20 mart 2001
Türkiye uyuşturucu konusunda eskiden beri güzergah ülke veya geçiş yolu olarak adlandırılırdı. Şimdi iş değişiyor. Farkında mısınız? Çocuklarınızla konuşun. Size okullarda, gittikleri eğlence yerlerinde uyuşturucuyla ilgili gördüklerini aktarsınlar, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Bir büyük tehlike ile karşı karşıyayız. Türkiye artık yalnızca uyuşturucu geçiş ülkesi değil kullanıcı ülke olma yolunda hızla ilerliyor. Batılı pazar ülkelerin uyuşturucuyla etkin mücadele vermeleri nedeniyle, kullanım giderek gelişmekte olan ülkelere kayıyor. Bu noktada hem Amerika’da, hem de AB ülkelerinde çok önemli kazanımlar elde edildi. Uyuşturucu kullanımı her iki gelişmiş sistemde de giderek azalıyor. Amerika’da marijuana ve kokain kullanımına karşı verilen mücadelede olağanüstü başarı sağlandı.
Kullanıcılar giderek azılıyor. Amerika’da yüzde 70, AB’de yüzde 60 oranında kullanıcı kitlede azalma var. Ama üretim azalmıyor. Bu, kullanıcı ülkelerin değiştiğini gösteriyor. Dünya gayri safi milli hasılasının yüzde 7’si kadar bir para uyuşturucu tacirlerinin elinde dönüyor. Türkiye üzerinden geçen uyuşturucu parasının 100 milyar doları aştığı hesaplanıyor. Amerika uyuşturucu pazarının yüzde 40’ını, AB’nin yüzde 60’ını Türkiye üzerinden elde edilen uyuşturucu oluşturuyor. Türkiye’nin bu nedenle eski geçiş ülke olma özelliği, artık uyuşturucu pazarı ülke olma şeklinde değişiyor. Uluslararası uyuşturucu patronları için Türkiye bir av. Çocuk ve genç nüfusu bu kadar geniş ve ne yazık ki etkilere açık olunca olağanüstü önlemlere ihtiyaç var. Türkiye’de yakaladığı uyuşturucu miktarıyla başarı değerlendirmesi yapan bir mücadele yöntemi söz konusu. Bu Batılı ülkelerin teşvik ettiği bir yöntem. Ama bunun onlara faydası oluyor. Bize bir yararı yok. Oysa kullanıcı sayısı ile sokaktaki satıcıların durumunu değerlendiren, bunlarla mücadele eden bir sisteme geçilmeli. Böylece kullanıcıların takibi, tedavisi ve kullanım noktasındaki caydırıcılık ön plana çıkartılmalı. Hatta kullanıcıları vazgeçirtmek için, Hollanda’da uygulanan sistem örnek alınabilir. Bağımlılara kontrollü kullanım ve böylece tedaviyi kolaylaştıran uygulamalar tartışılmalı. Sokaklar ve satıcılar konusunda bir şeyler yapılmazsa pek çok aileye yazık olacak.
Banka dolandırıcılarına af umudu
Bankaların içini boşaltanlara af umudu doğdu. Bursa’da görülmekte olan İnterbank davasında Cavit Çağlar ve diğer sanıkların avukatı Özkan Polat Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak affın kapsamının kendilerini de içine alacak şekilde genişletilmesini istedi. Avukatlar, Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptıkları başvuruda Türk Ceza Kanunu’nun nitelikli dolandırıcılık suçlarını kapsayan 503 ve 504. maddelerinin de af kapsamına alınmasını talep ettiler. Bu isteğe karşı fona devredilen İnterbank’ın avukatı Selim Sarıibrahimoğlu itiraz etti. Sarıibrahimoğlu, af diye nitelendirilen uygulamanın ceza ertelemesi olduğunu, bunun affa dönüşmesinin kamuya ağır zarar vereceğini belirtti. Bu durumda kamunun büyük zarar göreceğini, eşitsizliğin doğacağını ifade eden Sarıibrahimoğlu şunları dile getirdi:
“Şimdi bu kanunun kapsamının genişletilmesi mevcut tepkileri artıracağı gibi milyarlarca doların heba olacağı ve hasıl olacak zarar ziyanın da devletin hazinesinden çıkacağı sonucunu beraberinde getirecektir.”
Türk Ceza Kanunu’nun 503, 504 ve 506. maddeleri batık bankalarda banka sahiplerinin bankadaki paraları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmalarıyla ilgili suçları düzenliyor. Bu maddelerin kırmızı bültenle dünyanın her yerinde aranan Cavit Çağlar ve diğer sanıklar lehine ceza ertelemesi kapsamına alınması durumunda diğer batık banka sahipleri ve yöneticileri de aynı kapsama girebilecekler. Anayasa Mahkemesi’nden 4616 sayılı af yasası kapsamına alınmasını isteyen Cavit Çağlar halen yurtdışında bulunuyor. Hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan Çağlar’ın İsviçre’de olduğu sanılıyor. Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi Cavit Çağlar ve arkadaşlarının yaptığı başvuruyu Anayasa Mahkemesi’ne götürüp götürmemek konusundaki kararını önümüzdeki günlerde açıklayacak.