13.08.1998
Mal beyani incelenen 72 tapu sicil ve kadastro müdürü hakkinda sorusturmalar derinlestiriliyor. Kumar illetinin toplumsal yapimizda açtigi yaralar ise bir baska gerçek, intihar edenleri düsünün
TUNCAY ÖZKAN – Tapu, Türk insaninin yasaminda çok büyük öneme sahiptir. Tapu bizim için kutsaldir; evdir, tarladir, isyeridir; mülkiyet duygularinin sembolüdür. Çogu insan için hayaldir. Anayasanin bile ‘delinebileceginden’ hareket eden devlet adamlarimiz, “Ben tapumu deldirmem” diyerek bu konudaki anlayislarini ortaya koyarlar. Örnegin Süleyman Demirel, Çankaya Köskü’nün bahçesini otomobil fabrikasi olarak yabancilara dahi verebilir, ama Islamköy’deki bir karis tapulu malini ‘del-dirmez’. Bireye karsi en büyük saldiri tapusuyla gerçeklesir. Her dava biter ama tapu davalari yüz yil bile sürebilir. Adaletin terazisi tapu islerine geldi mi baska çalismaya baslar.
Geçtigimiz hafta okumaya basladigim bir dosya, Türkiye’de tapu sektöründe yasananlar konusunda beni hayrete düsürdü. Çünkü olaylar karsisinda kamunun tapu dairelerindeki ahlak anlayisinin tipki diger kurumlarinda oldugu gibi ‘delinmis’ oldugunu gördüm.
Imzasiz bir ihbar mektubuyla baslayan sorusturmalar sirasinda ortaya çikan tablo, çarpici. 1997 yili içinde yapilan bu sorusturmanin kapsami hemen bütün tapu kadastro müdürlüklerini ve yöneticilerini içine aliyor. Bu nasil ihbar mektubuymus demeyin. Belli ki içerden, Tapu Kadastro Genel Müdürlügü’nü ve çalisanlarini çok iyi taniyan bir kisiden çikmis ihbar mektubu. Mektup özetle diyor ki: “Tapu para demektir. Neden bu isleri yürüten kisilerin nasil yasadiklarina bakmiyorsunuz?”
Müfettisler çalismalarina basliyor. Manzara korkunç. Mal beyaninda bulunmasi istenilen 103 tapu sicil ve kadastro müdüründen 72’si hakkinda sorusturmanin derinlestirilmesine karar veriliyor. Çünkü hepsinin dosyasinda bulunan mal bildirimleriyle, sahip olduklari arasinda farklar ortaya çikiyor. Kiyametleri kopartan bu sorusturmalar sirasinda 30 tapu sicil müdürü hakkinda savciliklara suç duyurusunda bulunuluyor.
Inceleme kapsaminda bulunan 28 genel müdürlük üst düzey çalisani, yani genel müdür, yardimcilar ve daire baskanlari içinden de 14’ü hakkinda sorusturmanin derinlestirilmesi geregi ortaya çikiyor. Açiklamali mal beyani isteniyor. Çünkü beyan ettigi mallari ile elinde bulunanlar arasindaki kaynak kiliskisi müfettislerde süpheler olusturuyor.
Müfettislerin süpheleri ve bulgularini içeren raporlar üzerine öncelikle tapu ve kadastrodan sorumlu Devlet Bakani Isilay Saygin ile konustum. Saygin’in aktardiklari müfettislerin raporlarinda belirtilenlerden daha da ilginç. Saygin, kurum içinde üst düzey görevlere gelme çabasindaki memurlarin birbirlerine karsi bir kampanya yürüttüklerini anlatti. Gruplar olusmus. Her grup kendi adamini kolluyor. Karsisindakinin canini almak için elinden geleni yapiyor. Bölgecilik ve bunlara bagli siyasal çekismeler dorukta. Genel müdür yardimcisiyken genel müdürlük koltuguna oturtulan Talat Erdogan ise kendi teftis kurulundan rahatsiz. Ona göre teftis kurulu içindeki bazi müfettisler de iktidar mücadelesi içinde yer aliyor. Bu ugurda kavga veriyor. Hatta kendisiyle ilgili olarak saptanan ve müfettis raporlarina geçirilen bilgilerin gerçekte var olmadigini bile iddia ediyor. Oysa bu raporlar mahkeme dosyalarinda yer aliyor ve islem görüyor.
Bu dosyalar da bulunmasi gereken bazi suç duyurularinin yapilmadigi, savlar arasinda. Ama hiç kimsenin yolsuzluk iddialariyla ilgilendigi yok. O kadar ki bu iddialarin gerçekten arastirilip arastirilmadigi konusunda bile insan kuskuya düsüyor. Tapu deliniyor. Insanlar koltuk ugruna birbirlerini yiyor. Kurumlari yönetenler bütün bunlari görüp biliyor. Ama kimsenin kili kapirdamiyor. Çünkü ortaya atilan bir iddia gerçekten sorusturulup, arastirilip belgelenene kadar öylesine asamalardan geçiyor ki; gerçek, ayrintilar arasinda kayboluyor. Bu, biraz da bilinçli bir sekilde yapiliyor. Öylesine bir dezenformasyon atagi ile karsi karsiya kaliyorsunuz ki; dogru, sisler arasinda Kafdagi kadar uzak gözükmeye basliyor.
