16 Temmuz 2003
Türkiye ile Amerika arasında yaşanan Süleymaniye baskını olayı böylesine kötü bir açıklama ve kabullenme ile geçiştirilebilir mi? Yazık. Bana göre Türkiye büyük bir hata yaptı o açıklamayı kabullenmekle. Masadan kalksa, hiçbir ortak çalışma yapmadan olayı sinesine çekse daha iyiydi. Bunun sonuçlarını ilerde daha net göreceğiz.
Diplomasi veya olayların barış içinde masada çözümü konusunda Türkiye’nin öğrenmesi gereken çok şey var. Aslında değişen dünya koşulları içinde Türk askerlerinin Amerikan askerlerinden öğrenmesi gereken çok şey olduğunu Süleymaniye baskını gösterdi. Bakalım bundan sonraki süreçte daha neler öğreneceğiz.
Çirkin olay
Süleymaniye’de yaşanan olayların çay kahve sohbetiyle falan alakası yok. Bizimkiler İngilizce konuşmaları duymuşlar, aşağıya bakmışlar, gelenler dost Amerikalılarmış, çay kahve molası verilmiş, sonra silahlar çekilmiş. Yok böyle şeyler. Amerikalılar gelmiş, operasyonlarını yapmış ve gitmiş. Hani o tatbikat filmlerinde yaptıkları gibi. Gaz atmışlar, gerekli silahlarını kullanmışlar.
Sonuç mu? Türkiye’nin itibarına karşı girişilen eylem ortak komite kararıyla bundan sonra tarihe şu sözlerle kazındı: ‘Müttefikler arasında vuku bulan bu olayı ve Türk askerlerinin gözaltında maruz kaldıkları muameleyi üzüntü ile karşılamıştır’.
Üzüntü. Üzülmekten üzüntü. Üzüntü masasında Türkiye Kuzey Irak’taki askeri faaliyet serbestisini bıraktı. Bundan sonra adım atarken Amerika’ya soracak. Amerika’dan çektiğimiz askerlerimizi koordinasyon için Bağdat’a yerleştiriyoruz! Üzüntü masasında Kuzey Irak kaldı. Üzüntü masası bundan sonra daha çok üzüntülerin kaynağı. Bu nedenle ben de ilgililere büyük üzüntü içinde derin üzüntülerimi bildiririm.
Amerikalı sanıyor ki
Amerika’da Zeyno Baran oturmuş üzüntü masasının, toplantılarının içini yazmış. Amerikan gazetesi diyor ki:
‘Üst düzey askerler genç subayların bu tür eylemleri karşısında üzüntü duyuyorlar. Genç subaylar da Kürdistan kuruluyor telaşıyla bu tür suikast ve benzeri eylemlerin içine giriyorlar, bir daha yapmayacaklar…’
Bilmiyor herhalde Kürt devletinin savaş nedeni sayıldığını. Askerin görevinin de savaşmak olduğunu. Ne bilsin Amerika’da yaşıyor. Oralardan buralar garip görünüyor.
Amerikan kamuoyu bizim özür dilediğimiz kanısında. Artık gerçekler bir yana, Türk medyası halkı başka avutuyor Amerikalılar başka. Oysa gerçekler yeri hiçbir şeyle doldurulamayacak kavramlardır. Zaman, tarih bilinci nedeniyle gerçekleri hep gelir yerine oturtur. O zaman biz de kim kime ne demiş öğreniriz. Öğrenince iş değişir, bilgi girdiği her karanlığı aydınlatır.
Türk olmak
Türk’e bir şey olmaz, deniyor ya, aslında o kadar çok şey oluyor ki. Kuzey Irak’tan PKK çekilince Türkiye’nin işi de biter mi bölgeyle? Bana göre bitmez, benim ufkum daha farklı. Asimetrik saldırı altında bulunan ekonomiler nasıl kurtulurlar, coğrafi üstünlükleri nasıl devam eder? Niye Türkiye bir cephe ülkesidir? Neden sınır savunması anlayışı artık yetersizdir? Yurt savunması konsepti nedir?
‘Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır’ ideali nedir?
Ben asker, diplomat veya siyasetçi değilim. Sadece bir yurtseverim. Her gün yatağımdan kalktığımda yurdum için düşler kurarım gözlerim açık. Türki cumhuriyetlerin tamamıyla, serbest ticaret anlaşmaları imzalarım, gümrükleri kaldırırım. Ermenistan ile aradaki sınırı açarım, Yunan sınırındaki askerimi farklı konumlandırırım, Yunan adalarıyla ticaret için serbet ticaret bölgeleri kurarım, serbest savunma sanayii bölgeleri oluşturur, ulusal savunma sanayiinin temellerini atarım, Meclis’ten yasa çıkartır, yolsuzlukla mücadeleyi yasalarla yaparım. Eğitimde birlik sağlarım, reform yaparım. Aklım bilimde, teknolojide, gönlüm büyük Türkiye idealinde, insanlığı şekillendiren bir Türkiye arzuluyorum.
Kara yazımız
Sıradan, sokaktaki bir adam olarak her gün gailem vatanımdır. Allah başka keder vermesin inanın yetiyor yüreğime yaşadıklarımızın baskısı. Bugün çok üzüldüm. Ortak açıklamayı okuyunca. Çünkü orada ortak akıl yok. O açıklamada yapılan baskının sonuçlarının üzüntü ile kabulü var. Üzüntü masasında bıraktıklarımızın neler olduğunu gördüm ve üzüldüm.
Sıkıldım, aklıma Sebahattin Ali’nin babamın mezar taşına yazdırdığım dizeleri geldi:
‘ Ey gönül /Gene bu gece/ Kederim geceden yüce/ Gel susalım beraberce /Böyleymiş kara yazımız.’