10 Mayıs 2001
Türkiye, enerjisinin yüzde 64’ünü ithalat yoluyla karşılamak zorunda olan bir ülkedir. Bu oran, hızla artacak, 2020 yılında yüzde 76’ya yükselecektir. Enerjide dışa bağımlılığı böylesine yüksek bir ülkenin, güvenliğini sağlamak ve enerji üretim ve sanayileşme krizlerine engel olmak amacıyla, hem ithal edilen enerji türlerini (petrol, doğal gaz, nükleer vb) hem de ithalat yapılan ülkeleri çeşitlendirerek, olası riskleri dağıtması kaçınılmazdır.Bu nedenle yürütülmekte olan petrol ve doğal gaz boru hattı projelerinin önemi büyüktür. Özellikle, 2010 yılından itibaren elektrik üretimimizin yüzde 30 – 35’ini dayandıracağımız doğal gaz projeleri bu anlamda çok büyük bir önem taşımaktadır.

Pazar kavgası
Gerçekten de 2010 yılında 55 milyar metreküp, 2020 yılında 83 milyar metreküp doğal gaz tüketeceği anlaşılan Türkiye’nin halihazırda anlaşmaya bağladığı miktar toplamı 60 milyar metreküpün biraz üzerindedir. Bu nedenle Mavi Akım söz konusu edildiğinde oradan gaz alınması değil, bunun teknolojik olarak mümkün olup olmaması tartışılmalıdır. Bu teknolojik olarak mümkün ise, kopartılan kavga, pazar kavgasıdır ve Türkiye’ye yapılan ayıptan başka bir şey değildir. Teknolojik olarak bu mümkün değilse (ki en geç altı ayda kimin yalan söylediği belli olacaktır), o zaman bu projeye yatırılan para ve ümitlerin hesabı tek tek sorulacaktır elbette. Adları ister Mesut Yılmaz olsun, ister Recai Kutan, ister Bülent Ecevit. Ne fark eder ki? Öte yandan Mavi Akım’a tek başına bir gaz projesi olarak bakmak mümkün değildir. Özellikle Bakü – Ceyhan’da iyi gelişmelerin kaydedildiği bir dönemde gündeme oturmuş bir proje olduğu için ve Türkmen gazının önünü kestiği gerekçesiyle çok tartışılmaktadır. Peki, Şahdeniz’de Azerilerin gaz bulmasının Türkmen projesine etkisi nasıl olmuştur? Kuşkusuz olumsuz. Şimdi Azeriler ile Türkmenistan bu nedenle birbirlerini hainlikle suçlayabilirler mi? Hayır. Peki ama bazı aklı evveller Türkiye’yi nasıl suçlayabiliyorlar?
İhtilaf konusu
Türkmenistan – Türkiye – Avrupa Boru Hattı Projesi’nde dikkat edilmesi gereken husus, deniz geçişi nedeniyle kıyıdaş ülkeler arasında ihtilaf konusu olan Hazar’ın hukuki statüsüdür. Bu çözümlenememektedir. Türkiye için en uygun proje Kerkük gaz rezervlerinin Türkiye’ye taşınmasını sağlayacak Irak – Türkiye boru hattıdır. Bu projeyi diğerlerinden farklılaştıran en önemli özellik, işletilmeyi veya rehabilite edilmeyi bekleyen büyük hidrokarbon sahalarını kapsayan, oldukça yakınımızda yer alan ve geçiş ülkesi bulunmayan bir özelliğinin olmasıdır. Ancak Birleşmiş Milletler ambargosu nedeniyle Irak’ın hem enerji potansiyeli, hem de bu projenin ekonomik olma özelliği geri plana itilmektedir. Kaldı ki 80 milyon ton/yıl kapasiteye ulaşabilen Kerkük -Yumurtalık Ham Petrol Boru Hattı’nın ambargo nedeniyle uzunca bir süredir işletilememesinden kaynaklanan zararımız yaklaşık 40 milyar dolardır. Kimse Amerika veya diğer müttefiklere bu ne rezalettir diye sormuyor. Azeri ve Kazak petrolünü Hazar Bölgesi’nden taşımaya yönelik Bakü – Ceyhan Projesi, Türk Boğazları’nın mevcut durumu da göz önüne alındığında alternatif taşıma güzergahlarına göre hem ekonomik hem de çevresel açıdan en uygun proje konumundadır. Ancak, bugün ikinci aşamaya geçmek üzere olan bu hattın önündeki pek çok engel içinde İran alternatifi ve şirket politikaları da büyük dikkat çekmektedir. Bu durum, bölge ülke hükümetleri ile ABD’nin desteğine rağmen Bakü – Ceyhan Projesi’nin ilerlemesini durdurmasa da yavaş yol alınmasına ve kuşku ile çalışılmasına yol açmaktadır. Özellike ABD tarafından verilen desteğin niteliğinin, İran Cumhurbaşkanı Hatemi’nin yeniden seçilmesi sonrasında şekillenecek ABD – İran ilişkilerinin gelişme yönüne de bağlı kalacağı kuşkusuzdur. İran – Türkiye hattında gaz İran tarafından kapıma kadar getirilecek. Bakalım bizimkiler Amerika’yı aşıp bunu almayı bu sefer başarabilecekler mi?
Anahtar: Enerji
Çoğu zaman enerji projelerinin geliştirilmesinde uluslararası ilişkiler ve siyaset, ekonomik kaygıların önüne geçebilmektedir. Ancak, bu tip projeler makroekonomik açıdan uzun vadede etkilerini gösterecek projelerdir. Bölgenin siyasi istikrarsızlığını giderecek şey, ‘enerji’ ve getireceği ekonomik kalkınmadır. Siyasi sorunların aşılmasında en önemli anahtar da enerji. Şimdi bu anahtar ile Türkiye’nin buluşmaması için ellerinden geleni yapanlar ve onların dümen suyundaki lobiciler konusunda neden hassas davrandığımı umarım anlatabilmişimdir. Türkiye’nin rüşvet ve yolsuzluk mücadelesiyle bu gerçeklerin de bir alakası yok. Rüşvet ve yolsuzluk mücadelesi, Türkiye’nin varlık sorunu. Kimsenin bundan kaçması mümkün değil. Kaçan da kurtulamaz bu kavgadan. Mafya babaları kaçtı kurtuldu mu? Siyasiler kaçıp kurtulsun.