19 Kasım 2003
Terör nereden, ne için, nasıl, kimden ve kime dönük olarak gelirse gelsin karşıyım. Kan ve gözyaşıyla insanlığı bir yere götürmenin mümkün olmadığı açıktır.
Türkiye terör denilen belayla yüzyıldır uğraşıyor. Terörün çözümünün demokrasi ve hukuka bağlı olmaktan geçtiği gerçeği bugün en önemli kılavuzumuz olmalıdır. Terörle mücadelede en önemli yöntem hukuktur. Türkiye terör denilen belayı bir başka terör ile bitirmek isteyen maceracıları çok görmüştür. Bunların ateşe benzinle giden akıl fukaralarından bir farkı yoktur. Bu dönemlerde Türkiye çıkar çetelerinin ve mafya gruplarının eline düşmüştür. Bugün karşımızda duran terör illeti ile Türkiye, yeni ve güçlü toplumsal mutabakatlar ve ekonomik çözümlerle mücadele etmelidir. Yoksulluk, terör denilen belanın savaş kaynaklarını besleyen en önemli unsurdur. Terör ile mücadelenin en önemli boyutu ekonomik yanı olmalıdır. Eğitim yanı olmalıdır. Aydınlanma ve çağdaşlaşma yanı olmalıdır.
Terör kaynağı kurutulabilir
Terörü besleyen insan kaynağını bitirecek en önemli olguların başında Türkiye’de gelir dağılımında sağlanacak iyileştirmeler geliyor. Yani ekonomi ile terör arasındaki doğrusal bağlantıyı görmezden gelerek, Türkiye bu sorunlarına çözüm aramayı bırakmalıdır. Çünkü bulunamayacağı deneylerle sabittir.
Cumartesi günü İstanbul’da girişilen canlı bomba saldırıları, özellikle Ortadoğu’da yaşanan savaşın etkileri sonucu, Türkiye’de yeni bir terör dalgasının yaşanacağının habercisi. Burada analiz yaparken kullanılan aracın insan olduğu gerçeğinin altını çizmem gerekiyor. Yani terör örgütleri artık kendisini bomba haline dönüştürebilen insanlarla eylemler yapacaklarını gösterdiler Türkiye’de. Bu, yeni bir aşamadır. Türkiye’de bölücü terör -ki motivasyonları farklıdır- PKK dışında, bu yolla gerçekleştirilen ilk eylemlerdir patlayan kamyonetler.
Türkiye’de şimdiye kadar bu tür canlı bomba saldırılarını PKK gerçekleştirdi. Bir de DHKP-C’nin eylemi vardı. Şişli emniyetine karşı girişilen. Ama bu denli kitlesel bir olay yaşanmamıştı. Hizbullah hiç böylesine bir uluslararası ilişki içinde bulunmamıştı.Şimdiden önlem alınmazsa önümüzdeki dönemde bu tür eylemler yaygın olarak yaşanabilir.
Sefalet ve iki Türkiye…
Bunlar işin teknik yanları. Bir de sosyolojik ve ekonomik gerçeklikler var. Bunlar terör açısından en çok dikkat edilmesi gereken noktalar. Anadolu’sunu ve oradaki insanlarını unutmuş, karanlıklara teslim etmiş bir eğitim, sağlık ve güvenlik sistemi bu terör dalgasını yenebilir mi?
Çamur ve pislik içindeki yollar… Ev demeye bin şahidin lazım geldiği gecekondular… Kendi tanımlamalarıyla ‘yılkıya bırakılmış eşekler gibi’ umarsız ve çaresiz, olduğu yerde dönen insanlar… Ramazan’da, bayram öncesinde girişilen bir bombalı saldırı….Oturup iyiden iyiye düşünmek gerek. Kendi inancıyla bile çatışan canlı bombalar engellenebilir mi? İstanbul Türkiye’nin gelir dağılımının en üst dilimini barındıran kenti. Ama aynı kentin en lüks semtiyle ondan 15 kilometre uzaklıktaki gecekondu mahallesi arasında sanki yüzlerce yıl var. Bu farkı akıl almıyor. Ama yaşanıyor.TÜSİAD bu konulara bakmalı. Diğer meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları da bakmalı. Sorun güvenlik değil, Türkiye sorunu.
