06.07.1999
Kaplancıların 10 Kasım 1998’de Anıtkabir’e yapmayı planladığı intihar saldırısı son anda önlendi ve Türkiye büyük bir kaosun eşiğinden döndü. İlk bölümü gerçekleşen eylem tamamlansaydı, devletin tüm üst düzey yöneticileri ölecekti
Tuncay ÖZKAN
İslam devletini kabul etmeyenler, mundar olmuş birer leştir. Bir çukura atılırlar…
Bu sözlerle öldürme ve terör eylemlerine genel gerekçe yaratan radikal İslam arzusundaki gruplardan önemli biri de Almanya’da örgütlenip, Türkiye’ye savaş açan Kaplancılar. Grup, sayıları ve etkinlikleri açısından çok büyük olmamasına karşın, eylemlilik açısından en büyük tehlikelerden birini oluşturmaktadır.
‘Ezmeye, ezmeye, ezmeye geldik, Kemalist düzeni yıkmaya geldik…’ Tekbir getirerek, ellerindeki tahta silahlarla her yıl, deli gömleği giydirilmiş hastalar gibi, sağa sola saldırarak gösteriler yapan sarıklı, cübbeli bir sürü genç, bu sözlerle Almanya’da kurdukları ‘Hilafet Devleti’ni kutlarken, bir yandan da Türkiye’ye yönelik isteklerini haykırıyorlar. Ve radikal İslam grupları arasında amacına en çok yaklaşabilen örgüt, kamuoyunda onlara takılan adla Karasesçiler’
oldu. Öyle bir terör eylemi planladılar ve ilk aşamalarını gerçekleştirdiler ki, Türkiye gerçek anlamda bir kaosun eşiğinden döndü.
Anıtkabir’e intihar saldırısı
Almanya’da örgütlenen bu grup, kendini halife ilan eden Metin Kaplan ve uluslararası radikal İslamcı terörist Usame bin Ladin ilişkisinden doğan bir eylemle 10 Kasım 1998’de Anıtkabir’e intihar saldırısı düzenleyip, devletin üst düzey yöneticilerini ortadan kaldırmak istedi. Bu eylem İstanbul’da bir araçta otururken şüphe üzerine yakalanan militanın itirafları üzerine son anda önlendi.
Şimdiki adıyla AFİD (Anadolu Federe İslam Devleti), kurucusunun koyduğu ilk adla İCCB’nin (İslami Cemiyet ve Cemaatler Birliği) kurucusu eski Adana Müftüsü Cemalettin Hocaoğlu (Kaplan). İlk defa 1966’da Ankara’da laikliğe aykırı konuşmalarından dolayı yargılandı. 1981’de sıkıyönetim komutanlığının isteği üzerine Diyanet’teki görevine son verildi ve yurtdışına kaçtı.
Almanya’da ‘Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’ içerisinde faaliyetlerini yürüten Cemalettin Kaplan, 1984’te örgütün İran’a daha fazla destek vermesini istedi. Aradığını bulamadığı gerekçesiyle ayrılarak ‘İslami Cemiyet ve Cemaatler Birliği’ni kurdu. ‘Miebler Kirchwey 63.5000 Köln 60 Almanya’ adresinde ‘Halifeliğini’ ilan etti. Kaplan’ı asıl meşhur yapan şey, Türkiye’de her türlü radikalizmin yükselmesine neden olan dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren’in, konuşmalarındaki tutumu oldu. Kaplan, 18 Nisan 1992’de AFİD’i kurduğunu ilan etti. Kurulan bu sözde devletin vatanı genel manada dünya toprakları, özel mana da İslam âlemi, şimdilik ise Anadolu toprakları olarak açıklandı.
Başkent İstanbul’du. Anayasa Kuran, bayrağı ise Kelime-i Tevhit yazılı yeşil bayraktı. Yönetim biçimi ‘Federatif Dünya İslam Devleti’ oldu. Tıpkı diğer radikal İslam örgütlenmelerinde olduğu gibi. Almanya’da yedi bölge emirliği ve altmış cami derneğinde örgütlenen Kaplancılar, Hollanda, Fransa, Belçika ve Avusturya gibi ülkelerde üç bin taraftar topladı.
‘Karases’ Kaplan’ın 14 Mayıs 1995’te ölmesi üzerine ertesi gün oğlu Metin Kaplan halife atandı. Babası öyle istemişti. Atamaya itirazların olduğu bu süreçte muhalif fikirler ortaya çıktı. İCCB-AFİD’de bölünme başladı. Bağışların harcanışı ve hesap verilmemesi, ayrıca eğitim ve liyakat açısından yetersiz olan oğul Kaplan’ın ‘Halifeliği’nin yarattığı tartışmalar kopuşlara yol açtı. Örgüt; Metin Kaplan, Dr. Yusuf İbrahim Sofu ve Ali Settar arasında bölündü.
