15 Nisan 2003
Hepimizin kafasındaki soruyu., yani Türkiye’ye bir saldırı olursa buna karşı koyabilir miyiz, sorusunu irdelemeye devam etmek istiyorum. Aslında bu yazılarla yapmak istediğim bir kampanya oluşturmak. Amacım da barış için Türkiye’de bir ulusal savunma sanayii ve sistematiğinin oluşturulması ve bu konunun tartışılması..
Türkiye’de iş ve strateji dünyasının bütününü bu tartışmanın içine katılmaya davet ediyorum. Türkiye barışı korumak ve ekonomisini geliştirip, savunma gücünü artırabilmek için mutlaka ulusal savunma sanayiine yönelmelidir. Bunu kurmalıdır. Savaş sanayiine her yıl dünya genelinde hükümetlerin ayırdığı bütçe 800 milyar dolar. Türkiye’de savunma sanayiine
3 milyar doları aşkın bir para harcıyoruz. Özellikle PKK terörü sırasında savunma maliyetleri çok yükselmişti. Şimdi de savaş ortamındayız. Türkiye’nin etrafı bir çılgınlık ve ateş deniziyle çevrili. Türkiye istikrarlı kalmak ve barış ortamının devamlılığını sağlamak için mutlaka ordusunu en güçlü silahlarla donatmalı. Savaşabilecek unsurlarının eğitimine, gelişimine, her an her şeye hazır olmasına önem vermelidir. Bunun için de mutlaka bir ulusal savunma stratejisi ortaya konulup, bu gerçekleştirilmelidir.
* * *
Türkiye eğer güçlü bir ulusal savunma sanayiini oluşturursa, sadece kendisinin barış ve istikrarını değil, bölgesinin de barış içinde olmasına katkı yapacak tek ülkedir. Türkiye’de 2000 yılı verilerine göre kişi başına düşen yıllık gelir 3 bin dolar düzeyinde. Oysa dünya ortalaması 6 bin dolar. Dünyada ortalama savunma gideri kişi başına 120 dolar. Yani gelirlerin %2’si. Türkiye’de fert başına savunma gideri yine 120 dolar. Fakat bu oran Gayri Safi Milli Hasıla’nın %4’ü.
Türkiye savunma harcaması ve diğer ekonomik göstergeleri bakımından dünya ile kıyaslandığında, aslında savunmasına önemli bir para ayırıyor. Dünyada savunma bütçesi büyüklüğü bakımından sıralamada 7. ülke Türkiye. Birinci ABD, ikinci ise Japonya. Türkiye açısından 7. sırada olmak yeterli değil. Nüfus ve oranlara baktığımızda bu gayet net görülüyor. Çünkü dışa bağımlı bir savunma anlayışımız var. Hala bir ulusal savunma sanayiimiz yok. Paramızı dışarıya veriyoruz, aldığımızla ne yapabiliyoruz? Bunu iyi irdelememiz gerek.
* * *
Türkiye’nin bütün bu veriler karşısında yapacağı şey savunma sanayiini bir an evvel oluşturmaktır. Bunun için tekrar ediyorum mutlaka. Hükümet bir adım atmalı. Türkiye’nin bu alandaki 10 firması çağırılıp, ordumuzun planları doğrultusunda bu firmalara görevler verilmeli. Bütçeden bu planlama doğrultusunda paralar ayrılmalı. Gerekirse bu noktada ek kaynak yaratılmalı. İşadamlarının bir kısmı ile konsorsiyumlar oluşturulabilir. Ortak üretimler yapılabilir. İşadamları devlet ile ortak üretim ve teknoloji yaratma yoluna yönlendirilebilir. Böylece hem ulusal sanayi kuruluşlarının güçlü, zengin olması hem de istihdam yaratması sağlanır. İhtiyaçlarımıza göre üretim yaparız. Dışa bağımlı olmaktan kurtularak, barış için, Türkiye’nin kendi kalkınması için, savunması için üretim gerçekleştirilir. Sonuçta Türkiye kendi parasıyla bir ulusal savunma sanayiine, iş olanağı yaratan tesislere ve güçlü işadamlarına kavuşur. Yılda 3 milyar dolarlık bir üretim gerçekleştiren ulusal savunma sanayiine sahip olsak fena mı olur? Bu ekonomik daralmışlıktan, yeni bir üretim alanıyla sıyrılıp çıkarız. Milletin maaşının yarısını istemekle, servetin yüzde yirmisine el koymakla Türkiye kalkınamaz. Bu anlaşıldığına göre, zaman kaybetmenin anlamı var mı? Böyle bir atılımla Türkiye’de ekonomi ve savunma bir arada desteklenmiş olur.
