Türkiye’de tehlikeli bir oyun oynanıyor. Bu oyunun amacı iyice yaralanmış, örselenmiş bir kısım kararlarını ‘cüzdan, vicdan’ dengesizliğine oturtmuş, adliye koridorlarında ‘avukat tutma; yargıç, savcı tut’ diye konuşulan Türkiye’de, hepimizin yaşam güvencesi olan geçerli hukuk düzenini de çöpe atmak. Yok etmek.
Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutan şey hukuktur. Adaletini, hukuk adamlarının saygınlığını, halkının sorunlarını çözemeyen, kaosa çözüm olamayan hukuk devleti olamaz. Hukuk devleti olamayan da ayakta duramaz. Yıkılır, gider. O yüzden gırtlağımızı parçalayana kadar hukuka ve hukukun üstünlüğüne saygımızı bağırmamız gerekiyor. Çünkü hukukumuz saldırılara karşı ancak toplumsal bilinç ve duyarlılıkla korunabilir.
Demokrasi kavgasında mafya, çete, temiz toplum mücadelesinde elde edilenleri geri aldırmak istiyorlar. Hukuk devleti kavramında yolsuzluk ve rüşvet ile öylesine derin yaralar açıyorlar ki yakında adliye kapısında hukuksuzluktan bunalacak insanlar.

* * *
Bu oyunu tezgahlayanlar destek arıyorlar. Hukuksuzluk istiyorlar. Hukukun yerine parayı, gücü, kanı koymak istiyorlar. Kahramanlık, milliyetçilik, şehitlik gibi kavramları, Allah’ı amaçlarına, araç ediyorlar.
Banka soyguncularının kapıda infazını, düşünce suçlularının meydanlarda sallandırılmasını, katillerin, kapkaççıların sokakta linçini, yolsuzluk yapan işadamlarının suçlarını parayla ödemelerini savunuyorlar. Bunlar adlarının başına demokrat, liberal diye yazdırıyorlar. Tam bir Batılı gibi davrandıklarını öne sürüyorlar. Ama ‘Biz sizin dostunuzuz bize adil davranın, diğerlerine hukuku uygularsınız’ diyorlar.
Eş dost hukukunu, baskı ve sindirmeyle karar çıkartmayı maharet sananlar, yarın o silah kendilerine döndüğünde ne yapacaklar? Hukuk bir gün herkese lazım olur. O vakit geldiğinde hukuksuz kaldıklarında ne büyük bir kötülük yaptıklarını anlarlar ama çok geç olur.
Türkiye’nin alaturka kapitalizmi ve bu kapitalizmle kenetlenmiş oligarşisinin parçası olmayı benimsiyorlar.

Hukuk onları halklarıyla yaklaştırdığı için hukuktan ve onları yargılayan veya yargılayacak olan hukukçulardan nefret ediyorlar. İşlerini ya rüşvetle, ya baskıyla halletmeyi, hukuku uygulatmaya tercih ediyorlar. Onun için mafyanın, çetenin, karanlığın yanında duruyorlar. Halkın hukuku sevmesine karşı tutum takınıyorlar.

* * *
Türkiye hukukunu yeniden, hem de acilen yüceltmeli ve yolsuzluk, baskı, rüşvet keyfiliğinden kurtarmalıdır. Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek’in bu konudaki hassasiyetini en iyi bilenlerdenim. Hukuka musallat olan bu tefessüh etmiş kitleye haddini bildirmede bir güvence olmalıdır.
Hukuk Türkiye’yi koruyamaz, kollayamaz ise bireylerin haklarını savunamaz ise anarşi doğar.
Şaşkınlıkla Tercüman olayını gözlüyorum. Hayretler içindeyim. Demek yarından itibaren Türkiye’de birileri yıllardır çıkmakta, piyasada bulunan markaların başına ‘Dünden bugüne’ diye yazınca o markanın sahibi olabiliyorlar. Yani yarın ‘Dünden bugüne Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Sabah, Coca Cola’ diye yazıp bir markayı istediğiniz gibi gasp edebileceksiniz? Buna hukuk devleti de, hukuk da izin veremez!
Bu bir tek örnek. Hukuk anarşinin kaynağı olamaz. Hukuk sorunu çözer. Hakkaniyetle, adaletle, yasalara bağlı, belgeleri saygılı ve hukukun üstünlüğü ilkesini zedelemeden çözer. Geciken adalet, adalet sayılmaz. Hukuk işi geciktiremez. Erteleyemez.
Hukukun üstünlüğe saygı, yurttaşın hakkına saygıyla sağlanır. Hukuk adamları karar verirken vicdanlarını, belge ve bilgilerini, yasaları dinlerler. Gerisi, Laf ü güzaftır. Hukukçular yasa yerine başka sesleri dinlemeye başladılar mı, korkun. O ülkenin başına gelmedik kalmaz. Tuz kokarsa ne yapılır, yine tuzla yıkanır. Yani hukukun ilacı hukuktur.
Bu nedenle yaşasın hukuk, yaşasın hukukun üstünlüğüne inanan düzen.

18 Ocak 2003