16 mart 2001
Mehmet Ağar’dan bir açıklama aldım. Diyor ki;
“Milliyet gazetesinin 15 Mart 2001 tarihli nüshasının, köşenizdeki değerlendirmelerinize bazı katkılarda bulunmak amacıyla açıklamamı gönderiyorum. 1993 – 1995 yıllarında görevli bulunduğumuz, PKK başta olmak üzere bütün terör örgütleri ile yoğun mücadelenin yaşandığı dönemde, kanunların emrettiği biçimde, ancak, inisiyatifin son noktaya kadar kullanıldığı biçimde cesur, kararlı ve netice alınan tarzda görev yapılmıştır. Sorumlu olduğumuz noktada güvenlik tarihimizin Emniyet Genel Müdürlüğü bazında en güçlü istihbarat ve operasyon gücüne ulaşılmış, bu noktada 3 büyük şehrimiz başta olmak üzere, OHAL Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ve oradan Antalya, Muğla, Aydın, İzmir ve Bursa şehirlerinde de üstün başarılar elde edilerek bu süreçte olaylarda % 95 seviyesinde azalma ve yakalamalarda da artan yüzdelerde başarılar elde edilmiş, adeta terör örgütleri eylem yapamaz hale getirilmiştir. Örgütlerin yurtdışı bağlantıları da uygun koordinasyon içinde ciddi takibe alınarak, yurtiçindeki eylemleri önceden önlenmiştir. Uluslararası işbirliği en üst seviyede temin edilmiştir. Söylediğimiz; Türkiye gibi konumu çok ciddi olan ülkenin, inşallah gelecekte bu tür çalışmalara ihtiyacın kalmaması temennisidir. Dünyanın hiçbir yerinde istihbarat ve operasyon çalışmaları şeffaf olamaz. Bizim görev anlayışımızda devlet parası yerinde ve hedefine uygun kullanılmış, bunların meyvelerinin de daha sonra toplandığı bizzat üst sorumlularca tarafıma beyan edilmiştir. Çete, haraç, cinayet gibi hepimizce nefretle kınanan yanlışlıklar bizim değil yakınımızdan, uzağımızdan dahi geçemez. Devlet bu konuda varsa, şahsi sorumlulukları tespit edecek güçtedir.”
İşte bugün mahkemelerin yaptığı da budur. Çete, haraç, cinayet ve hortum olaylarıyla ilgili olarak, şahsi sorumlulukların saptanması. O yüzden mahkemeleri çalışırken rahat bırakmakta, kahramanlık menkıbeleri yaratmamakta fayda var. Hukukun gizlisi, saklısı yok ki…
Silah taciri “Ertach” Tinar’a
Dünkü yazım nedeniyle bir de, imzasını Ertaç Tinar diye değil de Ertach Tinar diye atan, milliyeti ve işinin ne olduğu belli olmayan, Susurluk silahlarının satışıyla meşhur Hospro şirketinin şaibeli sahibinden bir mesaj aldım. Aynen şöyle:
“Sayın Özkan,
Siz niçin dilinizi çıkartıp da; ‘Bakın bakalım kahverengi mi?’ diye göstermiyorsunuz?..
Saygılarımla.
Ertach Tinar”
Ben dilimi kahverengiye bulayacak yerlere ve işlere hiç sokmadım. Benimki alın teri. O yüzden kendimden şüphe duymuyorum. Ama siz dil kontrollerinizi sık sık yapın ve yaptırın. Bir aksilik olmasın.
CHP nereye koşuyor
CHP içinde cumartesi gününe kadar istifalarla gündeme gelecek bir karışık ortam var. Partiden atılmak istenen Mehmet Moğultay ile Fikri Sağlar istifalarını sunacaklar. Moğultay istifasını vereceğini bana söyledi. Sağlar da o yolda. Şimdi Almanya’ya gidecek olan Erdal İnönü de partiden istifa edecekmiş. Çünkü anılarını yazdığı kitabında Deniz Baykal’lı yıllarını ve çektiklerini uzun uzun anlatmış. Yakın çevresine, “Bu kitap çıkınca bunlar beni de partiden atarlar. Onlar atmadan ben gideyim” demiş. Yani Erdal İnönü de artık CHP’de olmayacak. Onun istifası önümüzdeki hafta. Murat Karayalçın da bugün veya yarın Parti Meclisi’ndeki görevinden ayrılıyor. Dün de 12 profesör partiden istifa etti. İstifa furyasının ardından sanıyorum Deniz Baykal ve arkadaşları partisi olarak CHP yoluna devam eder. Baykal’ın da istediği buydu. Şimdi göstersin artık kendisini de, görsün Türkiye…