliği konusunda ısrarlı. Aksoy cinayeti konusunda da bu yönde iddialar bulunuyordu
Eksiliyoruz… Yerine koyamayacağımız değerler kadar büyük ölçüde eksiliyoruz. Acılar doluyor boşalan yerlere. Gözyaşları. Kan doluyor… Her seferinde hançerem düğüm düğüm oluyor acıdan. Her faili meçhul, canımdan can alıyor. Acı her yanımı kaplıyor. Eksilenin yerine yenisi konmuyor, konamıyor, konamayacak… Yitenler, sevdalı birer türkü olacaklar gönüllerde. Acıyla söylenen, hasret kokan türkülerden. Boş yere aldanmayalım, ne Mumcu gibisi gelecek bir daha ne Kışlalı gibisi. Çünkü herkes en çok kendisine benzer. Başkaları
olacak; ama ne Abdi İpekçi, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, ne de bundan sonraki alçak tuzaklarda eksildiklerimizin yeri dolacak. Eksildik. Eksiliyoruz.
Boş sloganlara yitirilecek zaman değil artık. Artık birlik olma zamanı. Terör nereden ve kimden, nasıl gelirse gelsin karşı çıkma zamanı. Terörün en büyük insanlık suçları arasında olduğunu görme zamanı.
Ankara’da patlayan her bombadan sonra inceleme yapan ve arkadaşım olan bomba uzmanı, sinirden ovuşturduğu ellerini ısırırken, hep aynı kelimeleri söyler durur:
“Allahın belası köpek. Gene onun işi. Bu her kimse bu iş için çok özel eğitilmiş. Hep onun yaptığı işler bunlar.”
Kışlalı suikastından sonra arayıp konuştum. Aynı sözleri tekrarladı. “Ama bu sefer kafa karıştırmak için elinden geleni yapmış” dedi. Yılların deneyimli uzmanı, ağlar gibi konuşuyordu. Karşısındaki ‘düşman’ hep başarıyordu. Bu düşmanın Ehud Sadan olayından sonra önemli bir iz bıraktığı da biliniyor. Bu iz aracın altına yerleştirilen bombanın üzerinde bulunan ama patlama sırasında yanmayan bir kâğıt parçası. Üzerinde Farsça ‘palaska’ yazıyordu.
Ankara’da uzmanların değerlendirmelerine göre, poşetle yapılan bir bombalı saldırı
için Kışlalı’nın çok iyi izlenmesi gerekiyor. Bunun için istihbarat amaçlı bir ekibin kullanılması ihtimali güçleniyor. Bu senaryoya göre Türkiye’de kendi doğrultusunda bir örgütün adamlarına istihbarat çalışması yaptırıldı. Bu çalışma sırasında Kışlalı’nın çöp süsü verilmiş poşetlere karşı tepkisi belirlendi. Burada Kışlalı’nın aracına yakın yerlere veya üzerine birkaç kez daha çöp poşetlerinin bırakılmış olması ihtimali üzerinde duruluyor.
Ayrıca uzmanlar istihbarat işini yapan
ekipler ile, bombayı koyanların ayrı gruplar olabileceği ihtimalini de vurguluyorlar. Askeri kaynaklar olayda İran destekli terör örgütlerinin veya içerdeki uzantılarının etkinliği konusunda ısrarlılar.
Türkiye ile İran arasında ciddi ve gergin bir dönem daha başlıyor. Terör eylemi Türkiye’yi olduğu kadar İran’ı da sarsacak.
Bomba ile ilgili ilk bulgular Compose
B türü olasılığını güçlendiriyor. İçinde plastik patlayıcı ile TNT maddesi birlikte bulunuyor. Bunların karışım miktarlarının iyi saptanması çok önemli. Çünkü bu karışımın miktarıyla, geçmişteki kullanımlarından örnekler bize kaynak konusunda yol gösterecek. İçindeki düzenek herhangi bir kişinin yapabileceği cinsten. Ama karışım önemli. Çünkü o bomba NATO standardına sahip aynı zamanda. Ama terör örgütleri sıkça kullanıyorlar. Tıpkı bundan önceki bombalar
C -4 plastik serisinde olduğu gibi. Örneğin Uğur Mumcu’nun öldürülmesinde kullanılan bomba C-4 RDX’ti. Bu bomba da NATO standardına sahipti. Ama İslami terör örgütlerinin de sık sık kullandıkları cinstendi. Ayrıca TSK’da da bulunuyordu, polisin özel timlerinde de. Bu bombayla ilgili sağlam bulgular elde edilemediği için biz bu bulguları değerlendirmekten yoksunuz şimdi. Kışlalı suikastında bombanın Compose B olduğu netleşirse içindeki karışımlar konusunda net bilgi elde edilirse, bu olayın bir dış tezgâh mı? yoksa içerden bir eylem mi olduğu konusunda bir fikir oluşturabiliriz. Terörle mücadelede teknik incelemelerin önemi işte bu noktada önemli.
Peki ama biz nasıl başarmalıyız terörü alt etmeyi? Terör ile son iki yüz yıldır birlikte yaşamayı öğrendik. Ama nedense onu alt etmeyi başaramıyoruz. Çünkü terörle mücadelenin yolunun despotizmden veya kutuplaşmadan değil, uzlaşmadan ve hukuk devletinden geçtiğini bir türlü göremiyoruz. Artık yetti demenin zamanı geldi de geçiyor bile.
