Türk dış politikası sanki bir açmazlar, içinden çıkılmaz durumlar manzumesi oldu. Oysa Türkiye’nin Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki geçiş döneminin, yani imparatorluk bakiyesinin devrettiği sorunlar bunların büyük bir kısmı. Kıbrıs, Ege, Trakya, Musul-Kerkük sorunları Osmanlı döneminden kalma sorunlar. Türkiye’yi kuranlar bu sorunları kabullenip, onları kendi dertleri bilip yol aldılar. Yoksa Lozan’da bırakırlardı hepsini, olur biterdi. Ama bırakmadılar. Çünkü o sorunlar vatanın sorunlarıydı. O sorunlara sahip çıkmak, onlar için mücadele etmek, vatan için mücadeleydi.
Onlar bu sorunlarla mücadele ederek vatanlarını korudular. Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Vatan için olmadıktan sonra, bu sorunların ne önemi olabilir? Savunulacak, kol kanat gerilecek vatanı olmayanların sorunu olabilir mi?
* * *
Amerika neden Afganistan’da? Amerika-İngiltere ne istiyor Irak’tan? Irak halkı neden direniyor? Fransızlar neden Saddam’ı koruyor? Almanlar niye Ortadoğu için canla başla mücadele ediyor? İngilizler neden İrlanda’ya bağımsızlık vermiyor? IRA’nın isteklerini kabul etmiyor? Faulkland Adası’nı Arjantin’e bırakmıyor? Yunanistan neden gelip Kardak Kayalıkları için Türkiye ile savaşmayı göze alabiliyor? Neden Fransızlar Korsika Adası’nı bırakıp gitmiyor? Neden Ruslar Çeçenistan’dan çekilmiyor? Çin ne istiyor Uygur Türkleri’nden? Neden hala AB’yi kuran ülkeler Afrika ve Asya’daki sömürgeleriyle savaşıyorlar? Neden bunca sorunla mücadele? Niye bu uluslar bunca zenginlik içindeyken sıkıldık, bıktık, bunları verip kurtulalım demiyorlar? Çünkü onlar da iyi biliyorlar ki: Vatanları olmayanların bu tür sorunları da olmaz.
İyi ki bu sorunlarımız var. Vatanı olanın sorunu olur. Vatandaş olmak bu sorunları kabullenmek demektir. Bunlar içinden çıkılmaz, çözümlenemez, sorunlar değildir. Türkiye bir şirket değil ki hisselerini devredip gidesiniz. Türkiye vatanın adı. Sermayesi de, siyasetçisi de, gazetecisi de Türkiye’nin vatan olduğunu, uğruna sorunlarla mücadelenin esas olduğunu bilecek.
* * *

‘Ver kurtul, bırak gitsin, parayı al gerisini boş ver, milli gelirimizi yükseltelim…’
Bunlar ülkelerin depresif dönemlerinde söylenecek sözler. Türkiye böylesine bir dönemden geçiyor. Paranoya sokaktaki sıradan insanından, işadamına, siyasetçisine kadar herkeste egemen. Birileri de bundan yararlanıp sanki Türkiye’de ve Kıbrıs’ta çoğunluklar ver kurtul anlayışındaymış gibi gösteriyor. Çünkü medya ver kurtul anlayışını destekleyen yabancı güçlerin sesini daha çok duyuruyor. Kuzey Irak’ta Saddam 1974 yılında Türkmenler’i kesti, sürdü. Hiçbir Batılı’dan ses çıktı mı? Şimdi ne bunca gürültü? Yani ‘Koyun kurt ile gezerdi, fikir başka başka olmasa.’
Medya savaş istiyor. Savaş olmasın diye gezen Türkiye Başbakanı’nı eleştiren bir medya önce kendini sorgulamalıdır. Abdullah Gül barış için turlarken, Türkiye’yi savaş naralarıyla Irak’a sokan medya sivil toplum unsuru, ya da ulusal bir güç olabilir mi? Kardak Kayalıkları’na bayrak diken kafa aynı hastalıkla malüldü.
Her çözüm arayışı teslimiyet, her karşı görüş hainlik değildir. Elbette tartışmak, konuşmak gerekir. Ama sorunlarını sokakta, cami avlusuna bırakacak, başka ülkelerin eline teslim edecek bir ülke değildir Türkiye. Türkiye sorunlarına yeni sorunlar katacak denli büyük bir ülkedir. O yüzden de toprağına ‘mukaddes’ denir. Evladını Türkiye için kaybeden ana, gözünün yaşını yüreğine akıtırken ‘vatan sağ olsun’ der. Bunu parayla söyletebilir misiniz? Vatanı olanın sorunu olur, dert etmeyin.

22 Ocak 2003