Muhalifler temizlendi
Kaplan’ın buna tepkisi sert oldu. Muhalif liderlerden Halil İbrahim Sofu ile birlikte biri bayan iki kişi öldürüldü. Cinayetlerden sonra örgütte kavga başladı. Cinayetlerden sorumlu tutulan Metin Kaplan bu eleştirilerden kurtulabilmek ve örgüt içindeki çözülmeyi engelleyebilmek için uluslararası terör eylemlerinin organizatörü olarak aranan Suudi kökenli trilyoner terörist Usame bin Ladin’e de başvurdu.
Kaplan, Ladin’den finansal destek sağlamaya çalışırken, para ve lojistik destekle gerçekleştirmek istediği büyük terör eylemleriyle de liderliğini pekiştirme arzusundaydı. Kaplan’ın adamları patlayıcı madde ve silahlarla Türkiye’de büyük eylemler için hazırlık yaptı. Bunlar arasında en önemlisi 10 Kasım 1998’de Anıtkabir’e karşı girişilecek intihar saldırısıydı. Bu saldırı sırasında Bursa’dan kiralanan bir uçak ve uçağa yüklenen bombalarla intihar eylemi gerçekleştirilecekti. Ayrıca yakalanan bir başka Kaplancı grubu da Fatih Camii’ni işgal ederek silahlı direnişe geçecekti.
Eylemler şüphesiz Türkiye’de büyük etki yaratacaktı. Anıtkabir saldırısı önlenemeseydi Türkiye’de her şey değişecekti. 10 Kasım sabahı Anıtkabir’deki devlet yöneticilerinin büyük kısmı öldürülecekti. Bu olayın ardından Anıtkabir ve diğer tören alanları üzerindeki uçuşlara sınırlama getirildi. Fatih Camii ise bir başka senaryonun dışa vurumuydu. Çevre halktan destek alacaklarını planlayan Kaplancılar, bunu bir isyan başlangıcı olarak düşünüyordu. Metin Kaplan ve yandaşları, pek çok suçlamaya karşın Almanya’da faaliyetlerini sürdürürken, Türkiye’deki bu eylemler ortaya çıkınca daha önce suçlandığı cinayetler nedeniyle tutuklandı. Kaplan’ın grubunda önde gelen adlar İsmet Kılıçaslan ve Gürsel Zeyrek’tir. Örgüt Avrupa’dan topladığı büyük paralarla silah ve diğer ihtiyaçlarını karşılamaktadır.
Almanya Türkiye’den kaçarak kendisine sığınan bütün radikal İslamcı terör sanıklarına kucak açtı. Bunda Almanya’nın ABD’ye karşı, Ortadoğu’da İslam ve Kürt radikalizmi kartlarını oynamak için ekipler ve etkinlikler oluşturmak istemesi rol oynuyor. Kaplancılar da, PKK gibi, Alman gizli servisinden destek alıyor. Türkiye üzerinde Kürt ve İslam kartını Ortadoğu ve Kafkaslar’daki enerji çıkarları için kullanmak isteyen Almanya, bu oluşumlara sıcak bakıyor.
Laiklikten korkuyorlar
Almanlar, Türkiye’deki bu büyük terör eylemi karşısında, ciddi girişimlerde bulunan Türk makamlarının baskısı sonucu örgüte baskın yaptılar. Çok sayıda Kaplancı’yı yakalayan Alman polisi, mali durumları gösterir belgelere de el koydu. Türkiye’de laikliği, kendi devlet isteklerine karşı en büyük engel olarak gören örgüt, Türkiye üzerinde her türlü silahlı ve propagandasal faaliyeti yürütüyor.
Türkiye’de bugüne kadar kurgulanan en büyük terörist eylem olan Anıtkabir’e intihar saldırısıyla ilgili İstanbul DGM’de yargılamalar devam ediyor. Kaplancılar, Türkiye’ye yönelik 15 günde bir çıkartılan ‘Ümmeti Muhammed’ gazetesi, aylık ‘Tebliğ’ dergisi ve uydu kanalı üzerinden yayın yapan ‘Hakk TV’ adlı televizyona sahipler.
Diğer radikal İslamcı terör örgütleri gibi Internet üzerinde başarılı çalışmaları var. Bunları propaganda amaçlı olarak kullanan örgüt, yöntem olarak silahlı mücadeleyi benimsediğini ilan etmiştir. Türkiye’de özellikle İstanbul, İzmir, Adana, Ağrı, Kahramanmaraş, Sivas, Kayseri, Konya, Bursa, Kocaeli, Sakarya, Antalya, Aydın, Giresun illerinde faaliyetlerini yoğunlaştıran Kaplancılar, radikal söylemlerini ve ses getirecek terörist eylemleri Metin Kaplan’ın liderliğine karşı çıkacak sesleri bastırmak ve tabanı genişletmek için yapıyor.
