17 Temmuz 2003
Amerikan misyonunun Türkiye’de hassasiyetle üzerinde durduğu konulardan bir tanesi ticarette aleyhlerine dönen gelişmeler. Türkiye’de kaybettikleri pazar payı. Amerikan ürünlerine karşı giderek tırmanan bir almama, tüketmeme durumu var. Bu boykot ilan edilmeden, kampanyalar yapılmadan oluşmuş durumda. Amerikalılar’ın yaptıkları araştırmalara göre Irak Savaşı’ndan bu yana Türk pazarında yüzde 13 oranında pay kaybettiler. Türk insanı Amerikan ürünü kullanmamaya başladı. Türkiye AB veya Amerika’da olduğu gibi yerli malı kullanın propagandası yapmamasına karşın, ulusal bilinç yerli tüketim ürünlerine yönlendiriyor insanları. Türkiye’de kültürel olarak ulusal davranma bilincinin yüzde 78 olduğunu saptamış aynı çalışma.
Karşıtlık mı?
Aslında Amerika karşıtlığı noktasında Türkiye gibi yıllarca kendisini ‘Küçük Amerika’ olarak tanımlayan bir ülkenin bunca hızla yol alması sadece iç dinamiklerin ortaya koyduğu bir şey değil. Türkiye’nin Amerika karşısında güvenini yitirmesinde, kendini Amerika’dan uzak hissetmesinde en büyük hatalar Amerikan tarafından geldi.
İlişkinin böylesi
Türk- Amerikan ilişkilerinde 1950 sonrası gelişmelere baktığınızda Türkiye, Amerikan tarafının garip dengeleri içine oturmuş, bu ilişkiden dolayı gelişiminde bir etki oluşmamış bir ülke. Amerikan tarafı 1960’lardan sonra Türkiye’den hep taviz istemiştir; ‘Kıbrıs’a çıkma, Kıbrıs’tan çık, Sovyetler’le ilişki kurma, Ege’de Yunanistan’ın istediğini yap, Ortadoğu’da sözümden çıkma, ben isteyince AB’ye gir, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne ses çıkarma, sattığım silahları orda kullan burda kullanma, Kürtler’le ilgili öyle yapma böyle yap, Kuzey Irak’a gir, ama benim dediğim yere git, olmadı çık vs. vs. vs…’
Bir ilişkide 50 yılın özeti böyle olunca Türkiye’nin kendi iç dinamikleri ne oluyor diye hiç düşünmediler tabii. Ama Türkiye’de çok şey değişti. Onların ilişkide olduğu çevrelerin dahi anlayamadığı kadar çok şey değişti. Halk değişti. Talepler değişti. Olaylara, ülkelere, insanlara bakış açısı değişti.
Amerika’nın İstanbul konsolosluğunda Türkiye’de Amerikan ticari ürünlerine karşı gerçekleşen almama olgusuyla ilgili toplantılar yapıldı. Nedenler araştırılıyor. Bunun gelişmesi, muhtemelen hızlanarak sürecektir. Hiçbir örgüt, kurum desteği almadan halkın kendi içinde geliştirdiği bu tür bir yaklaşımı Amerika’nın sağlıklı okuması şarttır. Türkiye ile ilişkilerinde Amerika çok önemli bir dostunu, Türkiye ise stratejik olarak bir büyük alternatifini yitirme noktasına gelmiştir.
Vermek ve almak
Amerika’nın artık talep etmekten, buyurmaktan ve sürekli ceza kesen bir ülke olmaktan çıkması lazım. Türkiye’nin iç dinamiklerini, Türkiye’nin gelişimini görmesi lazım. Eğer Amerika bu tutumunu devam ettirirse, korkarım sıkıntılarımız giderek daha da büyüyecektir. Bunun önlenmesinde en önemli görev Amerikan tarafına düşüyor. Borç para vermekle, müttefik olmak arasında büyük fark var. Türkiye kendisini küçük Amerika tanımına sokan ilişkilerin sonucunda Birleşmiş Milletler’in gelişmişlik endeksinde 95. sırada yer alıyor. Oysa daha 10 yıl önce AB üyesi olan ülkeler ilk 25 içindeler. Aradaki fark dağlar kadar. Bu farkı Amerika görüyor da Türk yurttaşları görmüyor mu? Türkiye bunca yıldır tekstilde Amerikan kotalarının altında inim inim inliyor, niye bir gelişme olmuyor? Amerika Türkiye’nin toplam kalitesine katkı yaratacak çözümlerle Türkiye’ye gelirse, Türk halkını kazanabilir. Bu bence Ankara’da siyasetçi kazanmaktan daha değerlidir.