04.11.1999
Malki cinayetinin sanıklarından biri olan Mehmet Sünbül, son gece evden çıkarken eşine ve kardeşine Çağlar’ın yakınlarından şantaj parası almaya gittiğini söyledi. Bir aydır ortada yok
Tuncay ÖZKAN
“Yaşasın adalet, yaşasın adalet, yaşasın adalet…”
Eminim Türkiye’de her sıradan yurttaş, kamu vicdanını rahatlatan ve hukukun üstünlüğü ilkesini yaşanır kılan davaların kararlarının ardından böyle bağırıyordur. Bağırmak istiyordur. Ben de ‘Yaşasın adalet’ diye bağırmak istiyorum. Öyle bağırınca Susurlukların aydınlanacağı, Erol Evcil ve arkasındaki karanlık işlerin ortaya çıkacağı, faili meçhul cinayetlerin ortadan kalkacağı günlerin geleceğine inanıyorum… Peki ama ya ‘Yaşasın adalet’ diye bağıramayınca ne oluyor?
Hukukun ve demokrasinin olmadığı bir yerde insanlık onuru da yara alır.
Şimdi Türk adaleti de Erol Evcil’in arkasındaki güçleri ortaya çıkartıp, sokaktaki adama, “Çok şükür ki Türkiye’de yaşamaktayım. Çünkü suç cezasız kalmayacak” dedirtmek isteyecektir.
Ben eminim ki bunu en çok adalet adamları istemektedir. “O zaman ne engel olabilir ki Türkiye’de gerçeklerin ortaya çıkmasına?” diyen sözlerinizi duyar gibiyim. Ama Türkiye’de adliyelerin soruşturmalarını, bizim de ‘Yaşasın adalet’ diye bağırmamızı engelleyen ‘büyük’ güçler var. Onlar aynı zamanda Erol Evcil gibilerin yoktan varolmasını, mafya ve çete bozuntularının, artıklarının ‘Baba’ diye anılmasını sağlayan güçler. Elleri, kolları uzun güçler bunlar: Silah ve uyuşturucu kaçakçıları, karapara aklayıcıları, mafya babaları ve terör örgütleriyle kol kola gezen güçler. Aslında Yargıtay Başkanı Sami Selçuk ile Başsavcısı Vural Savaş’ın kafa kafaya verip konuşmaları gereken konu bu gibi geliyor bana. Ama birileri
de onları başka tartışmaların içinde yok etmeye uğraşıyorlar.
Sus… Kimseler duymasın
Erol Evcil ile ilgili olarak ne söylesek onun sıradan bir sigortacıyken, trilyoner bir işadamı olma yolundaki
‘başarısını’ ve bu başarıyı ona sağlayanları anlatamayız. Bunun adına müteahhit dünyasında “Çayın taşıyla, çayın kuşunu avlamak” diyorlar. Burada çay kelimesi, soyulan devleti anlatıyor.
Türkiye İş Bankası, Erol Evcil’e kendi sermayesinden daha büyük bir miktarda, 150 milyon dolarlık kredi verdi. Nasıl verdi? Sır! Aslında banka müfettişlerinin raporlarında, dava dosyalarında apaçık anlatılan, ama nedense adliye koridorlarında bir türlü aydınlatılamayan bir sır. Tıpkı şarkıdaki gibi:
“Sus… sus… sus… Kimseler duymasın.”
Türkiye İş Bankası’nda Evcil soygununun peşine düşen, bankanın soyulmasına karşı çıkan avukata ne yaptılar biliyor musunuz? İşten attılar… Hem de Atatürk’ün mirasını koruyan CHP’li yönetim kurulu üyelerinin gözünün içine baka baka…
“Sus… sus… sus… Kimseler duymasın.”
Erol Evcil’in İş Bankası macerası Türkiye’nin yolsuzluklar zincirinin en dehşetli öykülerine sahne olmuştur. Erol Evcil, İş Bankası’ndan aldığı paraları ödeyemez duruma düşünce, başka bankalara ve işadamlarına saldırır. Bunlardan biri de Cavit Çağlar’dır. Çağlar, Evcil’in kredi sıkıntısı içinde olduğunu bildiği için mal alıp verişte ve Interbank’tan kredi kullandırılmasında önceleri olumsuz davranır. Ama araya kim girer ve Çağlar ile Evcil ilişkisini düzeltir, tahmin edin bakalım?..
Ünal Korukçu… Yani İş Bankası’nın ‘efsanevi’ genel müdürü. Evcil’e 150 milyon dolarlık krediyi kullandırtan kişi. Korukçu, Çağlar’ı arayıp Evcil için kredi ister. Buyrun burdan yakın. Sonra ne olur? Korukçu olayla ilgili yargılanır, adliyeden takipsizlik kararı alır. Haydi gelin de bağırın bakalım ‘Yaşasın adalet’ diye.
