10 Ekim 2003
Sokrat, kendisine sürekli yağcılık yapan, her dediğini tasdik eden, adeta dalkavuğu gibi davranan adama bir gün dönmüş ve demiş ki:
‘Kardeşim, bir tek gün olsun farklı bir şey söyle ki, iki kişi olduğumuz anlaşılsın…’
Türkiye’de de bir dalkavukluk dönemi yaşanıyor. Çünkü Türkiye’de iktidarı bulunanların muhalefetlerini kabullenme sorunu var. Siyasiler değil sadece, bürokrat ağalar türedi. Oturup devletin egemen koltuklarına, haklarında konuşanların, yazanların kellesini istiyorlar. Eleştirdiniz mi yandınız. Ağalar zannediyorlar ki mahkeme kadıya mülktür! Yanılıyorlar. Bunlar gelir geçer, yarın utançlarından sokaklara çıkamazlar. Yaptıkları yanlarına kalır sanıyorlar, aldanıyorlar.
Muhalefet olmalı
Oysa gücü elinde bulunduranların, meşruiyetleri için, muhalefeti kabullenmeleri ve gelişmelerine yardımcı olmaları şarttır. Muhalefeti olmayan iktidar meşru değildir.
Türkiye farklı bakış açılarına, değişik görüşlere, yeni insanlara her zamankinden daha çok ihtiyaç duymakta. Türkiye’de çoğunluğu oluşturan halk yığınları değiştiremeyecekleri sorunları görmezden gelerek ama acısını içlerinde duyarak yaşıyorlar. Çünkü zaman onlara bu sorunları çözme noktasında bir değişim aracı getirmedi daha. Ama 3 Kasım seçimleriyle birlikte bu değişim başladı. Devamı da gelecektir. Halk yığınları hep görmezden gelerek, yaşamazlar. Kaderlerine bir yerde müdahil olurlar.
Paspas olmamak
Donald Rumsfeld, geçtiğimiz hafta bir konuşmasında eski bir Chicago atasözüne vurgu yapmış:
‘Kendinizi paspas yerine koyarsanız, birileri ayakkabılarını üstünüzde mutlaka siler…’
Bizim ‘Ayakçılığın sonu kıyakçılıktır’ sözüne benziyor.
Türkiye özellikle Amerikan politikaları noktasında birinci tezkere ile ‘iki kişi olduğunu’ bütün dünyaya gösterme başarısını gösterdi. Şimdi asker gönderme noktasında gerçekleşeceklere iyi bakmak gerek. Hükümet, Türkiye’nin Amerika’nın yanında ikinci bir kişilik olduğunu gösterebilirse-ki çok zordur bu denli bağımlı olan bir ülkede bunu başarmak-o zaman pek çok noktada hükümetin doğrularını alkışlamak gerekir. Ama eğer bu olmaz da Türkiye bölgenin ayrık otu haline dönüşür ve Kürtler’in bile gerisine düşürse, o zaman iktidar sallanır. Hele kazanımlar iyi anlatılmaz da, Irak ikinci bir Yemen olursa, her cenaze iktidardan öyle şeyler götürür ki, yağdanlık kalemler bile buna çare bulamazlar.
Türkiye gerçeği
Ve bizim Ünsal Oskay hocadan sevdiğim bir söz:
‘Yanlış hayatlar, doğru yaşanamaz…’
Biz Türkler ya yanlış hayatları doğru yaşama hatasındayız ya da doğru yaşamları yanlış hayatlarla sürme gafletinde. Her ikisinden de kurtulup, bu kaosu bitirmek gerek. Bunu başaracak olan da acılarıyla yaşama tutunan halk yığınları. Türkiye’nin makus kaderini onlar değiştirecek.