Türkiye’nin içinde yasadigi büyük yorgunluklardan birisi budur.
Siyasette bunun en güzel örnegi Tansu Çiller’dir. Yaratilan dezenformasyon nedeniyle, dogrular ile yanlislar birbirine girmis, kisi tahlil edilemez bir noktaya ulasmistir. Oysa gerçek ortadadir.
Her kafadan çikan ses, ayri yankilaniyor. Konusmasi gerekenler susuyor veya susturuluyor. Onlarin disinda her kes konusuyor. Sonuç: Kaos.
Ondan sonra ‘Bir deli bir kuyuya tas atmis, kirk akilli çikartamamis’ deyip geçiyoruz. Oysa gerçege ulasmak ve sorgulamak durumundayiz. Böyle olmazsa ne adalet olabilir, ne de ilerleme. Dün hirsizligi mahkemelerce tescil edilen kisilere, yarin payeler verilir. Vicdanlar kanar. Inançlar, sarsilir. Hakli ile haksiz, iyi ile kötü, dogru ile yanlis ayirt edilemez.
Simdi bunca tapu müdürüne iftira mi edildi? Yoksa ayni kurumun müfettislerince hazirlanan raporlarda yer alan bilgiler dogru mu? Dogruysa bu büyük ayibin altindan nasil kalkilir? Sorumlular sorumsuz, sorumsuzlar padisah… Tapu dairelerinde her vatandastan sorgusuz sualsiz kesilen vakif ve dernek ‘bagislari’ ile yapilanlari ise buraya sigdirmak mümkün degil.
Bir örnek verelim. Sultanahmet’te, Yerebatan Sarnici’nin üzerine tapucularin vakfinca yapilan binanin izni yok. Tapucu bunu yaparsa, varin gerisini siz düsünün. Demokrasiyi ertelemenin sancilaridir yasananlar. Erteleyerek bir yere varilmadiginin en somut göstergesi ise 2000’e 2 kala Türkiye’nin içinde bulundugu ortamdir. Sonuçta gelip, adamin tapusunu bile deliyorlar.
Kumarhane illeti
Ikinci konu ise kumarhaneler gerçegi. Dün kapatmak için çirpindigimiz, bataklik olarak gördügümüz kumarhaneleri bile açtirtmaya kalkiyorlar.
Hükümet turizm maskesinin arkasina saklanan kumar kepazeligini yeniden hortlatabilecek kararlarin tartismalarini yapmaya basladi bile.
Oysa Susurluk sonrasi olusan tabloda kumar, uyusturucu ve mafya üçgeninin Türkiye’ye ne büyük zararlar verdigi ortada. Kumarhaneler olmazsa Türk turizmi batacakmis… Yalan. Bundan daha büyük bir yalan yok. Kumarhaneler Türk ekonomisine degil; babalarin, kara para ve uyusturucu baronlarinin ceplerine yarar getirir. Devlet burada. Kumardan ne kadar kazandigini açiklasinlar da görelim.
Simdi yeni Ömer Lütfü Topal’lar yaratmanin veya onun biraktigi büyük rant bosluguna yeni sahipler bulmanin arsizligi dolasiyor ortada. Bosluga bakip, agzi sulananlarin Türkiye’nin yüregini hançerlemek için atacaklari adimlar var. Bunlarin maskesi hep turizm olacaktir. Baska bir seyin arkasina saginamazlar. Ama bu numarayi Türkiye’ye yedirememeleri gerekiyor. Ömer Lütfü Topal kokain belasini kumarhanelerden Türkiye’ye yaymis bir adamdir. Kumarhaneleri üs olarak kullanmis, Türkiye’de bürokrat ve hukuk adami avlamaya kalkmistir. Dokunulmazligini bu sistemde yaratttigi ölçüsüz satin alma gücü ve santajla saglamistir.
Yoksa Kafkaslar’a kadar açilip, oralarda Türkiye’nin ulusal çikarlarinin aleyhine olacak onlarca gizli anlasmanin altina imza atabilir miydi?
Türkiye, yasadigi kavram ve bilgi kaosunun içine kumar konusunda da çekilmek isteniyor. Bu tuzaga düsmek, sonu belli bir maceranin içine girmektir. Türkiye’de bu maceranin biletlerinin Bakanlar Kurulu’nda kesilmeyecegine inanmak isteriz.
Kumar illetinin toplumsal yapimizda açtigi yaralar ise bir baska gerçektir.
Kumarhane düzeninin yagmaladigi insanlarimizdan intihar edenleri düsünün. Kumarhane kapisinda sakagina dayadigi silahi, kumar illetinin pençesinde çirpinan insanlarin elinden almaya polis bile gidememistir. Kumarhanecilerin yarattigi kurtarilmis bölgeler olusmustur. Devlet içeride ne olup bittigini kontrol edemez hale gelmistir. Çünkü içeriye alinmamistir.
Ayni devlet bugün, bütün bunlari unutarak, Anayasa Mahkemesi’nin kapatmayi onaylayan kararini görmezden gelecek, Cumhurbaskani’nin dahi adinin bulastirilmak istendigi o igrenç rüsvet çarklarinin çikardigi gürültüleri bir kenara birakacak?…
‘Dün dündür, bugün bugün’ diyecek.
Olmaz. Dünün pisliginin bugünleri kirletmesine asla izin verilmemeli. Hep beraber kumarhanelerin açilmasina karsi çikilmalidir.