* * *
Dünyada gelişimleri yaratan, dinamikleri harekete geçiren sektörlerin başında savunma sanayii geliyor. İlla turizm diyenlere, neden illa savunma sanayii demeyelim? Niye kendi ulusal gücümüzü yaratmayalım? Neden işadamlarımız kazanmasın? Bir yıllık savunma harcamamızı iki katına çıkaralım. Bunun yarısını ulusal savunma sanayiimizin oluşturulmasına harcayalım. Ama bu harcamaları çok iyi yönlendirip, denetleyelim. Bu yolla servet transferi yapmayalım. Üretim gerçekleştirelim. Bununla kalkınalım.
* * *
Burada sorun olan mevzuat hükümlerini de bir an önce düzeltmeliyiz. Hükümet bu noktada adım atarsa büyür. Sanayi elbette ki talebe göre çalışır. Bu çok doğaldır. Hükümet çıkaracağı ihtiyaç envanterlerine göre davet ettiği işadamlarına uzun vadeli üretim garantilerinde bulunmalıdır. Böylece işadamlarının bu alanlarda yatırım yapmaları sağlanır. Düşünün ki tank üretecek bir firmaya, 10 yıllık garanti verilse, o firma mutlaka yatırım yapacaktır.
Ancak şimdi olduğu gibi yıllık ihtiyaçlara göre alımlar devam ettikçe, işadamı da girmez bu yükün altına.
Yatırım yapar, üretir, ancak alım olmazsa, garantisi olmazsa batar. Türk Silahlı Kuvvetleri yıllık ihtiyaç bildiriyor bugün. İhtiyaçlarına göre ihalelere çıkıyor. Bu mevcut ihale kanunundan kaynaklanıyor. Bir proje kapsamında bu yasalar değiştirilir.
Türkiye için tehlike ve tehdit bu kadar yakında iken, sanayicilerimizin de bu noktada özverileri olacaktır. Ama en önemlisi Türkiye’yi yönetenlerin savunma harcaması olarak dışarıya akıttıkları paraları Türkiye’de ulusal sanayii oluşturmak için kullanma kararlılıklarını ortaya koymalarıdır. Bunu yapabilirsek, barış için en güçlü adımları atmış oluruz. Neden mi? Çünkü Türkiye büyük bir sarmalın tam ortasında. Burada Türkiye’nin çevre ülkelerle kıyaslamasına bakmakta yarar var. Son 5-10 yıllık istatistiklere dayanan harita incelendiğinde, ortaya çıkan durumu Savunma Sanayii Müsteşarı Prof. Dr. D. Ali ERCAN’ın Milli Güvenlik Akademisi’ nde 11.06.2002 tarihinde verdiği konferanstan sizlere aktarmak istiyorum:
‘Bulgaristan ve Gürcistan’ın %3 mertebesindeki savunma gideri / GSMH oranı dışında, tüm komşu ülkelerin savunmaya ayırdıkları payların Türkiye’den yüksek olduğu görülmekte. Türkiye’nin savunmaya ayırdığı para, GSMH’sinin %4’ü civarındadır. Benzer bir kıyaslama NATO ülkelerinin 2001 yılındaki durumları için yapılmış olup, üstteki tabloda verilmektedir.
Türkiye, savunma giderlerinin GSMH’ye oranında NATO içerisinde birinci sırada yer almaktadır. Ancak fert başına mutlak savunma giderlerine bakıldığında, NATO’ya yeni giren Portekiz, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan hariç, diğer NATO ülkelerinin hepsinin Türkiye’den daha fazla harcadığı anlaşılmaktadır. Bu noktada, Milli Savunma Bütçemizin genel dağılımına da bakmak gerekir. Türkiye’nin savunma bütçesi devlet bütçesinin %25-%30’u mertebesindeydi. Bu oran son 4-5 yıldan beri %10’lara kadar düşmüştür. M.S.B. bütçesinin %30’u personele, %30’u tüketime %35’i de yatırıma harcanmakta, %35’lik yatırımın da 1/5’i dış yatırımlara ayrılmaktadır. Dış alımlar için kullanılan kaynak bu bütçenin yaklaşık 1/8’ini oluşturmaktadır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın yılda yaklaşık 1 milyar doları bulan fon gelirleri ile birlikte toplam milli savunma bütçemiz 8 milyar dolar civarındadır.’ Çok söze gerek kalmıyor değil mi? Ordumuzun güçlü olmasını, ekonomimizin atılıma geçmesini, Türkiye’nin bölgesinde hep varolmasını istiyorsak, yurttaşlar olarak ulusal savunma sanayiimiz için mücadele etmeliyiz. Yoksa hep kaygılanır dururuz; ‘Türkiye’ye bir saldırı olursa ne olur’ diye.