20 Aralık 2001
Amerika’nın açıkladığı Usame bin Ladin kasetlerinin gerçekliği konusunda hiçbir şüphem yok. O kasette var olanlar gerçek kişiler ve konuşulanlar da tarihin en büyük terör saldırısının delilleri. İzlerken duyduklarıma, anlatılanlara, yüzlerdeki o pis gülümsemeye inanamadım.
“Efendim kaseti çeken ve Ladin’i konuşturan CIA ajanıymış!”
Eeeee, ne var bunda? Konuşulanları duyuyor mu bunu söyleyenler bilemem. “Gırtlak dokuz boğum, sekizini yut birini söyle” derler ya, bu sözleri dile getiren gırtlaklar olmaz olsun. Bu kafaların ve adamların neler yapabileceklerinin, olayları nasıl değerlendireceklerinin en güzel delili o kaset.
Kaset içerik olarak terör kafasının bütün hastalığını ortaya döküyor. Rüyalar, yorumlar, sahte ve yalan açıklamalar. Ölümlerden bahsederken duyulan sinsi mutluluklar… Şimdi oturup bu kasetlere “montaj” diyenleri, “CIA adamı casusuyla konuşturmuş” diyenleri dinleyebilmek mümkün mü? Değil. Ortada insanlık tarihinin en büyük suçu duruyorken!
Benim teröristim senin teröristin
Bu kafalar teröristi ve terörizmi benden, ondan diye ayıran kafalar. Orta yerde duran hastalığı göremeyen kafalar. İstiare uykularında gerçekleri gördüklerini söyleyecek kadar hastalıklı kafalar. Bu kafalar yüzünden Afganistan gibi pek çok ülke, ya köktendinci oluşumların ya da darbeci diktatörlerin baskısı altında.
Bunlara kim göz yumdu? Gelişmiş ülkeler. Bugün kapitalizmin içinde bulunduğu sorunların temelinde bu büyük sömürü düzeni var. Ama bu gerçek ne 11 Eyül’ü, ne de Usame’yi haklı çıkarıyor. Terör kimden ve nereden gelirse gelsin karşısında olmak ve onunla mücadele etmek gerek. Terörün arkasında Amerika, El Kaide, ya da PKK veya AB olmuş ne değişir? Bu nedenle kasetler Usame ve adamlarının maskesini indirmek noktasında çok etkin oldular. Bu ders terörü besleyenlere yeter mi acaba?
Savaşa karşıyım
11 Eylül öncesinde Amerika ve Batı terör karşısında aynı hastalıkların içindeydi. Teröre ve terörizme çıkarları doğrultusunda kucak açıyordu. Onların karaparalarını aklayan, silah ihtiyaçlarını karşılayan, uyuşturucu ticaretinde pazar paylarını taksim ettirenler kimdi?
Afganistan’da bir savaşa karşıydım. Irak veya başka bir ülkede savaşa da karşıyım. Amerika’nın bugün bombalarla, kanla, gözyaşıyla yaptığını, belki biraz daha uzun bir süreç içinde, Birleşmiş Milletler çatısı altında iyi bir organizasyonla siyaseten çözeceğine inanıyordum. Hala inanıyorum. Amerika’ya kimse terörle ve kendisine karşı yapılan alçakça saldırıyla mücadele etme, sus, dur diyebilir miydi? Hayır. Ama mücadele yöntemi konusunda, yani savaş noktasında, bu operasyon daha çok tartışılacak.
Irak ve yeni savaş
Olayların gelişiminde Türkiye’yi yakından ilgilendiren kısım şimdi başlıyor. 15 Ocak 2002’de Amerika’da Başbakan Ecevit ile Bush’un görüşmesi var. Bu görüşmede iki önemli konu ön plana çıkacak. Irak ve ekonomik krizin aşılması. Bu iki konuda da Türkiye sıkışmış durumda. Amerikan yönetimi Irak’a yönelik bir harekatta Türkiye’yi oldukça zorlayacak. Bununla ilgili her türlü bilgi kamuoyuna yansımış durumda. Ama Türkiye bütün bu cephelerde durumu idare edebilecek kadrolara sahip mi? Bu noktada Başbakan Bülent Ecevit’in performansı çok önemli.
Ne yapabilir diye düşününce umut var olanların sayısının azlığını görür gibi oluyorum. Dış politikanın Ecevit’in en uzman olduğu alan olduğu söylenir. Şimdi tam bu uzmanlığın konuşturulacağı günlerden geçiyoruz. Başbakan ne yapıp edip fiziki performansını ayarlamalı ve pazarlıkları böyle gerçekleştirmeli. Aksi Türkiye için kötü sonuçlar doğurur. Koalisyon ortakları da bu noktada diken üstünde durmalı. 15 Ocak 2002 Türkiye için pek çok şeyin başladığı veya bittiği tarih olabilir