Ne diyor, ne istiyorlar?
Kaplancıların kendi yayın organlarına göre onların ‘put’ saydıkları ve kesinlikle yok etmeyi arzuladıkları şeyler şöyle sıralanıyor:
“Faşist sistem bir puttur; komünist sistem bir puttur; kapitalist sistem bir puttur; demokratik sistem bir puttur; laik sistem (dini devletten ayırma) bir puttur; Selanikli Kemal bir puttur; Kemalist sistem bir puttur; particilik sistemi bir puttur; hakkı batıla karıştırma sistemi bir puttur; milliyetçilik ve ırkçılık sistemi bir puttur…
Günümüz dünyasının putperestleri (Ebu Cehilleri; yani müşrikleri; yani münafık ve kâfirleri): Parti liderleri ve bu arada Bülent Ecevit, Erdal İnönü, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve benzerleri birer müşriktir; cenazeleri kılınmaz!… Yıldırım Akbulut ve tüm Meclis sakinleri birer müşriktir; cenazeleri kılınmaz. Sandık başına gidip bunları seçenler birer müşriktir; cenazeleri kılınmaz!.. Şeriatı değil; demokrasiyi ve laik düzeni seçen tüm memurlar birer müşriktir; cenazeleri kılınmaz!.. Ve bilcümle; ‘Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız Allah’ındır’ demeyip, ‘Milletindir’ diyenler birer müşriktir; cenazeleri kılınmaz!.. Binaenaleyh, bütün bunların tevbe-i nasuh ile tevbe etmeleri ve İslam devletini benimseyip tevhit bayrağının altında toplanmaları kurtuluşun tek yoludur!”
Müslüman ve terör yasası
Kaplancılara göre Müslüman, ‘Kuran’ın inan dediğine inanır, inanma dediğine inanmaz! Anayasası Kur’an, bayrağı tevhiddir; değer ölçüsü Allah’ın kitabıdır. Hayatın her şeyini, kanun ve nizamını, emir ve talimatını hep Kuran’dan alır. Günlük ve gecelik işleri, fert ve cemaat işleri, talim ve terbiye işleri, aile ve siyaset işleri, devletinin
kuruluş ve icraat işleri, hukuk ve ahlak işleri hep Kuran anayasasına bağlıdır.’
Kaplancılar silaha sarılmanın gayesini de, ‘adam öldürmek, mal kaçırmak, toprak kazanmak değil, içteki sükûneti sağlamak (kendi içlerindeki farklı fikirlere izin vermeyen diktayı egemen kılmak için), Kuran’ın talimat ve tebligatını yapmak ve yaymak üzere ortadaki engelleri kaldırmak için’ diye açıklıyorlar. Savaş onlara göre ‘Darül Harp’, Müslümanların cihat savaşı verdikleri Türkiye’de sürmektedir. Müslüman’ın savaşı vardır. Savaş şundan dolayı yapılır:
“Kuran emrettiği için, Kuran da Allah emrettiği için yapar. Yapmadığı takdirde rabbi tarafından sorulacağı için yapar ve yapmalıdır. Kur’an şöyle der: ‘Yeryüzünden fitne kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar savaşın! Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.’ (Bakara, 193) ‘Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanları ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizlerin bilmeyip Allah’ın bildiği düşmanları korkutup caydıracaksınız…’ (Enfal, 60)
Ben sizin istediğiniz manada bir kuruluşa bağlı değilim! Ve böyle bir kuruluşa bağlı olmaya tenezzül de etmem, hatta günah sayarım! Zira ben; Allah’a kul, Hz. Muhammed’e ümmetim; anayasam Kuran, kanunum şeriattır. Bütün müminler kardeşimdir ve hepimiz ihya edilen kuran devletinin vatandaşıyız. Vatanımız genelde dünya, özelde ise İslam âleminin her parçası ve bu arada Anadolu’dur…
Ve bu benim inancımın gereğidir. Yani; Allah’a, Kuran’a ve İslam’a inanmamın bir icabı ve bir şartıdır!.. Binaenaleyh, böyle düşünen bir Müslüman ‘terörist’ olur mu? Esas terörist böyle Müslümanlara terörist diyenlerdir. Bir başka ifadeyle; esas terörist Allah’ın mülkünde yaşadığı ve onun nimetleriyle barındığı halde onun gönderdiği şeriatı ve emrettiği ‘İslam Devleti’ni kabul etmeyenlerdir. Ve bunlar aynı zamanda mürtedlerdir, münafıklardır; cenazeleri de kılınmaz. Bunlar mundar olmuş birer leşdir, bir çukura atılırlar!”