10 Kasım 2003
AB ile Türkiye ilişkilerinde karşılıklı ihtiyaçların doğurduğu olumlu bir noktadayız. Ama AB tarafının masada görüşmeler sırasında ileri sürdüğü yeni argümanları Türkiye’nin iyi okuması ve bunlara karşı çok düşünerek adım atması gerekiyor. Bu yolun sonunda dönüş yok. Uluslararası hukuk ve meşruiyet ile kurulan Türkiye Cumhuriyet’i, her kazanımını ve tavizini yine meşruiyet ve uluslararası hukuka uygunlukla bütünleştirmelidir.
Türkiye zor lokma
AB açısından temelde Türkleri sindirme sorunu var. O nedenle geviş getiriyor. O mideden o mideye… Yani bıraksanız Türkiye gelsin ama Türkler gelmesin AB’ye diyecekler. Bunu da anlamak mümkün. Çünkü AB temelinde oluşturulmaya çılışılan ortak kültürün karşıtlarından biri Türkler. Türkler’in AB açısından kabulü, ortak yaşama olanaklarının geliştirilmesinin zorluğunu AB ülkelerinde çalışan işçilerimizin entegrasyonunda görmemiz mümkün. Türkler’siz bir Türkiye isteğiyle yanıp tutuşan AB’ye bizim de kendimizi doğru olarak aktarma, evrensel gelişmişlikle birlikte hareket etme isteğimizi gösterme sorumluluğumuz var. Çünkü içine gireceğimiz yapıda bizim boğuştuğumuz pek çok sorun ortadan kalkmış durumda. Bizim de bunları ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bu da kolay aslında…
AB tek taraflı istek değil
Türkiye için AB tek taraflı bir arzu değil. Yani biz kapıda yatıyoruz da, istiyoruz da AB bizi istemiyor diye bir şey yok. 40 yıllık AB serüvenimizin başlangıcından buna gelinen noktada kimi zaman biz nazlanmışız, kimi zaman onlar. Ama karşılıklı olarak bir ortak olma iradesi var. Bu irade hiç değişmemiş. Bu iradenin sonucu olarak hala masadayız. Yani komplekse gerek yok ilişki karşılıklı, bu nedenle de müzakereleri diplomasinin bütün olanakları içinde ele almakta ve zorlamakta yarar var. Hukuk kanallarını kullanmakta yarar var. Türkiye’nin içine kapanmadan, dışarıya doğru açılımlar yapması, meşruiyet ve uluslararası kabul araması şart. Kendimizi anlatmamız şart. Türkiye’nin değerlerini Türkler’in yarattığını ve Türkler’in çok değerli olduğunu göstermeliyiz AB’ye.
Büyük sorunlar
Türkiye kendi içinde Kıbrıs, Ege, Irak, Ermenistan gibi konularda sürekli sıkışan bir konumda. Çünkü dış basınç yüksek. Bu konularda özünü koruyarak şekil şartlarda bile yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki. Nedense bunları yapmıyoruz. Sınır ticaretlerini serbest bırakmıyoruz, Ermenistan, Yunanistan sınırlarıyla ilgili düzenleme yapmıyoruz. Demokratik gelişimleri gerçekleştirmiyoruz. Ama dış baskı karşısında Kıbrıs’ı vermeyi konuşanları dinliyoruz. Kendi açılımlarımızı yapmak yerine başkalarının planlarını tartışıp duruyoruz.
Çözümler
Oysa kendi planlarımızla olaylara yaklaşsak, ön alsak, olayların önüne geçsek her şeyi değiştirme olanağımız var. Türkiye bütün bunları yapamadığı ve enerjisini ekonomisiyle, siyasetiyle, kültürüyle geliştiremediği için olduğu yerde duruyor. Durduğu için de sürekli savunmada kalıyor. Bunu değiştirecek politikaları üretmeliyiz. AB için de gelecek için de üretmeliyiz. AB’ye mutlaka girmeliyiz. Ama AB’ye Türkiye’nin Türk’süz olamayacağını anlatarak girmeliyiz.