14 Nisan 2003
Akıllarda bir soru… İnsan elinde olmadan takılıp kalıyor; Türkiye silah gücü bakımından güçlü bir ülke mi? Kendisini savunabilir mi? Bana binlerce mesaj geliyor bu soruyla yüklü. İnsanların Irak Savaşı sonrasında aklında hep aynı şey: Ya biz de bir saldırıyla karşı karşıya kalırsak? Ne yapabiliriz?
Örneğin Kuzey Irak’ta bir oldu bittiye, Kıbrıs’ta bir çatışma haline, Ege’de bir saldırıya karşı koyabilir miyiz? Savunma araçlarımız yeterli mi? Bize saldırıya hazırlananlara saldırabilir miyiz? Onları etkisizleştirebilir miyiz? Örneğin Kerkük, Musul’da Türkiye’nin elini, kolunu bağlayan şey savunma sanayiinin de içinde bulunduğu dışa bağımlılık hali midir? Kısacası bunca ateşin ortasında, Türkiye’nin silah gücü nedir? Türkiye yarın veya gelecekte bu cehenneme dönmüş bölgede, özgür ve bağımsız yaşamasını sağlayacak silah ve savunma sanayiini yaratabildi mi?
* * *
Geçmişte kötü tecrübelerimiz var. Türkiye, Kıbrıs ile ilgili sorunlarla 1950’den sonra boğuşmaya başladı. Ama Ada’ya asker çıkaracak gemisi yoktu, uçağı yoktu, paraşütü yoktu. Kıbrıs’ta geç kalınmasının nedeni 1963’ten 1974’e kadar çıkarma gemisinden hava desteğine kadar, pek çok eksiğin ancak tamamlanabilmesidir. Süleyman Demirel ve o dönem hükümetleri bu konuda orduya yeterli ödenekleri ayırıp, silah almış ve 1974’te ne kadar olduysa o kadar silahla, Ada’ya askerlerimizin çıkmasını sağlamışlardır. Ama Kıbrıs savaşı zamanı, Türkiye’nin elindeki olanaksızlıklar nedeniyle, bir saldırıyı önlemek amacıyla Yunanistan sınırında konuşlanması gereken tanklar, benzin bulunamadığı için Kırklareli’nde ve diğer illerde kalmıştır. Yani Kıbrıs çıkarması 10 yıllık bir hazırlık sonrasında ancak bu kadarlık bir birikimle gerçekleştirilebilmiştir.
* * *
Turgut Özal sonrası savunma sanayiine yatırımlar yapıldı. Bu çok önemli bir karardı. Kimse bunu sorgulamıyor. Ama harcanan paraların Türkiye’nin mi yoksa silah tekellerinin mi işine yaradığı tartışması hala ortada. Ama Özal sonrasında Türkiye modern silah sistemleriyle tanıştı. Teknolojiler eksik de verilse, Türk askeri bunları gördü. PKK terörü sırasında ise bu konudaki eksiklikler, başta çok büyük kayıplar verdirdi askerlerimize. Sonra bu da giderilmeye çalışıldı. Ama Batılı güçler 1974 Kıbrıs Harekatı’ndan sonra Türkiye’nin savunma sanayiinde hep kendi
kontrollerinde kalmalarına özen gösterdiler. Buna uygun ambargolar, yasaklar uyguladılar. Terör karşısında bile Türkiye’nin savunmasını zayıflatacak şeyler yaptılar. Mermi satmadılar. Tank vermediler. Elimizdeki silahların kullanımını sınırladılar. Şimdi pek çok şeyi yapabilen, ama yetersizliği ve dışa bağımlılığı ortada bir savunma sanayiimiz var. Bunu ulusal sanayimizle birlikte, devletin kaynak aktararak Türkiye ihtiyaçları doğrultusunda yeniden düzenlemesi gerekiyor. Ama acilen yapmalı bunu.
Bu alandaki 10 Türk firmasını çağırıp görev vermeli. Onlara savaş sanayiini kurdurmalıyız. Türkiye’nin yaşamsal önceliği sanayisini geliştirmesidir.