Erol Evcil’in, Nesim Malki’yi öldürtmekte kullandığı kişilerden biri Mehmet Sünbül. Sünbül eski ülkücü, yeni Hizbullahçı. Sünbül ifadesinde diyor ki:
“Bu olayla alakalı bir başka ilginç hadise daha duymuştum Şükrü’den. Bu, Malki’nin öldürülmesinden iki ay sonraydı zannederim. Şükrü’nün yazıhanesine gitmiştim. Şükrü içerde yalnız oturuyordu. Selamlaşmadan sonra, Şükrü yanımdaki koltuğa geldi oturdu. Sonra ilginç bir şey anlatayım dedi: ‘Ben ve Erol Evcil geçen gün Cavit Çağlar’ın Sanayi’deki fabrikasına gittik. Cavit ile Erol görüştüler. Ayrıldığımızda Cavit yanıma gelerek elimi sıktı. Dedi ki, ‘Bu olayın böyle bitmesini biz de istemezdik. Dik başlılığının kurbanı oldu.’ Bize de ‘Dikkatli olun’ dedi. Şükrü, Cavit Çağlar’ın bu sözleriyle Malki’nin alacak verecek ertelemesinde Erol ile birlikte hareket ettiğini açıkça ortaya koyduğunu, bundan da hayrete düştüğünü bana anlatmıştı.”
Herkes Sünbül’ü arıyor
Şimdi bu sözlerin sahibi Mehmet Sünbül, olayla ilgili konuşan ve ilk ifadeleri veren kişidir. Daha sonra Şükrü Elverdi de poliste ve savcılıkta ifade verdi. Bu iki ad daha sonra birbirlerinin aleyhinde de konuştular. Birbirlerini şantajla suçladılar.
Sünbül çıktığı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bırakıldıktan sonra Bursa’da birdenbire sırra kadem basıp ortadan kayboldu.
Kaybolmadan önce etrafında söylediklerinden ortaya çıkan gerçek, Mehmet Sünbül’ün Cavit Çağlar’a şantaj yaptığı gerçeğidir. Sünbül, Çağlar’ın etrafındakilere ulaşıp, (daha cezaevindeyken) 1 milyon dolar istemiştir. Bu parayı almadığı takdirde bu ifadesini mahkemede tekrarlamakla Çağlar’ı tehdit etmiştir.
Sünbül son gece evinden çıkarken, kardeşine ve eşine, Cavit Çağlar’ın yakınlarından şantaj parası almaya gittiğini, üç güne kadar kendisinden haber alınamazsa polise başvurulmasını istemiştir. Kendisi Malki cinayetinin en önemli sanıklarından biridir. Ama yaklaşık bir aydır ortada yok. Kendisinden haber de yok. Güvenlik birimleri Sünbül’ün yurtdışı karapara operasyonlarında da sık sık kullanılan bir aktif Hizbullahçı olduğunu vurguluyorlar. Sünbül bu çevrelere göre ya İslami terör örgütlerinin içinde bazı terör operasyonları için kullanılmak üzere bekletiliyor, ya da Malki cinayeti nedeniyle öldürülerek susturuldu. Daha çok da ölmüş olabileceği üzerinde duruluyor.
Karısı ve avukatı da yana yakıla Sünbül’ü arıyor.
Evcil elde, ama…
Ben konuyla ilgili olarak Cavit Çağlar ile görüştüm. Sünbül’ün kendisine değil ama yakınlarına ulaşarak, bu konuda şantaja yeltendiğini, ama bunu asla kabul etmediklerini aktardı bana. Ayrıca konuyla ilgili olarak Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda yer alan bölümlere de itiraz etti: “Bu raporu yazanlar hakkında dava açacağım. Bana bir tek soru dahi sormadılar. Benim ve ailemin Malki cinayetiyle bir alakası yok. Bu Erol Evcil ile ben üç kez görüştüm. O kadar. Oğluma da bununla ilgili iş yapmaması konusunda uyardım. Ama o zamanlar herkes onunla iş yapmak istiyordu. Interbank’tan krediler konusunda da, o paraları sonra ödedi. Halıfleks fabrikasının satışıyla ödeştik. Evcil ellerinde. Daha ne istiyorlar benden?”
Evet, Evcil elde olmasına elde de, Türkiye bu olayın perde arkasının aydınlanmasına hazır mı?
İçişleri Bakanı Tantan ve diğer siyasi görevliler iyi niyetlerini sonuca taşıyabilecekler mi?
Türkiye ‘Yaşasın adalet’ sesleriyle yankılanacak mı? Evcil’in olaylarla ilgili olarak odak noktaya oturttuğu ve şimdi İsrail ile Londra arasında gidip gelen kaçak işadamı ve Malki’nin eski ortağı Erol Erkohen işin anahtarı mı? Ben böyle olduğunu sanmıyorum. Mafya babalarının hemen hepsinin, hatta Malki’yi öldürenlerin bile korkutarak soyup soğana çevirdiği, bir Alaattin Çakıcı’ya, bir Sedat Peker’e para yetiştirmek için koşturup duran Erkohen acaba ne diyecek? Erkohen’in ifadesi bu kadar önemliyse bir savcı ile polis atlar gider İsrail’e, ifadesini alır gelirler. Ellerinde zaten önceden verdiği ifadeler var. Mağdur olan o. Ama şimdi bütün suçları ona yıkıp işin içinden sıyrılmak isteyenlere fırsat verilmemesi gerekiyor. Türkiye Sadettin Tantan’ın adına disiplin dediği “Sus … sus …. sus … Kimseler duymasın” oyununun sonunda yine başa dönerse yazık olur.
Ben bu işlerin sonunda avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum:
“Yaşasın adalet… Yaşasın adalet… Yaşasın adalet…”