28 Ocak 2002
Cumhurbaşkanı Sezer, Bankacılık Yasası’nın bazı yöneticilere dokunulmazlık zırhı getiren üç maddesini geri çevirdi. Hükümet de yasanın onaylanan kısımlarını yayımlamayarak, “IMF bu kısmi vetodan çok alınıp vereceği paradan vazgeçebilir” diyor. Yani Cumhurbaşkanı yine ekonomiyi baltalamakla suçlanacak. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı makamının manevi yapısına karşı çabalar var.
Yakışıyor mu? Bana göre yakışmıyor. Tıpkı YÖK’ün “Cumhurbaşkanı emredemez” diye Danıştay’dan görüş alması gibi. Şimdi soruyorum Kemal Gürüz’e, o cumhurbaşkanı Demirel iken böyle bir şey yapabildiniz mi? Yapamazdınız. Özal’a karşı yapabildiniz mi? Hayır. Siz bunu Doğramacı’ya karşı bile yapamazsınız…
Görünmeyen güçler
Geleneklerini ve makamların görünmeyen ama orada bulunan güçlerini törpülüyorlar. Kurumların sırf bina, yasa olduğunu ortaya koyuyorlar. Doğramacı ve etkinliği olmasaydı, bugün Gürüz’ün oturduğu o soğuk, gri bina yerle bir olurdu. Bunlar sırf Sezer kendileri gibi düşünmüyor diye oluyor. Ama Ankara’da o koltuklarda oturanların unutmaması gereken bir şey var, o da değişimin önünde tek sesli bir beton blok olarak duramayacakları. Bir de o koltukların babalarının değil milletin olduğu gerçeği.
Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Toplumun 12 Eylül sonrası sırtına vurulan tek sesliliği renklendiriyor. Atamalarda bugüne kadar görev verilmeyenleri bazı makamlara getiriyor. Örneğin YÖK de dar çemberi o kırdı. Şimdi Kemal Gürüz, kendince en doğruları söyleyen ve yapan adam olarak orada oturmakta olan Alpaslan Işıklı, Türkan Saylan hocaları beğenmiyor. Onların muhalefetinden çekindiği için YÖK adına yürütmesi gereken çalışmaları onlardan kaçırıyor. Bu dar kadrocu, kurtarıcı zihniyet çabaladıkça Türkiye’yi batırdığını nasıl göremez? Gürüz gibi iyi, doğru insanların anlaması gereken şey, Türkiye’nin kurtarıcılara değil koordinatörlere ihtiyaç duyduğudur.
Bir de hükümetin tutumu var. Bankalar Yasası’nda işin özünü, Cumhurbaşkanı zaten kabul etmiş. Ama pek çoğumuzun anlamadığı bir şey var. Kamu hizmeti gönüllülük esasına dayanır. Yani siz gider kamuya başvurursunuz ya da görev teklif edilir, kabul ederseniz çalışırsınız. Kamu hizmetinde “Geliyorum ama uymak istemediğim yasalar var. Bana özel yasa yapın” denir mi? Şimdi böyle oluyor. Bazı bankalara gelen yönetici “ağalar”, özel yasalarıyla geliyorlar. Cumhurbaşkanı da olmaz diyor. Bunda kızacak ne var? Siz o maddeleri zaten zorla kabul etmediniz mi? IMF ve Derviş kadrosunu korumak için bunları size dayatmadı mı? IMF’ye Cumhurbaşkanlığı’nı hedef gösterip ne olacak? Ekonomi kötü olur ve bir ara dönem gelirse Türkiye’yi bugünkü ekonomik kadro siyaseten de yürütmeyecek mi sanıyorsunuz? Yanılırsınız. Bunlar onun için yapılıyor zaten.
Ben Sayın Sezer’in zaman zaman üslubu ve tutumunu “tecrübesiz” buluyorum. Bunların onu kötü yapmadığını da biliyorum. Bazen de ulaşamadıkları baskı grupları onun için kötü diye propaganda yapıyor. Sözün sahibi çok önemli. Çünkü kurumların ve kavramların içini boşalta boşalta, bugüne geldik. Toplum olarak kavramları farklı algılıyoruz. Oysa bazı kavramlar üzerinde düşünsel ve duygusal tanım ortaklığı bulunması gerekir. Biz ne yasalarda ne sosyal hayatta bu noktadayız.
Aşk, kahramanlık, ölüm, vatandaşlık, ulus gibi kavramlarımız bile tartıştırılarak içinden çıkılmaz hale getiriliyor. Kurumlarımızı eritmeye başladık. Siyaseti, siyasetçiyi tükettik. Orada çürümenin olumsuz etkisi inanılmaz. Silahlı Kuvvetler’e karşı zaten hep var olan bir yıpratma kampanyası yürütülüyordu. Çok şükür ordu kendini koruma konusunda hazırlıklı ve zamanında yanıt veriyor.
Cumhurbaşkanlığı da şimdi potada. Vurdukça vuruyoruz. Çünkü alınacak hınç var. Üç beş kişinin kini, koca kurumu bu denli yıpratamamalı. Yarın Sezer gittiğinde o makamı yok mu edeceğiz? Özal’a “Çankaya’nın şişmanı” diyenler, kendisi de epeyce kilolu olan Demirel o koltuğa oturduğunda “Kurtar bizi baba” demediler mi?
Cumhurbaşkanı’nın doğrularıyla çatışmak kadar büyük hata olabilir mi? Cumhurbaşkanı, kurumun ve yasaların kendisine tanıdığı yetkileri siyaseten, kadroculuk yaparak, entrikalar için kullansa bugün bağıranların yarısı sus, pus olur. O makam devletin başı. Orada istenilip de yapılmayacak ne var ki? Bugüne kadar oralarda zaman zaman gördüğümüz hırsızı, uğursuzu, rüşvetçileri, kayırmacıları, kirli ilişkiler mühendislerini seve seve sinelerine basanlar, boşuna bağırmasınlar. Sezer’in, o sıradan Türk vatandaşının cumhurbaşkanlığına da, görev süresinin sonuna kadar, uysa da uymasa da katlanacaklar. Boşuna içinde oldukları gemide delik açmaya çabalamasınlar.