22 Mayıs 2002
Türkiye’nin adaleti savcılık kurumunun işlemesine endekslenmiş durumda. Savcılıkların ne kadar önemli olduğunu her geçen gün daha iyi kavrıyorum. Örneğin “komplo” haberleri sırasında savcılıkların ne kadar önemli olduğunu, dosyaların nerede bakılacağına bir otoritenin karar vermesinin adaletin gerçekleşmesinde ne denli öne çıktığını gördüm.
Bakın “şike skandalına” hâlâ hangi mahkemenin bakacağı konusunda karar verilemedi. Dosya şimdi Yargıtay’da. Daha baştan hangi savcı bakacak bu olaya diye, dava dosyaları top misali oradan oraya atıldı durdu. Bakacak savcı bulunamadı. Şimdi o olayın uzantısı yetkisizlik kararlarıyla mahkeme aranıyor. İpin ucunu tut tutabilirsen.
Suç da sahipsiz suçlu da
Suç orta yerde duruyor, suçlu da. Bakacak kamu iradesinin olmamasından büyük adaletsizlik olabilir mi? Bana göre olamaz. Suç ve suçluyla mücadelede, Cumhuriyet’in devrimlerinin ve yarattığı değerlerin korunmasında “Cumhuriyet’in savcıları” en ön safta olmayacak da kim olacak? Savcılık koltuğunda oturanlar hepimizden ve herkesten önce Cumhuriyet’i, kavramlarını, demokrasimizi korumak ve bu ülkeyi adalet içinde yaşanır kılmakla görevli değiller mi? Görevliler. Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan irade onun siyasi ve kurumsal geleceğini gençlere, hukukunu ve değerlerini koruma görevini savcılara vermiştir. Savcılıklarımız bu kavramların ışığında olayları değerlendirmek durumundadır.
Sözün özü; Türkiye bugün bir “cumhuriyet başsavcısı”na ihtiyaç duymaktadır.
Bu kavramın ve kurumun yerleşmesinde siyasilerimiz yasal düzenlemeye öncelik tanımak durumundadırlar. Adaletini sağlayamayan, Cumhuriyet’in kavram ve kazanımlarının bekçisi savcılık müessesesini böylesine kurumsal bir reforma tabi tutamayan parlamentomuz en büyük günahlardan biri işlemiş olur. Bunun için gerekli yasal düzenleme bir an önce gerçekleştirilmelidir. Bu kurum yasal olarak oluştuğunda hukuk sistemimiz rüşvet, kayırma, iltimas, kargaşa gibi başıbozuk görüntüden kurtulacaktır.
Fiilen başsavcı var
Yargıtay Başsavcılığı kurumu bu anlamda zaten fiilen (ortada yasal boşluk olsa da) Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı gibi işlev görmektedir. Doğrusu mihenk taşı niteliğindeki hukuk adamlığı ile Türkiye için büyük bir gurur kaynağı olan, güvence olan Sabih Kanadoğlu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamını Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı konumuna oturtmuş durumda. Siyasiler sadece kurumsal tanımlamada bulunacaklar o kadar.
Türkiye’de savcılık kurumunun çalıştığı zaman, bugün yakındığımız pek çok konuda eleştirilerin ortadan kalkacağı da bir gerçek.
Adalet inancı sadece kitaplarda güzel olmamalı. Adalet, hukuk, yargı kavramalarının yaşanır kılınması gerek. Yaşanmayan, öğretide kalan bir hukuk ve yargı sisteminin adalet dağıtması mümkün mü? İnsanı ve yaşadığı dünyayı düzenlemeyen hukuk ve yargı, günlük sorunlara çözüm getiremeyen bir yargılama sistemi iyi olabilir mi?
Yaralı hukuk
Bugün Türkiye’de yargısal alanda, hukuksal gelişimde ve adalet dağıtımında büyük yaralar var. Bu yaraların, sıkıntıların giderilmesi için hukuk reformu şart. Bu reformun en önemli ayağını Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı kurumunun oluşturulmasında görüyorum. Türk Ceza Yasası ve diğer yasalardaki düzenlemeler konusunda Türkiye ne kadar acil davranma zorunluluğu içindeyse, bu konuda da aynı aciliyeti göstermek zorunda. Yoksa günlük sorunlar ve sıkıntılar, yaralı hukuk düzenimizi, yargı sistemimizi inanılmaz derecede değer kaybına sürükleyecek. İnsanların hukuka, yargıya olan inançları tükenecek. İnsanlarımızın inançlarını, hukuka saygılarını ve hukukun kendisine karşı saygısını yüceltmek için siyasilerimizi bu noktada göreve davet ediyorum. Şimdi Sabih Kanadoğlu’nu Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı olarak görevlendirmenin tam zamanıdır