* * *
Türkiye ne yazık ki geleceğinin kurgulanmasında, buna dönük koordinasyonda sınıfta kalmıştır. Bakın Amerika 1998 yılından bu yana Irak Savaşı’na hazırlanıyor. Bugün Türkiye ile Kuzey Irak konusunda Amerika adına görüşmeler yapan Halilzad, 2000 yılında daha planlama aşamasındaki Irak Savaşı’yla ilgili olarak, Türkiye’nin savunma sanayiini tahlil ediyor. Diyor ki: ‘Enerji güvenliği konusunda Körfez Bölgesi’nin dışında, Hazar Havzası da önemli bir role sahip olacaktır.Türkiye ABD ve Batı Avrupa ülkeleri, Bakü-Ceyhan boru hattının inşasına hazırlanmalıdır. Bu hat, Türk-Amerikan ve Avrupa stratejik ortaklığı için yeni bir başlıktır.
Körfez Bölgesi ve Hazar Havzası’ndaki petrol kaynaklarının güvenliği konusunda Türkiye’nin işbirliğini sağlamak amacıyla Batı,Türkiye’ye daha fazla özen göstermelidir.
Bilindiği gibi Irak, İran ve Suudi Arabistan ve raporlara göre Ermenistan’ın Türk hedeflerini vuracak menzile sahip balistik füzeleri vardır. İran menzili daha uzun olan nükleer silah ve füze üretim planları yapmaktadır. Bu durum karşısında Türkiye’nin endişeleri artacak, Ankara bu füzelere karşı Batı müttefiklerinin yardımıyla veya kendi imkanlarıyla füze üretme yoluna gidecektir. Türkiye yakın zamanlarda füze üretme sistemlerine olan ilgisini de dile getirmiştir.
Türkiye, Basra Körfezi ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının güvenliği konusunda hayati bir önem ve konuma sahiptir. Türkiye’deki askeri tesisler her iki bölgeyi de izlemek açısından mükemmel konumlara sahiplerdir.
Örnek vermek gerekirse Hazar ve Körfez’deki enerji kaynakları Türkiye’deki İncirlik Üssü’ne 1000 km. uzaklıktadır. Enerji kaynaklarının güvenliği ve korunması konusunda Türkiye ile yapılacak bir antlaşma Türkiye’nin Batı Avrupa ve ABD ile olan ilişkilerine stratejik bir yön verecektir. Türkiye, kısa menzilli füze üretimi ve tasarımı kapasitesine sahiptir ve ileride bu füzelerin uzun menzillilerini de geliştirebilir. Ancak Türkiye’nin tüm bu projelerini uygulayabilmesi, NATO ve ABD ile olan ilişkilerini ne derece sağlıklı götürdüğüne bağlıdır.
İşte tüm bu gelişmeler göz önüne alınırsa hem Türkiye’nin kendi savunması açısından hem de bölgedeki Amerikan güçleri ve dostlarının savunulması için Türkiye topraklarına veya Türk karasularına füze savunma sistemleri kurulmalıdır. Aynı zamanda Batı mühendislerinin ürünü olan erken uyarı sistemleri de Türkiye ve bazı Ortadoğu ülkelerine yerleştirilebilir. ‘
* * *
Türkiye zorda kaldığında NATO’dan yardım alamayacağını gördü. Tam teslim olmadığında Amerika’nın da kendisine sahip çıkmayacağını biliyor. Yani yabancıların düşündüğü kadar kendi savunmamızı düşünsek bize yeter. Acilen Türkiye’nin ulusal savunma sanayini oluşturup, güçlenmeye ihtiyacı var. Buna kaynak aktarımı sağlanmalı. Ama bu kaynakların doğru kullanımı da mutlaka iyiden iyiye takip edilmeli.
Türkiye kimseye kolay yem olmayacak kadar güçlü bir toplumsal ve köklü silahlı kuvvetler yapısına sahip. Gelene haddi bildirecek bir halkı var. Bunlara karşın bu topraklarda varolmak istiyorsak ordumuzu mutlaka daha da güçlü ve sağlam tutmalıyız.