Gerçek nerede
Yoksulluk ülkelerin gerçeği. Tıpkı zenginlik gibi. Biz özürlü çocuklarını saklayan aileler gibi kendi gerçeğimizle yüzleşmekten kaçıyoruz. Yoksullarımızın sayısının büyüklüğü ve yaygınlığı bizi o kadar ürkütüyor ki, onu görmezden gelirsek sorunu da hallederiz sanıyoruz. Ta ki onlar canlı bomba olup patlayana kadar aklımıza getirmiyoruz. Ankara’daki siyasilerin elinde istatistikler var. DPT demiyor mu ülkenin gelir uçurumu yüzde 20 ile 80 gibi korkunç bir boyuta ulaştı diye. Yüzde 20 kazanıyor, yüzde 80 çalışıp duruyor ama insanca yaşayamıyor diye. Onları değerlendirip kentlerin etrafını saran bu yoksulluk halkasıyla mücadele programları üretmek yerine, hamaset ve duygularla oynayıp oy zamanları oralara gitmeyi, sonra da unutmayı maharet sayıyorlar. Benim gördüğüm bu kitleler de zaten siyasetçiden umutlarını yitirmiş, arayışlar içindeler. Siyasetçinin ve siyasi kurumların acil olarak bu kitleleri yeniden kazanması gerekmiyor mu?
Onlarla ilgilenme görevini Ankara, irtica, terör ve mafyaya mı havale etti? Terör örgütleri yoksul kitleleri, buralardaki insanların çaresizliğini, ellerindeki bombalarla birleştirip şiddete dönüştürüyorlar. Artık asıl düşmanın yoksulluk olduğunu hala görmeyecekler mi?
Türkiye bilime ve sonuçlarına inanıp güvenmeyen bir yapılanma içinde ancak saldırıyla karşılaştığında savunma yapıyor. Tilki kümese girip tavukları boğduktan sonra, ava çıkıyor. Oysa amaç, kümesi korumak olmalı.
Türkiye’de terör insanları vurduktan, öldürdükten sonra yapılanlar sorunun çözümünde etkili olamıyor. Onun için teröre karşı toplumsal mutabakat yaratmak, terörle mücadelede ekonomik mücadeleyi ön planda tutmak gerekiyor. Bir de terörle mücadelenin sadece polisiye olmadığı gerçeğini Türkiye’yi yönetenlerin aklına sokmak gerekiyor.
Yılgınlık şiddete dönüşmeden
Terör bu toprakların gerçeği. Bugün de yarın da olacak. Ama canlı bomba olan insanlar Ortaçağ dönemlerinde Anadolu’da vardı, bir de şimdi görülüyor. Arada yüzyıllar var. Bu gerçeği iyi tahlil edemeyenler, beylik laflarla yola devam ederlerse kafalarını çarpacakları kayalar çok. Ama insanlarımıza yazık değil mi? Türkiye sadece son
30 yılda yaşadığı terör olaylarında 38 bin 500 insanını ve 250 milyar dolardan fazla reel parasını yitirdi. Arada ortaya çıkan siyasal ve sosyal açmazları, yeni kavgaları bir kenara bırakıyorum.
Önümüzde duran teröre karşı ne yapılması gerektiği konusunda siyasetçilerin çözümler üretmesi gerekli. Soruna çözüm bulma işini polis, asker veya gizli servislerin üzerine yıkma kolaylığı politikacıların terör karşısındaki sorumluluklarını hafifletmez. Parlamento terörle ilgili olarak sadece yasaklama kanunlarının çıkartıldığı yer olmamalıdır.