10 Mayıs 2002
Avrasya feribotunu kaçıranların eylemleri Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 313. maddesi kapsamında, yani çete suçu olarak değerlendirildi. 313. maddedeki suçun oluşması için, birden fazla eylem, yani devamlılık gerekmekte. Aynı zamanda planlı bir ortaklık, eylem paylaşımı ve bir hiyerarşi lazım. Bunlar da mevcut. Şahsi hürriyeti tahdit suçu silahlı olarak, siyasi bir amaçla yapılmış. Avrupa Konseyi’nin (terörün önlenmesine dair Avrupa Sözleşmesi) ve Birleşmiş Milletler’in (rehin almaya karşı uluslararası sözleşmesi) rehin alma suçunu terör suçu kapsamına almakta.
Swissotel baskını terör
Swissotel baskını ve buradaki personel ile turistlerin silahlı olarak rehine durumuna düşürülmesi bu sözleşmelere göre bir terör eylemi. Bu konuda hiçbir tereddüt yok.
Ancak, 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesi terörü, “baskı, cebir, şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme ve tehdit yöntemlerinden biriyle Anayasa’da belirtilen cumhuriyetin niteliklerini siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak ve yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğinin, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi ve/veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir” şeklinde tanımlıyor.
Terörist mi, çeteci mi?
3713 sayılı kanunun 7. maddesi silahlı olmayan terör örgütleriyle ilgili düzenleme de yapmıştır. TCK’nın 168. maddesi devletin emniyetine karşı çete kurmak başlığı altında, cürümleri işlemek için cemiyet kuranları, bunlara girenleri cezalandırmaktadır.
Terör ile Mücadele Yasası’nın 7. maddesindeki suçun oluşması için, iki ya da daha fazla kimsenin Anayasa’da belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin veya cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliği, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacı ile birleşmesi gerekiyor.
Ancak, Çeçenler ile ilgili eylemlerde yukarıda belirtilen ilke ve unsurları yok etmeye yönelik bir hareket mevcut değil. Sanıkların eylemlerinin amacı, kendi ifadelerine göre Çeçenistan’da yapılan zulmü dünyaya duyurmak ve dünyanın ilgisini çekmek.
Yasalarımız yetersiz
Bu durum karşısında sanıkların eylemleri bir terör hareketi olmakla beraber, onları terör örgütü olarak cezalandıracak bir yasa maddesi bulunmamaktadır. Bu konuda yasal düzenleme gerekmektedir.
Nitekim bu eyleme katılan sanıklardan Muhammed Emin Tokcan’ın yönetiminde, Avrasya feribotunun silahlı olarak kaçırılması ve yolcuların rehin tutulması olayında da, sanıkların eylemi terör suçu olarak kabul edilememiş ve İstanbul (3) Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin 07.03.1997 tarihli ve E. No: 196/148, K. No: 1997/35 sayılı kararı Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 11.07.1997 tarih ve 1997/9489 – 11420 sayılı kararıyla onanmıştı.
Bu yasal boşluk nedeniyle sanıkların eylemleri, cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak, birden çok kişiyi gayri meşru suretle ve siyasi bir maksatla silahlı olarak şahsi hürriyetlerini tahdit, meskûn mahalde korku, kaygı ve panik yaratacak şekilde silahla ateş etmek, vahim silah bulundurmak olarak değerlendirildi Türk yargısınca.
Sorun terör eylemi olarak bütün uluslararası sözleşmelerde kabul edilen saldırıların, Türk yasalarında terör eylemi olarak adlandırılmamasında. Bunu ortadan kaldırma görevi Meclis’in. Terörü global ölçekte yargılayan kararları Türkiye bir an önce kendi yasal düzenlemelerine koyarsa yargı bocalamaktan, sokaktaki vatandaşın kafası karışmaktan, uluslararası arenada Türkiye eleştirilmekten kurtulur.
Yoksa daha çok tartışırız kim terörist, kim değil diye.