“Ankara’nın taşına bak, şu gözümün yaşına bak, uyan uyan Gazi Kemal…” Türküler vardır özdeşleşir olaylarla. Ne zaman duysam Ruhi Su’nun sesinden bir mısraları. Aklıma Uğur Mumcu gelir… Faili meçhuller gelir… Onların kanının yerde kaldığı ülkede yaşamak ruhuma dar gelir. Eksilerek yaşamak zor geliyor zor…
Ankara cinayet yeridir; faili meçhul cinayetlerin yeri. Savcısı vardı faili meçhullerin, dinlerdim zaman zaman: “Devlet isterse bu cinayetler çözülür” der dururdu. Ankara’da devlet kim? Her kimse ona sesleniyorum: Bul artık şu katilleri, bul… Ya da bizi bize bırak. Ankara… Seri siyasal faili meçhul cinayetlerin işlendiği şehir. Bu cinayetlerin büyük bir bölümünde yabancı gizli servislerin parmağı olduğu biliniyor. Biliniyor da ne yapılıyor? Hiç.. Bu kadar kolay mı bu işler… Bu olaylara bu kadar kolay alışmak mümkün mü? Türkiye’nin aydınlık, devrimci, laik, cumhuriyetçi, demokratik aydınların kanlarını yerde koymak mümkün mü?
Artık hesap sorulmalı
Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık yıllarında Alman Büyükelçisi Von Papen’e karşı Rus gizli servisinin giriştiği bombalı saldırıyı çözdü. Failleri saklandıkları Rus Büyükelçiliği’nde günlerce ablukaya aldı. Şimdi açıklamaktan bıktığım bir şeyi tekrar tekrar ediyorum. Muammer Aksoy’un katilleri
İran’ın İstanbul Konsolosluğu’nda görevli iki diplomat değil mi? Bunların adları Hasan Keshani ile Ahmet Aghihi değil mi? Bunu MİT saptayalı yıllar olmadı mı? Turan Dursun öldürülmeden önce “Üçok’u da, Aksoy’u da İran öldürttü. İran Radyosu’nun fetvası var hakkımızda. Ben de öldürüleceğim” demedi mi? Şimdi bu son suikast girişim
İran’ın kendi ülkesinde meydana gelen öğrenci olaylarına karşı bir misillemesi değil mi? Ankara’da askeri ve sivil uzmanlar İran’ın ülkesindeki son olaylardan Türkiye’yi sorumlu tuttuğunu dile getiriyorlar. Bu konudaki söylemler, İran’da, Halkın Mücahitleri Örgütü ile Türkiye’nin birlikte hareket ettiği iddiaları, en üst düzeydeki İranlı yetkililerin ‘misliyle karşılık verilecektir’ sözleriyle birlikte yankılandı. Duymadınız mı?
Türkiye artık bu cinayetlerin arkasında İran varsa İran’a, devletin karanlık güçlerinin eli varsa onlara haddini bildirmek zorundadır. Batılı gizli servisler varsa onları yok etmelidir.
‘Ölen öldü, kalan sağlar benimdir’ denilemez. Ölenlerin yerine kimi koyacaksınız? Kimi? Eksiliyoruz… Görmüyor musunuz?
Türkiye’de İsmet İnönü’nün kararlılığında bir devlet adamı yok mu? Bunlara “Ben ülkemin toprağında kan döktürmem, teröre
izin vermem” diyecek kimse kalmadı mı?
Hukuk devletinin, cumhuriyetin, demokrasinin sahibi devlet adamları nerede?
Ankara… Ankara… Neden suskunsun?..
Mumcu öldürüldüğünde katiller İran Büyükelçiliği’nde diyen yetkililer neden susuyorsunuz? Hani büyükelçilikten canileri alacaktınız? Neredesiniz? Daha kaç kurban gerekecek size, kaç?
Ya siz İran konusunda yalan söylüyorsunuz… Ya da İran sizinle dalga geçiyor.
Bu işlerin uzmanları bomba ve suikastın oluş tarzına bakıyorlar… Suskun kalıyorlar… Konuşmalılar. Karanlıkları aydınlatmalılar. Yoksa kendileri karanlıkta kalacaklar.
Halkım… Ey halkım1..
Mumcu’nun ve diğer aydınların uğruna öldüğü halkım. Unutma karanlıklar senin düşmanın. Karanlıkta kalmak isteyenler,
oradan beslenenler, çeteler, mafyalar, uluslararası silah, uyuşturucu, karapara kaçakçıları. Onlar senin düşmanın. Onların yanında yer alanları, senin çocuklarını birer birer katledenleri, seyredenleri unutma. Unutma ve sandıkta onlarla hesaplaş. Bak taşlar nasıl oynuyor yerinden. Ey halkım! Mumcu’yu, Kışlalı’yı, Üçok’u, Aksoy’u, Dursun’u, Emeç’i, İpekçi’yi ve daha nicelerini unutma, unutma, unutma. Unutma ki eksilme…