15 Kasım 2003
Sıkılıyoruz… Sıkıntılarımızı sanki ilk kez yaşıyor gibi sıkılıyoruz. Kimi görsem surat asık, mutsuz. Aslında hep kendi girdabımızda takılı kalmamızdan kaynaklanıyor, aynı sorunlarla boğuşmamız sorunun kaynağı. Başkalarının yardımıyla değil, ancak kendi çabalarımız ve birbirimize tutunarak bu girdaplardan kurtulabileceğimizi bir türlü anlayamıyoruz. Stratejimiz yok, koordinasyonumuz yok, kendimize inancımız yok. Oysa Türkiye’nin de, birey olarak her yurttaşımızın da kurtuluş reçeteleri kendisinde. Biz istemedikten ve kurtuluş çabamız olmadan hiçbir sorunun üstesinden gelemeyeceğiz.
Kuzey Irak fıkrası
Örneğin Kuzey Irak’ta yaşadıklarımıza bakın. Daha 8 ay önce bize her koşulda yardım edin diye gelen, yaşamlarını borçlu olan Kürt beyleri bugün bizi Irak’a sokmuyorlar. Dedim ya sorunlara biraz da açık kafayla, olayların üstüne çıkarak bakmak gerek. Yazıyı sevimli kılalım biraz da gülelim isterseniz. Türkiye’nin bu konulardaki tutumu bana bir Temel fıkrasını anımsattı.
Temel, altına kaçırıyormuş. Karısı bu durumdan çok şikayetçi olmuş. Doktora gitmişler. Tedavi başlamış.Dursun ziyaretine gitmiş. Sormuş soruşturmuş, hastanede Temel’in yattığı bölümü güçlükle bulmuş. Temel psikiyatri bölümünde yataklı tedavi görüyormuş. Arkadaşlar sıkı sıkı sarılmışlar. Ağlamışlar. Gözyaşlarını silen Dursun sormuş:
-Nasıl oldun Temel.
-İyiyim, çok iyiyim tedavi oldum…
-Nasıl yani?
-Hala altıma kaçırıyorum, ama artık dert etmiyorum.
Ekonomi tıkırında
Türkiye artık Amerika tarafından tedavi edildiğinden olsa gerek, orada olanları dert etmiyor ya da edemiyor. Siz ne dersiniz?
Ekonomi bizi boğuyor. Kimine göre düzeliyoruz, kimi bunlar geçici diyor. İhracat rekorları kırılıyor. Ama İSO’ya sorarsanız ihracatın yüzde 30’u, ithalatın yüzde 60’ı hayali. Yani kayıt dışılık içinde boğuluyoruz. Türkiye’nin ekonomik durumu bir başka fıkrayı getirdi aklıma.
Çok güzel bir kadın doktora başvurmuş:
-Doktor ben çok sıkıntı çekiyorum. Olur olmaz yerde gaz çıkartıyorum. Ama kokusu ve sesi olmadığı için, bunu kimse hissetmiyor, yalnız ben hissediyorum ve artık çok bunaldım, intiharı düşünüyorum…
Doktor tamam, biz bunu tedavi ederiz demiş. Aradan haftalar geçmiş. Kadın gene doktora gelmiş sevinçle:
-Doktor, artık sesini duyuyorum.
-Tamam efendim, kulaklarınızdaki sorunu hallettik şimdi sorun burnunuzu düzeltmekte, ondan sonra diğerlerine bakacağız…
Bir de kaderciliğimiz var. Hafızamızı çalıştırmayan, bize geleceğimizi kurgulatmayan, önlem almamızı engelleyen boşvermişliğimiz.
Böyle gelmiş böyle gider
Türkiye’nin en zengin adamı, son model arabasında trafikte ilerlerken, kırmızı ışıkta durmuş.
Arkadan gelen derme, çatma bir kamyon, kırmızı ışıkta duramayıp gelip trilyonluk arabaya çarpmış. Kamyonun şoförü inip, Türkiye’nin en zenginine:
-Aman ağabey, ne olur kıyma bana, araç sigortasız, ben sigortasız çalışıyorum, açım, çocuklar evde ekmek bekliyor, aylar sonra bir iş buldum, kaza başıma geldi . Bak çok bir şey yok, sen tamir ettir…
-Peki kardeşim…
Zengine dualarla her iki şoför araçlarına binmiş yola devam etmişler. İkinci kırmızı ışıkta yine son model otomobil durmuş, arkasında kamyon. Kamyon gene duramamış, gitmiş otomobile vurmuş arkadan. Zengin dönmüş bakmış kamyoncuya, kamyoncu başını camdan çıkarıp bağırmış:
-Ağabey merak etme, gene ben…