Türkiye, Amerika’nın ilan ettiği Irak savaşıyla beraber değişmeye başlayan dünya dengeleri içinde kendisini nereye oturtacak?
İsmet İnönü, Kıbrıs konusunda Amerika’nın kaleme aldığı o ünlü mektuba yanıt olarak yazdığı satırlarda ‘Yeni bir dünya kurulur,Türkiye’de oradaki yerini alır’diyebilmişti. Acaba bugünkü veya dünkü iktidarlar ve Türkiye, Amerika ile böylesine onurlu bir ilişkiyi artık geliştirebilir mi? Bana sorarsanız çok zor. Türkiye’nin her şeyden önce yeni değişimi anlaması, ona göre tutum takınması şart bunu yapabilmesi için. Üstelik bir blöf olarak değil, yapmak istediklerini gerçekten ortaya koymalı. Ekonomisini üretir hale, siyasetini yeniden ekonomisini planlar düzeye yükseltmeli.
Amerika’da Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan ile Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Irak savaşının pazarlıklarını yapıyorlar. Her ne kadar Başbakan Abdullah Gül, ‘Müzakereleri pazarlık olarak adlandırmak mümkün değil’ dese de yapılanlar pazarlıktır. Bunda da gocunacak bir şey yoktur.
* * *
Amerikan ve Türk heyetlerinin görüşmesinde ana konu petrol pazarlıkları. Türkiye’nin tezi Irak savaşından sonra, Amerika’nın 3 trilyon dolar olarak gerçekleşecek petrol karından yararlanabilmeyi hedefliyor. Bunun içinde şimdilik Amerikan yönetiminden 93 milyar dolarlık bir ekonomik yardım talep ediyor. Amerika ise öncelikle 4 milyar dolarlık bir yardım paketini masaya koyuyor.
Türkiye’nin bu yaklaşımını Amerikalılar reddediyorlar. Bunun nedeni Irak petrollerinden Türkiye’nin istediği kadar karın oluşmasının teknik olarak mümkün olmaması. Amerikalılar 2 milyon varil olan Irak petrol çıkarma kapasitesinin
6 milyon varile 5 yıl içinde ancak çıkartılabileceğini iddia ediyorlar.
Türk tarafı ise olayın Türkiye’nin ekonomik olarak ayakta kalmasını sağlayacak bir yaklaşımla ele alınması gerekliliğini vurguluyor.
Amerikan tarafının 93 milyar dolarlık bir ekonomik paketi Türkiye’ye vermeyeceğinin kesin olduğunu buraya yazmakta bir sakınca görmüyorum. Bunu biliyorum. Çünkü ‘Bush ve Saddam’ın gölgesinde Entrikalar Savaşı’ kitabımı hazırlarken, bu noktada çok bilgi ve belge topladım. Amerikalılar bunu asla kabul etmezler. Türkiye bunda direnirse yarın ekonomik, siyasi ve basın yoluyla sosyal baskı oluşturup bizi ezmeye çabalayacaklardır. Doların kurunu böyle bir durumda iyi gözlemek lazım.
* * *
Amerika ile Türkiye arasındaki görüşmelerde ikinci ve çok önemli bir pürüz noktası da Amerikan askerlerinin Irak’a geçiş ve üslerde barındırılması konusunda Türkiye’nin hala bir karar vermemiş olması.
Amerikalılar bundan son derece rahatsızlar. Türk Hükümeti’nin özellikle Başbakan Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan’ın dün ve önceki gün yaptığı BM ve NATO kararlarının beklenilmesi açıklamaları Amerika’yı olağanüstü rahatsız etti. Amerikalılar bu yetki yasalarının Meclis’ten 18 Şubat’tan önce çıkartılması konusunda Başbakan Abdullah Gül’ün sözlerinin kendilerinde yarattığı olumluluğu, son açıklamaların ortadan kaldırdığını ifade ediyorlar. TBMM’ye sevk edilen yetki yasalarının askıya alınması, hele hele 18 Şubat sonrasına bırakılması Amerikalılar açısından kriz demek.
Amerika’da bulunan Türk heyeti de Fransız ve Alman tutumunun NATO’da yarattığı sıkıntının iç kamuoyuna yansımasını, BM kararları noktasında kesinlik kazanacak notların ortaya çıkmasının beklenmesini gerekçe gösteriyor.
Ama Türkiye’nin her iki talebi de Amerika’da uygun karşılanmıyor.
* * *
Şimdi Türkiye uzunca bir süredir kendisini etkileyen ekonomik ve siyasal kıskaçlardan arınarak dış politikasında ulusal çıkarlarının gerekliliklerini yerine getirmekle karşı karşıya. Eğer bunu yapmaz tek seçenek olarak Amerika ile iş tutar, bir yandan da ondan gelen talepleri harfiyen yerine getirmek noktasında önce söz verir, sonra işten kaytarırsa bu Türkiye’nin aleyhine olur.
Türkiye söz vermeden önce müzakere etmesini bilmelidir. Karar almadan önce ulusal çıkarlarını gözetmelidir. Kararları mutlaka ulusal çıkarları ve gelecek hesaplarına uygun olmalıdır.
Unutulmaması gereken şey, ne zaman yeni bir dünya kurulsa kurulsun; orada Türkiye’nin mutlaka olacağı gerçeğidir. Önemli olan yeni dünya düzeninde söz sahibi olabilecek politikaları üretebilmektir. İşimiz ulusal çıkarlarımızı gözettiğimiz sürece o kadar da zor değil yani.

14 Şubat 2003