22 Nisan 2003
Türkiye’nin ekonomik olarak kurtuluşu, ulusal savunma sanayiinin kurulmasında yatıyor. Türk ekonomisi ulusal savunma sanayiinin kuruluşu ile gelecek olan bilgi, sermaye, üretim gücü ve karla atağa kalkacaktır. Bunun formülü çok net:
Ulusal Savunma Sanayii = Devlet politikası + Siyasi irade + Yeterli kaynak + Ulusal teknoloji politikası.
Türkiye bunun peşini bırakamaz. Çünkü bu sadece ekonomik bir tercih değildir. Bu ulusal savunma, özgür, bağımsız ve büyük devlet olarak varolma mücadelesinin en önemli boyutudur. Bütçeden bu konuda yurtdışına aktarılan para bir yıllığına aynen korunarak, ek kaynaklarla ulusal sermaye göreve çağrılıp, garantiler ve güvenceler verilerek, en az 5-10 yıllık anlaşmalarla Türkiye pek sorununu çözer. Türkiye savunma sanayii anlamında bir serbest bölge uygulamasına geçip, mevzuatlarını düzenleyip bu konuda yol alırsa, 5 yıl içinde bugün ağlaşıp durduğumuz ekonomik krizleri de aşmış oluruz.
* * *
Turgut Özal ile 1990’lı yıllarda önemli bir ivme yakalandı. Bugün Özal’ın yaptıklarının üzerine ve o dönemin yanlışlarını da ayıklayıp gidersek ulusal savunma sanayiine çağ atlatırız. Eğer bugün müdahale etmezsek o dönemde elde edilenleri de kaybedeceğiz korkarım ki. Ekonomik kriz nedeniyle mevcut altyapı kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Aselsan, Havelsan ve Netaş gibi firmalar kaydedilen bu ilerlemede önemli roller üstlendi, kaydadeğer bilgi birikimi sağladı. Ancak, ekonomik sorunlar nedeniyle bugün birçok önemli savunma sanayii şirketi dağılma noktasında. Bunun sonucunda bu değerler, birikimler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ulusal şirketler tarafından yıllarca yatırım yapılan, eğitilen Türkiye’nin en önemli mühendisleri yurtdışında çalışmaya başlayacak. Konuyla ilgili ilk işaretler bugünlerde görülmeye başlandı. Beyin göçü var. Türkiye’nin mutlak surette, bu organizasyonların dağılmasını önlemesi gerekiyor. Parayla teknoloji almak çözüm değil. Çünkü ihracatçı ülke istemezse kurşun dahi atamayız.
Türkiye, herkesin bildiği gibi savunma sanayiinde kritik teknolojileri üretecek düzeyde birikim sahibi değil. Ulusal güvenlik açısından önemli bir risk bu. İhtiyaç duyulan teknolojileri dışarıdan büyük paralarla satın almak, ülkenin o teknolojileri kullanabilmesi anlamına gelmiyor. Silah satan ihracatçı ülke istediği takdirde o silahın kullanılmasını engelleyebiliyor. Bugün, hemen hemen her silah teknolojisi son derece ileri donamın ve yazılım teknolojilerini, elektronik aksanları içeriyor. Buna göre silahı satan ülke istediği takdirde, silahta kullanılan yazılım ürünlerine gizli yazılım tuzakları yerleştirebilir (Not: Bunu gerçekleştirmek son derece kolay ve teknolojiyi geliştiren ülkenin insafına kalmıştır); savaş sırasında göndereceği bir sinyalle silahın kullanılmasını imkansız kılabilir. Bu strateji, ABD’nin devlet politikası. Amerikan şirketlerinin sattığı silahlara büyük olasılıkla bu gizli teknolojileri yerleştirdiğini de herkes biliyor. Bunu diğerleri de yapıyor tabii. Tasarım ve yazılım size ait değilse, o silah en kritik yerde çalışmayabilir.
* * *
Savunma sanayii için devlet desteği şart. Yetersiz ihracat, off-set güçlükleri, mevzuat düzenlemeleri bu alanda çok önemli. Savunma sanayiimizin temel sorunlarını yetersiz ihracat, off-set mekanizmasında karşılaşılan güçlükler ve mevzuat konularında toplayabiliriz. Savunma sanayii firmaları ne kadar güçlü olursa olsun, devletin politik ve ekonomik desteği sağlanmadan ihracatın istenen düzeyde artırılması mümkün değil. İhracatı artırma politika ve stratejileri belirlenirken kalite, güvenilirlik, teknoloji, uygun fiyat gibi hususlar yanında, savunma sanayii alanında işbirliğine yönelik ikili ve çok taraflı ilişkilerin geliştirilmesi ve sıcak tutulması ile kredilendirme mekanizmalarının devreye sokulması da şart. Türk Savunma Sanayii’nin, üretimde belli bir seviyeye ulaşmış olmasına rağmen, bugün için istenilen ölçüde ihracat yapamamasının nedenleri arasında, sektörün ihracata yönelik politika, yapılanma ve koordinasyon eksikliklerinin bulunmasının ve kredi mekanizmasının henüz oluşturulamamasının da rolü bulunmakta. İsrail örneği hepimize ders olmalı.
* * *
Tarihsel gelişim dikkate alındığında, ulusal savunma sanayiinin kurulması konusunda örnek alınabilecek en güzel ülke İsrail’dir. Bazı kesimler, kuşkusuz İsrail’in insan kaynağı ve finansman açısından sahip olduğu avantajlara dikkat çekecektir. Ancak bu ulusal bağımsızlığına değer veren bir ülke için mazeret olamaz. 70 milyonluk Türkiye, 6 milyon nüfusa sahip İsrail kadar insan kaynağı çıkaramıyorsa zaten bu durum başlı başına sorgulanması gereken bir konudur. İki ülke de savunma sanayi yatırımlarına 1970’lerde başladı. İsrail; 1967 Arap-İsrail savaşından önce Fransa’nın, Türkiye; 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’yla ABD’nin uyguladığı silah ambargosundan sonra yerli savunma sanayilerini kurma kararı aldı. Ancak, bugün gelinen duruma bakıldığında iki ülkenin ulusal savunma sanayileri arasında önemli bir gelişmişlik farkı bulunuyor. İsrail dünyadaki ilk 5 ülkeden biri. Tam 1.6 milyar dolar tutarındaki ihracatıyla önde. Türkiye ise ana savunma sistemlerinin yüzde 80’ini dışardan alıyor. Hem de milyar dolarlar ödeyerek. Türkiye bu açığı bugün atılım yaparak ancak 10 yılda kapatır. Gelin bu gerçekten kaçmayalım. Türkiye için…