08 Ekim 2001
Eski dünyanın sınırlarını ve güç merkezlerini belirleyen şey 1. ve 2. dünya savaşlarıydı. Savaşlardan sonra toplanan konferanslarda savaşın galipleri dünyayı bölüştüler. Bölüştükleri toprakların da, zenginliklerin de büyük bölümü bizim kontrolümüzdeydi. Bugünkü bütün sınırlar o paylaşımın sonucunda ortaya çıktı.
Kore Savaşı’na katılarak NATO için kan ve can veren Türkiye, oluşan düzende kendisine masada yer açtı. Sözünü zor dinletti. Dinletemedi, ama masada bulundu. Hatta öyle çatışmalar yaşandı ki, sevgili Cüneyt Arcayürek’in büyük gazeteciliğiyle kamuoyuna mal olan Johnson mektubu olayında İsmet İnönü Amerika’ya “Yeni bir dünya kurulur Türkiye de orada yerini alır” dedi. Gerçi böyle diyerek Amerikalılarca iktidardan indirildi ama bu iradeyi gösterdi.
öylesine bir anahtardı ki Türkiye, Amerika değil de Rusya ile olsaydı, bugün dünya böyle olmayacaktı. Türkiye de böyle olmayacaktı. Yani olayların hep bir ikinci yüzü var. Hiçbir şey tekil değil.
Tıpkı Kore’deki gibi
Şimdi dünya 21. yüzyılda yeniden oluşturuluyor. Amerika ve müttefiklerinin yaptığı şey haritalar dahil yeni bir düzeni herkese kabul ettirmek. Bu yeni savaşın amacı artık sadece Ladin veya Afganistan asla değil. 11 Eylül saldırılarının intikamı da değil. Bu yeni savaş artık yeni düzenin sınırlarını çizecek. Bu kapsamda bakın Ortadoğu’ya; Amerika, İsrail ile karşı karşıya. Rusya ileri atılıyor ve Afganistan’ı Amerika ile birlikte işgal önerisi getiriyor.
Peki Türkiye’den ne isteniyor? Türkiye ne yapmak arzusunda?
Türkiye’den istenen şey tıpkı Kore örneğinde olduğu gibi yeni dünya düzeninde var olması için can ve kan bedeli ödeyerek masada küçük ortak olması.
İyi pazarlık edilmeli
Türkiye bu savaşta yine çok etkili. Ama eskisi gibi tek anahtar değil. Ekonomisi Amerika ve Batılı ülkelerin yardımlarına bağlı. Sosyal yaşamı ve iç dengeleri tutumuna yön veriyor. Burada yeni savaşta Türkiye’ye ne verileceği de önemli. Şimdilik dostluk ve kardeşlik mavalları atılıyor. Yarın bire bir pazarlık etmeye başlayacaklar. Çünkü şekillendirmek istedikleri ülkeler İslam devletleri. Mehmet Yılmaz’ın yazdığı gibi oralara götürecekleri tek ülke modeli Türkiye’nin İslam olan inanç sistemiyle, laikliği bütünleştirdiği anlayışı. Bu Türkiye’nin elini çok güçlü kılıyor.
Türkiye eğer doğru dürüst pazarlık edemezse savaşın sonunda en az bir Kürt devletiyle karşı karşıya kalacak. Körfez Savaşı’nda olduğu gibi büyük ekonomik kayıplara uğrayacak. Petrol bölgeleri de büyük olasılıkla Türkiye’nin istemediği güçlerin eline bırakılacak. Kafkaslar’da İran etkisi ve nüfuzu artacak. Türkiye ekonomik olarak çok zor, sosyal olarak çok karışık günler görecek.
İlk cephe medya
Amerika yeni savaşının cephesini en önce ve etkili olarak medya üzerinde başlattı. Kendi toplumunu, bölge ülkelerini ve dünyayı savaşa ve savaşın nasıl olacağına hazırlıyor. Aykırı sesler çıkartan Amerikan ve dünya medyasını da sıkı sıkıya azarlıyor. Yasaklar getiriyor. Usame bin Ladin ile ilgili en doğru bilgi ve görüntüleri yayımlayan Birleşik Arap Emirlikleri’nden yayın yapan El Cezire televizyonunu da uyardı. Ladin ile ilgili yürüttüğü bütün imaj çalışmalarını yok ediyor El Cezire. Bulunamaz denilen Ladin’in adamlarıyla en son çekilmiş görüntülerini yayımlıyor. Hem de onun sesini dünyaya duyuruyor. Yugoslavya operasyonu sırasında müttefik güçleri ve Amerika, televizyon ve radyoları da savaşın unsuru sayıp vurmuştu hatırlarsanız. Bu savaşın ilk cephesi medya oldu. Son cephesi de medya olacak. Yani savaşları piyade kazanır, onlar olmadan olmaz kuralı değişti bence. Medyanın toplumsal işlevi bu yeni savaşla birlikte çok daha farklı ve kapsamlı olacak. Savaşlar ilk cephe olarak medyada başlayacak, son cephe olarak medyada bitecek. Bu nedenle özgür, bağımsız doğru habercilik için yeni ve evrensel kurallar, örgütler gerekiyor. Yeni dünyanın yeni tanımlara ve ahlaka ihtiyacı var.