08 Şubat 2002
Uzan grubuyla ilgili her ulusal veya uluslararası soruşturma dosyası gündeme geldiğinde, kim haber yaparsa ona karşı başlıyor bir küfür kıyamet. Uzanlar ellerindeki medyayı kullanarak, her türlü saldırıyı gerçekleştiriyorlar. Olaya bir “medya savaşı” görüntüsü veriliyor böylece. Kötü propaganda yer yer etkili de oluyor. Bazı çevreler sözlerine “Bu medya savaşı yakışmıyor” diye başlıyorlar. Uzanlar’ın istediği de bu zaten. Olay bir medya savaşı olarak algılansın… Böyle olunca iyiyle kötü birbirine karışıyor. Onlar haklarındaki davaların üstünü, bütün Türk medyasını sarmaya çalıştıkları kara bir örtüyle kapatmış oluyorlar. Olan Türk medyasına oluyor. Hepimiz aynı örtünün altında, kimin ne olduğu belirsiz… Oysa gerçek öyle mi?
Bunun iyiyle kötü arasındaki bir özgürlük mücadelesi olduğunu, artık herkesin anlaması lazım. Elinde medya olan grupların davaları hakkında haber yapılmamaya başlanırsa sonu ne olur bilmeyen var mı?
En çok emekçisi etkileniyor
Medyada çalışan emekçiler bundan en çok yara alanlar. Oysa bugün şu soruyu sormanın zamanı geldi: Türkiye’de gazeteciler mi bozuldu, yoksa medyanın sermayesi mi? Sorun medyanın sermayesinde. Bu soruya doğru yanıt verebilmek için medya patronluğunun ne olduğuna bakmakta yarar var.
Medya patronu “halkın bilgilenme ve gerçekleri öğrenme hakkı” olduğuna inanacak. Bu uğurda gerekirse servetini yitirmeyi, canından olmayı göze alacak. Ayrıca demokrasiyi, evrensel insan hakları ilkelerini, bunların gelişimini destekleyecek. Baskılara direnecek. Kazancını meşru yollardan sağlayacak. Şeffaf olacak. Halk adına elinde tuttuğu soru sorma ve kamuoyu oluşturma olanağını ticaretini, siyasetini, gücünü artırmak için kullanmayacak. Hukukun üstünlüğüne, halkın sağduyusuna inanacak. Grupların, güç sahiplerinin çıkarlarının sesi olmayacak. Doğruların, çoğulculuğun sesi olacak. Kısacası Mehmet Yılmaz’ın iki gündür çok doğru tanımladığı gibi “işi medya olacak”. Ekmeğini bu sektörden kazanacak ki, özgürlük ve bağımsızlığın ne demek olduğunu bilsin. Bunu yaşatmak için çaba göstersin. Türkiye’de medya patronluğu bozulduğu için bugünkü sıkıntılar yaşanıyor.
Medyadan para kazanmak
Bugün 1980 öncesinde olduğu gibi ekmeğini yaptığı işten kazanan üç beş medya patronu daha olsa, her şey farklı olacak.
Hatırlayın Güneş gazetesini. Yani bol paralı adamlar medyaya girdiğinde amaçlarını iyi görmek, onları iyi kontrol etmek gerekiyor.
“Kötü medya iyi medyayı kovuyor” diyor Mehmet Yılmaz, doğru… çünkü kötü medya elindeki kara para olanağını öylesine kullanıyor ki, iyinin yaşam hakkı gasp ediliyor.
Özgürlüğü savunanları tehdit et, hukuku çiğne, korkut, ürküt, şantaj yap, satın al, parayı her değerin önüne koy, insanı değersizleştir. Siyasetçiyi tehditle, bürokratı şantajla, işadamını korkuyla, hukuku parayla sindir. Özgür, bağımsız, vicdan sahibi gazetecileri çamurla susturmaya çalış. Bugün medya savaşı diye bazılarının kara örtülerle örtmeye çalıştıkları sorunun altında bu gerçekler var. Bunları da görmezden mi gelelim. Kötü medya iyisini kovsun mu? Kötüye iyi yapıyorsun, devam et mi diyelim. Uzan grubunun haberlere gösterdiği tepki, bugüne kadar yaptıklarının halka duyurulmasına duydukları kinden başka bir şey değil. Türk medyasının sermayesi temiz olmalı. Dünyanın neresinde hakkında 100 adet kamu davası açılmış veya suç duyurusunda bulunulmuş bir şirket var? Televizyonunu, gazetesini ve dergilerini bu kadar özel amaç için kullanan başka bir sermaye grubu var mı? Bu kadar çok gerçeği Uzanlar’ın çamurla kapatması mümkün mü? Olanaksız. Türkiye’de sorun medyadan para kazanmayan sahiplik müessesesinde. Bu sorunun çözümü için korkusuz bir Ankara’ya ihtiyaç var.