24 Kasım 2003
İstanbul eskiden beri terörist saldırıların merkezinde yer alır. İstanbul’da bomba patlar, çatışmalar çıkar, ayaklanmalar yaşanır. İstanbul bunların hepsine alışkındır. İstanbul’da terörist ve terörizmle mücadele konusunda deneyimli kadrolar bulunur poliste. Polis özellikle bomba ve türevleri konusunda istihbarat ve terörle mücadele başta olmak üzere, organize suçlar birimleriyle birlikte etkin bir mücadele verir. İstanbul’da teröristler genellikle avcı değil avdırlar. Polis onları saklandıkları yerde ya da eylemi gerçekleştirdikten sonra ya da daha gerçekleştiremeden bulundukları yerde etkisizleştirir. Bugün olaylar karşısında şaşkınlığın nedeni nasıl oldu da bunlar ele geçirilemedi noktasıdır.
Hesaplaşma
Dünya terör konusunda bir hesaplaşma yaşıyor. Soğuk savaş yıllarının Amerika ve Batı tarafından organize edilen İslamcı kimlikli terör örgütleri bir zamanlar komünizm ile mücadele ediyordu, şimdi kendilerini yaratanlar ve besleyenler ile savaşıyorlar. Amerika ve Batı buna o zamanlar insan hakları mücadelesi diyordu, şimdi global terör diyor. Ancak bütün bunlar dünyaya yalan üstüne yalan söyleyenler ile iki yüzlü davrananları gözden kaçırmaya yetmiyor. Anti Amerikanizm ve İsrail karşıtlığının düşmanlığa dönüşmesinin nedenleri arasında bunları gözden kaçırmamak gerek.
Türkiye hem NATO hem de meşhur Yeşil Kuşak içinde yer alan tek ülkeydi. Irak ve diğer dış politik gelişmelerde ve son yıllarda izlediği İsrail politikalarıyla Arap ve diğer karşıtların hedefleri arasında yer aldı. Ama önce Kürt-İslam, sağ-sol, ASALA, sonra PKK terörüyle boğuşturulan Türkiye kazandığı deneyimlerle bu saldırılara karşı duruyordu. Terör bataklığını kendi topraklarında kurutmaya çabalıyordu. Bunda başarılı da oldu. Türkiye hiçbir zaman İsrail gibi terör bataklığının bir unsuru ve bir terör devleti olma durumunda kalmadı. Hiçbir zaman Lübnanlaştırılamadı. Türkiye İslam ülkeleri gözünde hiçbir zaman Darül Harp yani savaş ülkesi olmadı. Türkiye bölücü terör ile mücadele ederken bile bir terör cephesi ülkesi olmadı.
Hizbullah
Bugün Türkiye’de yaşanan olayların ardında Hizbullah adlı şeriatçı bir örgüt var. Hizbullah ile Türk polisi geçtiğimiz dönemde çok başarılı bir mücadele verdi. Arkasında İran olmasına rağmen, kadrolarında Amerikalılar’ın Pakistan’da, Afganistan’da eğittiği savaştırdığı teröristler olmasına rağmen polis bunları yendi. Şimdi sorun uygun kadrolarla. Uzman ekiplerle çalışamama sorunudur. Bunu gidermek için poliste yeniden uzman kadrolara yönelmekte yarar var. Yoksa 5 gün arayla bu saldırılar gerçekleşebilir miydi?
Türkiye’de istihbaratın ve özellikle teknik istihbaratın bir düzene sokulması bunun da MİT eliyle yapılması şarttır. Polisin zafiyeti siyasetin elinin daima polisin üzerinde olmasıdır. Siyasetçi devlete polis müdürü değil kendi müdürünü atıyor gibi davranıp, buna uygun terfi ve tayin sistemini koruduğu sürece Türkiye’de emniyet içinde istikrar olmaz. İstanbul emniyetinde bu olay yaşanmıştır. Ama Türkiye bu sorunları aşar. Polisin elinde bütün bu melaneti ortadan kaldıracak kadar etkin araçlar ve elemanlar bulunmaktadır. Türkiye terörün üstesinden gelir. Yeter ki bir yumruk gibi terörün karşısında duralım. Bu noktada da Türkiye başarılı olacaktır.
Bilinç ve ulusal tavır
Türkiye’deki eylemlerle ilgili olarak El Kaide laflarını boşverin gitsin. O global ölçekte Türkiye’nin götürülmek istendiği bataklığın adı. Türkiye’ye bak El Kaide sana saldırdı diyorlar. Olayları yapanlar Hizbullahçı. El Kaide diye bizi Afganistan bataklığına sürmek isteyenler var. Haydi Türk askeri Afganistan’a. Sonrası?..
Türkiye meşruiyet ve hukukun üstünlüğü ilkesinden asla ayrılmadan, terör ile mücadele etmeli ve yenmelidir. Özgürlükleri ve demokrasiyi teröre kurban edemeyiz. Bu noktada terör ile mücadele konusunda hükümete, güvenlik kuvvetlerine destek olunmalıdır. Teröre karşı topyekun durulmalıdır. Tıpkı bir yumruk gibi kenetlenmeli ve o ulusal bilinçle terörü ezmeliyiz.